Bugün 23 Nisan

Bugün 23 Nisan Neşe doluyor insan. Bir yıl üç yüz altmış beş gün insan bir gün doğuyor ve o doğuş hoş (memnun edici, sevimli) oluyor. Ömrü yeterse 70 -80 yıl yaşıyor ve geldiği yere dönüyor. Ortada eğer varsa ondan kalan adına yazılı mal varlığı ile borcu-alacağı, dostları, düşmanları, hatıraları. O da bir iki ömür içinde silinip gidecek. Devletler de öyle doğup büyüyüp batacaklar. Bu döngüden ibret alanlar içinde bulunduğu çağın ve coğrafyanın şartlarına göre politika güderek değişip dönüşerek varlığını devam ettirir. Evrensel değerlere ulaşmayan yöneticiler, yasa ve politikaları doğrultusunda değişip dönüşmeden yasa ve politikaları kendilerine göre değiştirip varlıklarını devam ettirerek yönettikleri devletin çöküşüne, yoldan sapmasına neden olmaktalar. Bireyin hatası ailesini bağlar ve o hatadan bir günde dönülebilir. Ancak devletlerin hatası tüm milleti bağlamakta ve etkisini yüz yıllarca sürdürmektedir.
İçinden doğduğumuz Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan çöküşüne değin geçen süreçteki tarihe mal olmuş olaylar ibret alınarak çağın şartları gereği kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade bu tehlikeyi görerek “Çalışmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumlar” diye uyarmıştı.
Orhun Yyazıtları okunduğunda bu tehlikenin 1000 yıldır devam edegelen bir genetik aktarım olduğu ve ibret alınmadığı günümüz içinde bulunduğumuz şartlardan anlaşılmaktadır.
Ey Türk halkı, Çin halkının tatlı sözlerine, yumuşak ipekli kumaşlarına kanıp, çok sayıda öldün. Türk beyleri Türk unvanlarını bırakmış, Çin unvanlarını alarak Çin hizmetine girmişler ve Çin Hakanına tabi olmuşlar. Ey Oğuz beyleri, halkı işitin: Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe senin devletini ve yasalarını kim yıkıp bozabilir?
Aslında yazıt zaaflarını ve bu zaaflara karşı savunma yapısını ortaya koyarak uyumlu yaşama salık verilmekte. Biz kendimizde hiçbir kusur görmeden dış güçler diyoruz. Türkün kendinden başka dostu yok diyoruz. Türkün Türk’ten büyük düşmanı olmadığı tarihin tozlu sayfalarında, oturduğumuz apartmanda, sokakta dükkân komşumuzda, siyasette vb. duruyor. Bir atasözü “bas Müslümanın kuyruğuna bak şeytan nereden çıkıyor” (farklı nüansları var) der. Yani terslik kendimizde kendimizi emin bilmemizde. Ben küçükken “Su uyur düşman uyumaz” derlerdi. Biz bu sözlerle uyurken düşman damarlarımızda gezdiği gerçeğiyle uyandık. Uyandık ama iş işten geçtikten sonra…
Şu temel gerçek ki dünyada ben yiyim, ben yöneteyim kuralı geçerli. Benliğimiz de korku, zaaflarımız ve isteklerimiz üzerine kurulu. Halbuki ne demişti Gazi Paşa: “Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister…” Bu nesillerin yetişmesi için de güçlü idare ve hedef birliği gerekir. Yönetemeyen yönetilir.
