GAZİANTEP’İMİZ VE KÜLTÜR TURİZMİNDE STAR PARÇAMIZIN ÖYKÜSÜ

Turizm mesleğine 39 yıl önce, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ilk seyahat acentası olan “Arsan Seyahat Merkezi”ni kurarak başladım.
O yıllarda “Turizm” sadece “deniz, kum, güneş”i akla getirdiği için bölgemizin paha biçilmez arkeolojik değerlerinin çok az kişi farkındaydı. Birçok insan bölgede bir seyahat acentası kurma girişimimi anlamsız bulmuştu.
Bölge; turizme o kadar yabancı idi ki, yasa gereği Ticaret Odasına kaydolmam gerektiğinde “Seyahat Acentaları” meslek grubu olmadığından, şirketim “Turistik Eşya Satıcıları” bölümüne kaydedilebilmişti.
İlk altı yıl inanılmaz bir sabırla ve çok çılgınca bir çabayla bölgeyi uluslararası platformlarda tanıtmak için çalıştım. Birçok ülkedeki meslek örgütlerinin uluslararası kongrelerine, kilolarla belge, broşür, tanıtım kiti taşıyarak katıldım. O yıllarda dijital tanıtım olmadığından, tüm bilgilendirmeyi yazılı evrakla yapmak gerekiyordu. Onları uluslararası kongrelerde dağıtmak üzere taşımak hem çok zor hem de çok maliyetli oluyordu. Yılmadım. İlk yıllarda sadece göz aşinalığı sağladığım büyük tur operatörlerine daha sonra “Gaziantep” ve “Anadolu turları” dedirtmeyi başardım. Gruplar bölgeye geldikçe, önceleri şaşkınlıkla izleyen halk, daha sonra “Kültür Turizmi” nin değerini anlamaya başladı. Esnaf; turistin harcamalarda kullandığı sıcak paranın döviz değerini anlıyor, gelen her turistin bölge esnafına bıraktığı kazancın anlamını biliyordu artık.
Gelen talepleri çok doğru değerlendiren esnaf, hediyelik eşyalarda yükte hafif, pahada ağır ya da yükte de pahada da hafif ama bölgeyi anlatan hediyelik eşya yapma konusunda büyük maharet kazandı.
Gaziantep’in ilk beş yıldızlı oteli açıldığında sevinçten ağlamıştım ve açılışta mutluluğumu gören arkadaşlarım beni otelin ortağı sanmışlardı.
Turizmin en değerli hazinelerinden biri “Kültür Turizmi”dir ve bu bizim bölgemize Allah tarafından bahşedilmiş, büyük bir şanstı.
Anadolu topraklarındaki muhteşem arkeolojik zenginliğin bilincinde olan yabancı kültür turistlerinin yanında GAP Bölgemiz, yaşadığı coğrafyanın ve toprakların sırrına ermek, kültürel mirasının değerini öğrenmek isteyenlerin de ilgisini çekmeye başladı...
Konuklarımız, tarihin esrarengiz çağlarına açılan, insanlığın ve uygarlığın tüm aşamalarının şahidi olan bu topraklarda geçirdikleri günler boyunca bazen azgın sularıyla akan kutsal nehir Fırat’ın yanında tüm azametiyle dünyaya meydan okuyan Rumkale’de, taşa can veren ellerin yerleşimi Zeugma’da, büyülü Heykeller diyarı “Yesemek”te,”, dünyanın ilk yerleşimi altıyüzbin yıllık “Dülük’te bulunmuş olmanın ayrıcalığını yaşıyorlardı. En farklı kültürleri hala bir arada görmenin şaşkınlığıyla bitiveren bu kısacık gezilerin keyfine doyamıyorlardı. Biz de bu muhteşem coğrafyada yabancı turistleri gezdirirken hissettiğimiz gururu kendi vatandaşlarımızla da paylaşma fırsatı bulunca çok mutlu oluyorduk.
