GÜLENYA...

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Bizim pire evlenecek

Parası yok borç edecek

Sivrisinek saz çalacak

Tahtabiti oynayacak

                Antepli Ermenilerin söyledikleri bu tekerlemeyi duyalı 24 sene oldu, yayınlamak bugüne kısmetmiş...

                Birkaç günden beri Antep’teyim. Amacım, Murad Uçaner’le bir dökümantasyon çalışması yapmayı planladık, başardık da... Sağolsun Gökhan Dağdeviren                         bize yardım ediyor, sadece çekim yapmıyor, teknik olarak da destek veriyor.

                Armen Aroyan’la 1987 senesinde onun Antep’i ziyareti sırasında neredeyse anlık bir tanışmam olmuştu. Kendisi Antep asıllı bir Ermeni’ydi. Annesinin annesi ve babası, babasının annesi Antepli. Babasının babası ise Cibinli’ydi.

                Babaannesi Gülenya Güzelimyan, bugün Kurtuluş Camii olan Meryem Ana Kilisesinin kuzeyindeki evde doğmuş büyümüştü. Gülenya, evine hiç de uzak olmayan, bugün Amerikan Hastanesi’nin bahçesinde bulunan eski taş binanın o günlerde ki görevi olan “kızlar okulu”ndan mezundu. Evin üzerinde bulunduğu küçük dar sokak, Gülenya okula giderken çıkmazdı, bugün ise çıkmaz  açıldı ve Amerikan Hastanesi’ne yakınlaştı.

                Antep asıllı Armen ile tanışmamızın üzerinden geçen 25 senede çok şey oldu. Kendisi iki masterlı elektronik mühendisiydi, çalıştığı dev şirket satıldı ve işsiz kaldı. İşini kaybedince hiç üzülmedi, zira gezmeyi, rehberlik yapmayı, değişik insanlarla ahbablık etmeyi pek seviyordu. Amerika’da yaşayan, ülkemizi merak eden Ermeniler’i Türkiye’ye getirmeye başladı. Armen, hoş görülü, bilgili ve sevgi dolu  bir insan. Ülkemizde çektiği fotoğrafları, videoları gösterdiği Ermeniler ona inandılar ve onunla Türkiye’ye geldiler. Bugüne kadar bin kişiden fazla insanı Türkiye’de gezdirdi. Bu kişilerin arasında Boston Globe Gazetesinin Genel Yayın Müdürü, çeşitli dallarda profesörler, doktorlar, avukatlar, kendi alanında isim yapmış uzmanlar vardı ve hepsi ülkemizden çok iyi anılarla ayrıldılar. Armen, anılarını, seyahat edenlerin yazdıkları çok olumlu izlenimleri bir kitapda topladı. Taslağını elimin kaldıramadığı dev kitap, bir türlü basılmadı. Daha doğrusu bitmediği için matbaaya gidemedi. Armen’in uçsuz bucaksız bilgi haznesinden süzülenleri de kapsayan kitap, bakalım ne zaman hayata geçecek?

                Senede en az üç kere ülkemize geldiği için, bir de muhiti oldu Armen’in... Gezisi sırasında cep telefonu susmaz... “Hoş geldin, nerede nasıl görüşeceğiz?” sorularına cevap yetiştiremez...  Ören yerlerini gezisi sırasında tanıştığı, arkeoloji, mimari, tarih öğrencilerinden oluşan bir dolu insan tanır, master doktora yapanların ulaşamadıkları bilgilere ulaştırır.

                Benim daha önce bilmediğim, duymadığım bu kadar bilgi havada uçuşunca, bilginin kaynağını merak ettim. Ve gördüm ki, Ermeni harfleriyle yazılmış, Ermenice çok güzel kitaplar var, Türkiye’yi anlatan... Tamam da bunları okumam imkansız. Bir centilmen antlaşması neticesi, benim farkına varıp ilgi duyduğum kitapları bana anında İngilizceye tercüme ederek okumaya başladı. Her cümleyi kaydettiğim ve araştırdığım, şimdilik üç kitap oluştu: Maraş, Tomarza ve Antep... Yayın sırası da böyle olacak inşallah. Kitaplar, 1800 lerin sonu; 1900 lerin başındaki sosyal yaşamı, meslek dallarını, eğitim seviyesini, ticareti, kısaca günlük yaşamı kapsıyor.

                Şimdi, tekrar Antepli Armen’le yaptığımız dökümantasyon çalışmasına dönelim. Armen bize, canlı olarak yukarda yazdığım yılların Antep’inde baannesinden duyduğu, kendisinin okuduğu günlük yaşam konusundaki bilgileri anlatıyor. Kayıt esnasında ilgimi çeken “vay be...” dediğim hoş şeyler duydum. Şimdi sözü Armen’e vereyim kendisi anlatsın:

“Babaannem, kızlar okulunu bitirdikden sonra, Güzelimyan ailesi olarak Kahire’ye göçmüşler. Geride kalan iki kız kardeşi, kendisinden küçük oldukları için onlar, göç nedeniyle kızlar okulunun yatılı bölümüne gönderilmişler. İşte, Antep’deki okullar yatılı oldukları için, gerek çevre illerdeki, gerekse Antepli öğrencilerin tahsil yapmalarına imkan sağlamış. Babaannem gibi, Kahire’de kızlar okulundan mezun olmuş başka Antepli hanımlar da vardı. Ben, Kahire’de okula giderken, bazen Babaannemin bizim okuduklarımızdan çok daha fazla bilgiye sahip olduğunu gözlerdim. Ve, Antep’de 1800 lü yıllarda açılan okulların seviyesi beni şaşırtırdı...”

Armen’e bugünün Gaziantep’indeki okulların seviyesi hakkında hiç bilgi vermedim, tabii!-

                Türkler, Yahudiler, Ermeniler, Süryaniler, Rumlar hatta Yezidiler bir arada yaşıyor eski Antep’de... Hepsinin ayrı kültürü var ve o kültürü sürdürüyorlar. Tabii ki birbirlerinden etkileniyorlar ama, farklılığın meydana getirdiği zenginlik süregeliyor. Yazının en başına aldığım tekerlemeyi Armen, Babaannesinden öğrenmiş. Şöyle bir düşünürseniz, evlenmek üzere olan, fakir bir genci görürsünüz tekerlemede...

Özet olarak, henüz hayata atılmakta, muhtemelen babasının –eğer varsa- işyerinde çalışan yeni yetme bir genç adam... Evlenecek parası olmadığı için borç alacak. Düğünde çalgıcıya verecek para olmadığından, sivrisinek saz çalacak ve tahta kurusu da oynayacak! Ben çocukken, tahta zeminlerde yaygın olarak bulunan asalağın ismi, tahta kurusu idi. Demek ki geçen yüzyılda “tahba biti” imiş...

                Bu tekerlemeyi çok araştırdım, ama hiç bir yerde bulamadım. Ve, anladım ki, bu dizeler sadece Antepli Ermeniler tarafından kullanılıyor. Ülkemizde algıladığımız kültür zenginliğinin farklılıkdan meydana geldiğini bu dizeler ispat etti bana...

                Armen Aroyan’ın anlattığı Antep’i yazmaya devam edeceğim...

 

   GÜLENYA...