Evrensel yasalar boşluk kabul etmez, doldurur. Ne ile doldurur? İçinde sen yok isen, sen doldurmamışsan ne ile dolduğunu bile bilemezsin. Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa, Askerin Milletin Bayrağınla binler yaşa. Diye karşıladı 100 yıl önce özgürlük ve bağımsızlığa hasret Anadolu evlatları paşalarını. Varlıkları ve ilkeleriyle doldurdular. Biliyorlardı ki vatan olmadan, özgürlük olmadan hiçbir şey olmazdı. Kendi olmazdı, kendilik bilinci doğmazdı. Öyle ya, Koca aşık karanlıkları delen ışıltısı ile “benim sadık yarım kara topraktır” derken, vatanını, doğduğu anasını, işinde kendini bulduğu bedenini, yatıp sarılıp yeniden var olduğu eşini, vatan evlatlarını sadık yar olarak görüyordu. Toprak her şeyimizin anası. İçinde bulunduğumuz Nisan ayına “lisan ayı, insan ayı” derler. Toprak ana dile gelip bağrındaki her varlığı ortaya döküyor ve insan onu gereksinimine göre kullanıyor.
Üzerinde kurulan devletin bir gün elinde Atatürkçülük putu, diğer gün, elinde kuran, dilinde iman ile gelen insan kılığındaki emperyalist iş birlikçilerce ürettiğini ve ekonomisini talan edenlerin, mübarek toprakları ranta açan kara ruhlunun kendisine yeni bir ruh vereceğini ne bilsin?
Aslında anlamıştı 15 Temmuz 2016 paylaşım savaşında olup biteni, önceki sağcı solcu, alevi, sünni, Türk, Kürt kışkırtmalarına, meclisi bombalamasına rağmen yine de ses etmedi, çünkü kendi evlatlarıydı. Mezara ve zindana gömdükleri. Çünkü birliği ve dirliğiydi aslolan.
Anadolu coğrafyasında, üzerinde kuşların öttüğü, çayırlarında kuzuların melediği topraklarının talana verildiğini anladığında, kendi evladının jandarma olarak kendisine tüfek dipçiği ile tart ettiğinde dahi idare etti. Başka bir kaynaktan beslensin diye. Ama değil kaynak, hayat bitmişti. Nefes alamıyor, üretemiyor, ürettiği kazancı değil kendine masrafına yetmiyor, emekli aylığı asgari ücreti enflasyon karşısında eriyor, ülke borcu günden güne artarak faizinin faizini dahi ödeyemeyecek duruma gelmiş ve çevresinde de düşman mevzilenmiş 100 yıl önceki gibi… Fransızlar Kahramanmaraş’a geldiklerinde Maraşlılar sordular. Niye geldiniz? Dedenizin borçlarını tahsil etmeye. Cevap: Siz gidin dedemizin borcu kendi borcumuz…Zaman bu sayfayı da tarihe acı, kan ve göz yaşı ile yazdı. Ama tez unutuldu. Atatürk kurduğu Cumhuriyeti gençlere emanet ederken Cumhuriyet her gün 20 yaşında diye boşa demiyordu. Elbet bu ülkenin gençleri geleceklerine sahip çıkacak. Ama dedelerin, babaların günahlarını çektiklerinin ibretiyle çeksinler ki kendileri o vaziyete düşmesinler
Tarih tekerrürden ibaret sözüne İstiklal savaşı şairimiz “ibret alınsa hiç tekerrür eder mi” diye karşılık vermişti. İnsan, ben yiyim ben yöneteyim sevdasından geçerek insanlık adına bu tekrarlardan ibret alıp birlikte yiyip birlikte yönetelim, bizim meclisimiz de diğer meclisler de ortak insanlık ülküsü kapsamında kanunlar üreterek “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi altında yaşamın yollarını açsalar olmaz mı? Ne kaybederiz? Neye, nereye geç kaldık?
Devreden yer kürenin dışına çıkmak için Dünyayı yok etmeye çalışan güya akıllıların gittikleri yerleri de yok edeceklerini anlamayacak kadar cahillerin yüzünden çektiklerimiz yetmez mi? Tanrının yer yüzü hepimizi alacak kadar geniş ve besleyecek kadar da zengin değil mi? Kendi gereksinimlerimizi kendimiz üretip ona göre kültürümüzü şekillendirip İsraf etmeyip yiyip içip güzelliklerimizi paylaşsak olmaz mı?
22 Nisan 2025 Gaziantep