Tüm dünyadaki çocuklara ilk okuldan itibaren öğretilen “Bereketli Hilal”in, kavimler kapısının anahtarı olan ve Anadolu mozaiğinin en renkli ve zengin bölgesi olduğu bilinen bölgemizdeki otantik hava konuklarımızı gerçekten büyülüyordu. En meşhur yemeklerimizle hazırlanan zengin sultan sofraları, kına geceleri, sıra gecesi, meşk gecesi törenleri ile renklendirilen gecelerinin bitmesini istemiyorlardı. Tüm aldığımız övgülerden bence daha önemlisi, bu geziler sayesinde Anadolu insanının kucaklaşıyor olmasıydı. Yüzyıllardır hatta bin yıllardır sessizce insanlığı izleyen bilge Güneydoğu’nun anlatmak istediklerine ve sahip olduğu zengin etnografyaya hayran kalan konuklar, tarihin son kalıntıları tek tek yok olurken, görme şansını yakaladıkları Güneydoğumuz’la gurur duyuyorlardı. Yaptığımız iş sadece turizm değildi. Her birinin ayrı bir büyülü öyküsü olan bölgemizde Türkiye’nin sadece batı ve güneyden oluşmadığını fark ediyorlar ve her biri gönüllü birer turizm elçisi oluyorlardı.
Anadolu’nun muhteşem kültürü, zengin mozaiği, doğdukları toprakları bir kez daha sevmelerine sebep oluyordu. Yan yana, aynı coğrafyada farklı kültürleri yaşayan insanlarımız birbirlerini görünce “Ülkem ne büyük, kültürüm ne zengin !..” diyorlardı, aidiyet hisleri pekişiyordu. Tanıdıkça seviyor, gurur duyuyorlardı. İnsanların gülen gözlerindeki sevgi, nasırlı ellerindeki beceri bölgeye konuk olanları hayretler içinde bırakıyordu. Uzaktan “Orda bir köy var uzakta,” mantığıyla baktıkları yörelere “Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” dememek lazım geldiğini biraz da kendilerine itiraf ediyorlardı. “Gitmek lazım, görmek lazım” diye mırıldanıyorlardı ister istemez...
İşte tüm bu nedenlerle “İyi tanıtmanın yolu iyi tanımaktan geçer” hedefini yürekten destekleme kararı aldık.
Hacettepe Üniversitesi işletme Fakültesindeki öğrenimim sırasında bize anlatılan çok değerli bir pazarlama kuralı vardı. “Star parça”. Kentimi ön plana çıkarıp hak ettiği değeri teslim edebilmek için artık star parçamı parlatabilirdim.
Biliyorsunuz pokerde “Kare as” çok kıymetlidir. Benim “Kare as”ım da star parçam olacaktı.
Hemen kolları sıvayıp, kare asım olan “Dülük, Rumkale, Yesemek, Zeugma”yı her kültür gönüllüsünün bir çırpıda sayıp, tanıtabileceği kadar öğreninceye dek çalışmalarıma devam edecektim. Biliyordum ki bu toprakları en az benim kadar seven gönüllüler de elimizdeki bu muhteşem gücü, bu toprağın hak ettiği ilgiye ve tanıtıma yönlendirecekti. Gaziantep’in arkeolojik zenginliği söz konusu olduğunda bir çırpıda Gaziantep’in muhteşem kare asını sayabilecek insanların sayısını artırdığımız oranda otellerimiz, restoranlarımız dolacak, esnafımız mutlu olacak, hepimizin yüzü gülecekti. Sonunda başardım. Artık tüm kültür turizmi sevdalıları kare asımı tanıyor, tanıtıyordu. Türk konuklarımız, bir Japon’dan, bir Kanadalıdan hatta bir Meksikalı’dan daha önce bölgemizi tanıyordu artık. Görev başarıyla sonuçlanmıştı.
Bundan sonraki köşe yazılarımda size kare asımı teker teker anlatmaktan mutluluk duyacağım.
