Var Olmayan Şey Görülmez!

YAYINLAMA: 04 Ocak 2024 / 03.00 | GÜNCELLEME: 03 Ocak 2024 / 17.23

“Bu dünyada olan bu dünyada anlaşılmalı!”

 

Tarihsel yıkıcılık, yakıcı deneyimler ve insani birikimler birçok derin etkisini kişiliğimize taşıyabilir. Dolayısıyla hepimizin kör noktaları vardır; zaaflar ve itaatkâr bağlantılar bizi her an ele geçirebilir. Bu özellikler tamamıyla kimliğimiz haline gelmezse de bu kapalılık ya da kördüğüm tavırlarımız “karınca kararınca” herkeste etkisini diriltebilir. İşte bu zihinsel karmaşa da yanılgılara, yenilgilere bazen de uyumsuzluk ve hayal kırıklıklarına vesile oluruz.

Bu gidişatla yüzde yüz baş etmedeki sınırlılık ve zorluk basamakları geçmişin günümüze kötü bir armağanı olarak rezerve edilirken, bu reel duruma, sosyolojik, politik veya psikolojik alanda tutarsızlık adı verilmekte. Buradaki çelişki esasta kötülük-iyilik ikilemenin emareleridir.

Düşünce ile eylem arasındaki tutarlılığın her zaman mükemmel işlemediğini biliriz. Sartre bu krize farklı bir boyut getirir. Sartre'a göre, tutarlılığı “farklı olmakla” yeterli kılamayız. Ona göre, biz sürekli mücadele, dinamizm ve yeni disiplinlerle ilişkiliyiz; bu esaslar kendini dönüştürmenin zaruri sonuçlarıdır. Sartre bu manzarayı şöyle özetler: "Kendini dönüştürmek bir mücadele gerektirir. Mücadele ettiğin şeyin tam zıddı olmak gereklidir. Sadece ondan farklı olmak yeterli değildir…”

Bazen yanlış, bazen doğru, bazen de istem dışı olsa da kendi içimizi inşa ederken çok boyutlu etmenlere maruz kalırız. Böylelikle bürokratik yatkınlık, duygularımıza uyarladığımız hiyerarşi, düşüncedeki askeri yapılaşma irademizi pas geçerek güncellenir. Bu pozisyondan sıyrılmak kolay olmuyor. Bunun için büyük zamanlar gereklidir. Kültürel ve entelektüel kimlikler çoğalmadan bu esarete rest çekmek pek da mümkün olmuyor.

Yaşamı doğru adlandırmadan ve yaşam içindeki doğal rolümüzü anlamadan elbette insanın kendini kavraması çok zordur.  Bu kavrayış kesintisiz emek, tükenmez özveriler, iyi niyet ve objektif zihniyet gerektiriyor. İnsansa bu meydan okumalardan kaçmak için “elli dereden su getiriyor.” Ve riskli hissettiği her gidişata kaçamak duruşlar sergiliyor.  Böylece biz bilmeden veya bilinç gücümüzü özneleştirmeden kendimizi birçok merkezi otoriteye teslim edip; nefret besliyoruz aydınlığa, horluyoruz bilgiyi ve küsüp boğuşuyoruz özvarlığımızla.

Biz durmadan dönüp dönüp kendimizi ararız. Neticede gelişmek ve geliştirmek daimi sorumluluğumuzdur. Kendimizi oluşturan koşullar burada disipline olur, bizi oluşturan şartlar burada devreye girer. "Söylenemez her şeyi fark edeceksin," diyor Flaubert. Sırları çözeceksin, dilin kaçıp gitmeyecek. “Hem muhafaza edeceksin hem de aşacaksın.” Bu muhafaza etme istenci pragmatik kaygıları içermemeli, ideâlizm veya varoluştan sapmaya yol açmamalı!

“Bilinen ötesini” hayal ederiz, bu özgürleşmenin iç güdüsüdür. “İnsan bir şeyin imkânsız olup olmadığını deneyince ancak görebilir. Tıpkı her şeye rağmen durmayan diyalektik akış gibi iyi, derin ve öz bilgilerin alanı genişlemeli. Bu genişlik ürkütmemeli. Yani başlangıçta “bize verilmeyene” giden yolun rotasında kalmayı görev bilmeliyiz. Ama bir katılık, gelenek, kural, zorunluluk güdüsünden ırak, içten ve zihinden esmeli bu yolculuğumuz.

Erkekleştirilen evrende, eril yaşama razı edilmiş dünyadayız. Fırsatların bir tarafta toplaştığı, her şeyin tekelleştiği "Modern Dünya," insanı mutlu kılmıyor ve kimseye kendini güvende hissettirmiyor.

Hangi koşullar altında olursak olalım, nerede ve hangi zamanda bulunursak bulunalım bir seçim yapmak zorundayız. Bu aynı zamanda içimizdeki canlılıktır. İnsanın sevgiden, acımadan ve duygudaşlıktan ve de bilimden yana tercihleri olmalı. İnsan başkalarına göre şekilden şekle girmeksizin, başkaları ile birlikte tatmış olduğu sonsuz yücelik ve erdemlere bağlı kalarak binlerce yıllık tahakkümü kırabilir. Hayatın kendisi risk almaktır…

Var olmayan şey görülmez, her şey gözümüzün önünde olup bitiyor. O halde gerçeğin gökyüzüne dönmeli. Unutmayalım her an ince bir ıslık, özgür bir çığlık, sevinçlerin en güzel tarafı ve çiçeklerin en çok güleni yanı başımızdan gelip geçiyor.

Ne dersiniz, hayatı doğru yerden kurgulamak için hatırı sayılır çok gerekçe var değil mi! Gelin, hayatın sesini birlikte işitelim. Bu ses güneş gibi, aşk gibi, barış gibi durmaksızın yüreğimizde çınlasın…

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Sartre ile Sartre hakkında (Jean Paul Sartre)

Diriliş (Tolstoy)

Ağaçlar (Hermann Hesse)

Naturans (Çetin Balanuye)

Var Olmayan Şey Görülmez!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *