HUKUK DEVLETİ VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ (2)
Anayasa, siyasal, hukuki, ekonomik ve sosyal kurumları ile teşkilatlanmış Devletin çatısını oluşturmaktadır. Bu Devlet olmanın şartıdır. Bu itibarla, yürütme, yasama ve yargı organları bütünüyle Anayasanın koyduğu kurallarına uymak zorundadır. Ve Anayasa Mahkemesi ve diğer yargı organları, uluslararası antlaşmalar devletin varlık nedenleri olduğundan, bu kurum ve kurallar bağlayıcı bir özellik taşımaktadır. Bu bağlamda;
Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcı ve kesin olduğundan yürütme organları, yasama organı ve mahkemeler verilen kararlara uymak zorundadır. Bu Demokrasinin ve hukuk devleti olmanın gereğidir. Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması, Anayasayı ihlal suçu oluşturduğu gibi Türk Ceza kanunu açısından da suç oluşturur. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması, kararlara uymayan yürütme, yargı organları ve kamu kurum ve kuruluşları yönünden meşruiyet tartışmasına yol açar ki böyle bir anlayış subjektif bir değerlendirmedir. Olaya objektif bir bakış açısıyla ele alıp değerlendirdiğimiz de aldığımızda, bu anlayışın hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü anlayışı ile bağdaştığnı söylemek mümkün değildir.
Ülkemiz Avrupa Konseyinin kurucu üyesidir. Avrupa Konseyi üyesi olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymayı kabul ve taahhüt etmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uyulması gerektiği de Anayasamızın 90.maddesinde yer aldığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46,. maddesinde de Yüksek Sözleşmeci taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkemenin kararlarına uymayı kabul ve taahhüt ettiklerinden, ülkemiz mahkemelerinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymaması söz konusu olamaz. Zira bu kurallar Evrensel hukuk kuralalları olduğundan, bu kuralllara uyulmaması,Devlet olarak imzalayarak kabul ve taahhüt ettimiz uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil teşkil ettiği gibi, Devlet olarak ülkemizin uluslararası camiada itibar kaybına neden oluruz. Bir hakim ve mahkemenin ülkemizin itibar kaybına neden olmasına hakkı olabilir mi? Ülkemiz rejiminin demokrasi ve hukuk devleti olduğuna kimi inandırabiliriz?
Anayasanın 138.maddesi,"Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak, vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.Hiç bir organ, makam veya kişi, yargı yetkisininkullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; telkin ve tavsiyede bulunamaz" demektedir.
Anayasanın 138.maddesi birinci şart olarak bağımsızlığı esas almıştır. Zira hakimlerin anayasaya, kanuna ve hukuka uygun karar vermesi için hakimlerin ve mahkemelerin mutlaka bağımsız olması gerekir. Peki ülkemizde hakimler karar verirken tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesini esas almak suretiyle karar verebiliyorlar mı ?
Bağımsızlık konusunu ele alıp irdelemek gerekir. Hakim ve Savcıların tayin, terfi ve özlük haklarını Hakimler ve Savcılar Kurulu düzenlemektedir. Hakimler ve Savcılar Kurulunun başkanı Adalet Bakanı ve Adalet Bakan yardımcısı da kurulun tabii üyesidir. Böyle olunca, Adalet Bakanı ve Bakan yardımcısının kurul üyesi olması, kurul üyelerinin seçiminde de ağırlıklı olarak siyasi otorite tarafından seçilmesi de hakimlerin görevlerinde bağımsız ve tarafsızlığı ilkesini ortadan kaldırmaktadır. Siyasi otorite tarafından belirlenen üyelerin ağırlıklı olarak oluşturduğu Hakimler Savcılar Kurulunun tayin ve terfi ettiği hakim ve savcıların bağımsız olması, Anayasaya, Kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri mümkün olamaz.
Diğer yandan hakim ve savcıların sınavla alınması için, oluşturulan mülakat kurulu üyeleri de ağırlıklı olarak siyasi otorite tarafından belirlenmektedir. Taraflı olan bu kurul üyelerinin objektif bir anlayışla sınav yapması hakim ve savcı alması mümkün mü? Adaleti gerçekleştirecek hakim ve savcı alımlarında, meslek bilgi ve ehliyeti, hukuk nosyonu ve formasyonu ve muhakeme gücü esas alınmak suretiyle hakim ve savcı alımı yapılmalıdır. Bütün duruşma salonlarında ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR. YANİ DEVLETİN TEMELİDİR.BU TEMEL OLMAYINCA DEVLET TEMELSİZ KALIR. Böyle olunca, bu kurulun hakim ve savcı alımında objektif kıstasları esas almak suretiyle, evrensel hukuk kurallarına, yasaya ve hukuka uygun karar vermelerini beklemek bir hayalden ibaret kalır.
Anayasa mahkemesi üyeleri, Hakimler ve savcılar kurulu üyeleri ve Yüksek Seçim Kurulu üyeleri de ağırlıklı olarak Siyasi otorite tarafından belirlenmektedir.
Genel anlamda, ağırlıklı olarak siyasi otorite tarafından belirlenen Anayasa Mahkemesi üyeleri, Hakimler Savcılar Kurulu üyeleri, Yüksek Seçim Kurulu üyeleri ve mülakat kurulu üyeleriyle oluşturulan bu Anayasal kuruluşlarının, Anayasaya, kanuna, hukuka ve evrensel hukuk kuralarına uygun olarak ve objektif kıstaslar esas alınmak suretiyle karar verdiklerini, uygulamalarında gördüğümüzü söylememiz mümkün değildir. Yargı bağımsız değilse,hakim ve savcı tarafsız olmaz. Böyle olunca da Hukuk Devleti ve Hukukun üstünlüğü anlayışını uygulamalarda hakim kılmak mümkün olmaz .Hukuk Devleti ve Hukukun üstünlüğü anlayışının bulunmadığı bir yerde, kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokarisi de söz konusu mümkün olmaz.
Yukarıda yapmış bulunduğumuz yasal düzenlemeleri, tanımları ve açıklamaları bir tarafa bırakalım. Esas olan,kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasi, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü anlayışını gerçekleştirmek için, her şeyden önce demokratik hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü anlayışını zihnimize ve gönlümüze yerleştirmemiz gerekir. Bu anlayışı içselleştirmediğimiz takdirde, yasal düzenlemeler ne kadar iyi olursa olsun, yargı bağımsızlığı ve adil yargılama hakkı soyut bir kavram
olmaktan öteye gitmez.
Hukuk Devleti, Hukukun Üstünlüğü anlayışının benimsendiği, yargının gerçek anlamda bağımsız olduğu, bütün kurum ve kurallarıyla işleyen demokratik bir ülke olma dileğiyle....