Sağlık Hakkı: Sağlıklı Bireyler ve Sağlıklı Toplum…

YAYINLAMA: 25 Eylül 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 24 Eylül 2024 / 10.24

Hani derler ya kimin ne dediğine bakmayın, neyi yaşadığınızı bilin ki gerçeği görebilesiniz. Karşılaştığımız tüm olumsuz durumları kavramak ve koşulları geriye itekleyen gidişatı net anlamak zorundayız. Ortalığa saçılan uyarılar ve sıkıntılardan kendimizi bağımsız tutamayız. Her varlık çeperinde cereyan eden etkilerden payını alarak devamlılığını sürdürür. Kazanılan ve kaybedilen her mevzi bizi de içine çeker. İşte binlerce yıllık çaba, özveri ve emekle elde edilen sağlık hakkı, eğitim hakkı, güvenceli çalışma hakkı, emeklilik hakkı, bilgiye özgürce ulaşma hakkı, düşünceyi ifade hakkı gibi temel birikimlerimizin ufaltılarak elimizden kayıp gittiğinin farkında mıyız? Haklarımızın hak olmadığını iddia eden siber algılarla boğuşuyoruz. Kimse bize bir hak vermedi ki! Vermezler de zaten…

Mesela daha düne kadar övgüler yağdırılan sağlık sistemi “SOS” vermiyor mu? Nitelikli, parasız sağlık hizmeti için mücadele eden sağlık sendikalarına göre sağlıkta “tehlike sinyalleri” çoktan aşıldı; çünkü sağlık hakkı ve sağlıklı hizmet alma düzeyi en azami eşiğe indi bile. Yetersiz bütçe, sağlanmayan alt yapı, donanım eksikliği ve ihtiyaca göre personel alımı yapılmaması sonucu kamu hastane ve kuruluşlarında randevu almak, istenilen bölümlerde tedaviye ulaşmak veya nitelikli sağlık hizmetine gerektiğinde erişmek son yıllarda hayal olmuşa benziyor.

Dolayısıyla artan nüfus, küresel salgın etkileri ve göçlerle birlikte biriken sağlık sorunları ve de yeni hastalıkların tedavisinde hastalar özel sağlık kuruluşlarına [dolaylı yönden] mecbur ediliyor. Özel sağlık kuruluşlarına geliri yetmeyen toplumun çoğunluğu ise mağdur olmakta veya bilimdışı (kendince) yöntemlere başvurmakta. Sağlık alanında uzun yıllardır uygulanan özelleştirmeler ile özel sağlık sektörü tek alternatif haline getirilmiş. Özel sağlık sigortaları, ek sağlık paketleri, katkı payları adı altında hastalar sağlığa çok daha fazla bütçe ayırmak zorunda bırakılmış. Böylece daha çok çalışmak, birden fazla işte çalışmak, yeterince uyumamak, zaruri ihtiyaçları kısmak ve de sağlıklı beslenmeyi ertelemeye varan mecburiyetler söz konusu. Bilinmeli ki, her insanın bedensel ve ruhsal olarak sağlıklı gelişme hakkı vardır. Biliyoruz ki: İyi bir sağlık varlıklı olmaktan değerlidir.”

Kamusal (parasız) ve nitelikli sağlığa kolayca ulaşmayı her devlet(hükümet) vatandaşına sağlamakla mükelleftir. Hem iç hukuk hem de uluslararası hukukla sağlık hakkı teminat altına alınmıştır. Hatta hangi ülkede yaşarsan yaşa, insan sağlığının korunmasında tüm devletlerin sorumlulukları vardır. Hepimizin, “mümkün olan en yüksek bedensel ve ruhsal sağlık standardına sahip olma hakkı, kısaca “sağlık hakkı, uluslararası hukukla korunan temel bir insan hakkıdır “Sağlık hakkı,” hükümetlere üç düzeyde sorumluluk yükler: Saygı duyma, koruma ve yerine getirme. “Sağlık hakkı” öncelikle devlete, daha sonra da sağlık çalışanlarına ve toplumun diğer kesimlerine, hatta uluslararası topluma sorumluluklar yükler.”[1]

