Demokrasi kültürü böyle birşey olmalı!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

ABD’nin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın, geçtiğimiz haftaki Türkiye ziyaretinde gazeteciler, “Twitter ve e-posta mesajları da aldığımız için özel hayatıyla ilgili gelebilecek sorular olabilir” dediğinde danışmanı, “Kendisi her türlü soruyu cevaplamaya hazır. Zor sorulardan hoşlanır. Asla ters tepki vermez, bozulmaz, azarlamaz. Dilediğinizi sorabilirsiniz. Özel hayatı da dahil...” diye yanıt veriyor. Elbette bunları duyunca aklımıza hemen bizim siyasetçiler, özellikle de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geliyor. O zaman gelişmiş ülke insanı ile az gelişmiş ülke insanı farkı çıkıyor ortaya. Biri demokrasi kültürü alt yapısı ile alabildiğine hoşgörülü, diğerinde ise hazımsızlığın verdiği katılık ve saldırganlık! Bundan yakın bir zaman önceydi. Hepimiz televizyonlardan canlı izledik. “Üzerinde güneşin batmadığı ülke” olmakla övünen İngiltere’nin Başbakanı David Cameron ve koalisyon ortağı Nick Clegg, ulusal sağlık sisitemiyle ilgili yeni politikalarını açıklamak için Londra’daki St Guy Hastanesi’ne gidiyorlar. Onlar ortopedi servisinde yatan bir hasta ile sohbet ederken, odaya hışımla biri giriyor. Servis görevlisi doktor, Başbakan Cameron ve beraberindekilere hijyen kurallarına uymadıkları için avazı çıktığı kadar bağırıyor. Şaşkına dönen Başbakan hemen kendisini izlemek için orada bulunan gazetecilerden odayı boşaltmalarını istiyor. Ancak çok sinirlenen doktoru sakinleştirmek uzun zaman alıyor. İngiltere Başbakanı David Cameron’un yüzünde yalnızca şaşkınlık ifadesi var. *** O olayı izlerken, aynı şey Türkiye’de bir hastanede meydana gelse, bir servis doktoru hastaneyi gezen Başbakan Erdoğan’a hijyen kurallarını ihlal ediyorsunuz diye, bağırmak bir yana uyaracak olsa acaba ölümlerden hangi ölümü beğenmesi reva görülürdü? Olabilecekleri tahayyül bile etmemek için hemen gözlerimi kapattım. Elbette, bundan önüne gelen Başbakan’a fırça atabilir, atması gerekir sonucu çıkmamalı! Ancak, Başbakanlar da başkalarını tersleme, azarlama, haddini bildirme hakkını kendinde görmemeli! Yapılacak her eleştiriye, sorulacak her soruya kamuoyu önünde açık, net, tatmin edici yanıtlar verebilmeli. Onun görevi, konumu ve sorumluluğu böyle davranmasını gerektirir. *** Mesela Başbakan Erdoğan’ın bu konuda epeyce kabarık bir vukuat dosyası var. Bunlardan en ünlüsü ve unutulmayanı ekonomik gidişatı eleştiren esnafa, “Ananı da al git” demesiydi. Deniz Feneri davası patlak verdiğinde Kocatepe Cami avlusunda açılan kitap fuarını gezerken, kendisini Deniz Feneri standıyla görüntülemek isteyen muhabire, "Sen çok akıllısın, ben senin aklını biliyorum. Terbiyesizlik edepsizlik etme, çekil kenara" diye çıkışmıştı. *** Bu olay üzerine Gazeteciler Platformu bir açıklama yaparak, “Sayın Erdoğan iktidarının ilk gününden beri, eleştirel bir çizgi izleyen gazetecilere ve beğenmediği sorular soran muhabirlere karşı hasmane, susturucu ve terörize edici bir tavır izlemektedir. Onun bu tavrı muhabirleri soru soramaz ve gazetecileri en temel işlevlerini yerine getiremez hale getirme tehlikesini taşımaktadır” diye tepki göstermişti. Kendisine muhalif gazeteler için halka “Bu gazeteleri evinize sokmayın” diye çağrıda bulunan Başbakan’a, “Sayın Başbakan'a tavsiyemiz çağdaş demokrasilerde politikacı-muhabir ilişkilerinin nasıl yürüdüğüne ilişkin biraz düşünmesi ve alışkanlık haline getirdiği muhabir azarlama huyunu bırakıp, aynı karede görünmek istemediği kişi ve kurumlardan uzak durmasıdır” şeklinde yanıt verilmişti. *** Erdoğan’ın azarlama, tersleme, refüze etme huyu ülkenin sınırlarıyla da sınırlı değil. Davos’ta oturumu yöneten moderatorü, “one mınute” diye tersleyip susturması, Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’nin demokrasisinin ne kadar büyük aşama kaydettiğini söylediğinde bilinen gerçekleri hatırlatan parlamenterleri “Siz Türkiye’ye Fransız kalmışsınız” diye tiye alması ve Yunanistan ziyareti sırasında Ege’deki uçuşları soran Yunanlı gazetecileri, "Siz Yunan Silahlı Kuvvetlerinin gazetecileri gibi çalışıyorsunuz. Hatta radar üssünde görevli bir teknisyen gibi çalışıyorsunuz. Her gün kaç uçak kalktı onu takip ediyorsunuz. Gazeteciler olarak ortalığı germeyin" diye terslemesi, bu hal ve tavrının sınır ötesi uzantılarına birer örnektir. Kendisi geldiğinde ayağa kalkmayan birine terfi ettirilmeyerek nasıl haddinin bildirildiğini, bu ve benzeri davranışlar olduğunda da elinden geleni ardına koymayacağını seçim arefesinde katıldığı televizyon programlarında altını çizerek anlatıp, almak lsteyenlere bol keseden mesaj vermişti Başbakan Erdoğan. *** Düşünüyorum da acaba aradaki farkı yalnızca demokrasi kültürüyle mi açıklamak lazım, yoksa bu karşıyı sindirme, korkutma, günü geldiğinde intikam alacağını söyleme, yapanın yanına kar kalmaz diye gözdağı verme, haddi bildirilenleri örnek göstermenin daha başka nedenleri üzerinde de mi durmak lazım!

Demokrasi kültürü böyle birşey olmalı!