 “Sağlık kuruluşları için kalite standartları geliştirmek, kaliteyi arttırmak için çalışmalar yapmak sadece insanlara daha iyi tıbbi hizmet sunma sorunu değil. Uluslararası hukukta yaptırımları olan bir insan hakları sorunudur.”[2] Sağlık sistemi ve sağlık hizmetleri sunumunun iyileştirilmesi; sağlıklı, güvenli, sağduyulu ve duyarlı hayatın da teminatıdır. Durduk yere “her şeyin başı sağlıktır,” denmemiş. Sağlık hakkının bir insan hakkı olmasından hareketle, toplumların kalkınmasının da sağlık hakkının eşit dağılımıyla doğru orantılı olduğu unutulmamalıdır.

Diğer yandan sağlık hizmetlerin kalitesi ve sağlık kuruluşların performansı çalışanların performansına bağlıdır. Dolayısıyla sağlıkta çalışanlara güvenli, güvenceli ve insani çalışma koşulları sağlanmalı. Sağlık çalışanın özlük, demokratik, ekonomik ve çalışma koşullarında iyileşme sağlanmadığından olacak ki; dışarıya müthiş bir sağlıkçı göçü yaşanmakta. TTB’nin açıklamasına göre: Hastalarla konuşulduğunda nasıl bir yoksulluğa mahkûm olduklarına şahit olunuyor. Yine bordrolarımıza bakıldığında meslektaşlarımızla her geçen gün daha da yoksullaştığımız anlaşılıyor.” Sağlık çalışanları, yoksullaşmanın ötesinde şiddet, mobbing ve psikolojik baskı ile karşı karşıya kalmakta. Ve tüm bu negatif koşullar halk sağlığını riske etmektedir.

Sağlık sistemi son yirmi yılda programlı ve planlı şekilde piyasaya, özel alana göre düzenlenirken. Özel sermayeye ise yeni bir kâr ve getirim alanı sağlamış oldu. Kamusal, kolay ulaşılır, nitelikli ve sınırsız olması gereken sağlık hakkı parası olanın faydalandığı hak haline geldi. Oysa ki “sağlık hakkı,” sağlıklı bireyler ve toplum hedefine ulaşabilmek için gerekli tesislere ve şartlara ulaşma, bunları kullanma hakkıdır.[3]

Düşünün, “vergi gelirlerinin %80’i sabit gelirlilerden alınıyor.” Ancak bu vergiler eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi halkın temel ihtiyaçları için harcanıyor mu? Bunu herkes kendine sormalı. Vergilerle yeterli sayıda ve işler haldeki sağlık kuruluşları, bilimsel ve tıbbi gereklere uygun malzemeler, iyi kalitede sağlık hizmetleri ve sağlık programları sunulmalı. Bunlara herkesin erişimi ayrımsız sağlanmalı.

Bir daha unutmayalım ki: Sağlık hakkı çeşitli yasalar ve sözleşmelerle koruma altına alınmış bir haktır. Anayasaya göre devlet sağlık hizmetlerini herkesin beden ve ruh sağlığını koruyarak hayatını sürdürebileceği şartları sağlamakla yükümlüdür. Bunun için gerekli düzenleme ve denetimleri yapmakla yükümlüdür (Anayasa Md. 56).

Bir hak gaspı başka hak gasplarının habercisidir.

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Dergi Park (Prof. Dr. Nazmi ZENGİN, [1], [2],[3])

TTB yayınları

SES (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası) yayınları

Bölgesel İdare ve Yerel Demokrasi (yereldemokrasi.net)

Sağlık Hakkı: Sağlıklı Bireyler ve Sağlıklı Toplum…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *