Kamuoyunda 4’üncü Yargı Paketi olarak bilinen ve yarın Meclis'e getirilmesi beklenen "Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"ne şerh düştü.
İktidarın 4. yargı paketinde yer alan cinsel istismar, kasten öldürme, işkence gibi katalog suçlar için ‘somut delil’ şartı aranması tartışma yarattı. Kanun teklifine şerh düşen HDP, yargıya olan güvenin azalmasına ve eksik düzenlemelere dikkat çekti.
HDP’'nin şerhinde, “Toplumsal barışı yok eden, başta Kürtler olmak üzere muhalifler ve tüm farklı kesimleri hedef haline getiren nefret söylemine ilişkin tek bir düzenleme olmaması yargı paketinin herhangi bir insan hakları eylem planını yaşama geçirecek bir paket olmadığının ispatıdır” denildi. HDP İzmir il binasına yapılan saldırıda Deniz Poyraz’ın katledildiği anımsatılan şerhte, “Poyraz nefret politikaları sonucu yaşamını yitiren ilk Kürt değil; bu politikalar devam ederse sonuncusu da olmayacaktır. Yeni Deniz Poyraz katliamlarının yaşanmaması için özellikle de siyasetteki nefret söylemine ilişkin derhal yasal düzenlemeler yapılmalıdır” ifadelerine yer verildi.
Yargıya güvenin azaldığına dikkat çekilen şerhte, “Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Hrant Dink, Tahir Elçi, Kemal Kurkut, Şerali Dere, Suruç, Soma katliamı ve ismini sayamadığımız etkin bir soruşturma yürütülmeyen ve cezasızlıkla sonuçlanan binlerce dosya mevcut. Halka sunulan bir yargı reformunun ya da insan hakları eylem planının samimi ve gerçekçi olabilmesi için öncelikle cezasızlık politikası ile yüzleşmek, adliyelerin arşivinde çürüyen zamanaşımı sebebiyle kapatılan dosyaları açıp etkin bir soruşturma ile adaleti tesis etmek gerekir” denildi.
Cinayet ve yaralama başta olmak üzere kimi suçların nitelikli haline "eski eşi" de eklemesinin olumlu bir gelişme olarak yorumlandığı şerhte, “Fakat eş/eski eş olmayıp sırf kadın kimliğinden kaynaklı katledilen kadınları kapsamadığı için de bir o kadar eksik düzenlemedir. Türkiye’de kadın cinayetleri özelindeki hukuki sorunlara bakıldığı zaman, yargılama sürecinin çok uzun olduğunu, sonuçta alınan cezaların caydırıcı olmadığını, takdiri indirim sebeplerinin hakkaniyete uygun olmayarak uygulandığını kadın cinayetleri oranlarının her gün arttığına tanık olarak izliyoruz” diye belirtildi.
Şerhte, teklifte yer alan “tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesinin birinci maddenin geçen varlığını gösteren somut delillere dayanması gerektiği düzenlenmiştir” maddesine işaret edilerek, "Yargının siyasal iktidarın hukuk bürosu haline gelmesi sebebiyle, özellikle siyasi dosyalarda verilen tutuklama kararları çoğu kez suç şüphesi bile aranmadan verilmektedir. Sırf gizli tanık beyanı sebebiyle tutuklu bulunan binlerce siyasetçi varken mevcut yasalara yama yapmak yargının içler acısı halini düzeltmemektedir. Düzenlemenin uygulamada bir karşılık bulması için öncelikle yargının tarafsızlığının tesis edilmesi gerekmektedir" diye kaydedildi.
Şerhte, şu ifadelere yer verildi:
"Çerçevesi belli olmayan terimlerle, terör kavramı kapsamında sayılamayacak eylemlerin dahi ‘terör suçu’ kabul edilmesi sonucunu yaratacak bir terör tanımı getirmiştir. Kanunda, yöntemi belirlemek üzere başvurulan ‘baskı, cebir, şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme ve tehdit’ kavramlarının bir kısmı ceza hukukuna yabancı, hukuksal anlam verme imkânı bulunmayan, aralarındaki farklar saptanamayacak niteliktedir. Kanun ayrıca, içerdiği muğlaklıklar ve sorunlar neticesinde her türlü muhalefet öznesini bu kapsama dahil etme imkânı sağladığından ceza muhakemesi usulüne istisnalar getirerek infazda eşitsizliğe de neden olmaktadır. Tüm bu gerekçeler ışığında TMK’nin tümden kaldırılması gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca çocuk istismarı ve kadına yönelik suçlar, soykırım ve insanlığa karşı suçlar bu kapsamın dışında tutulmalıdır."
Cinsel istismar suçlarında tutuklama için somut delil aranmasının yaratacağı mağduriyete de değinilen şerhte, devamla şunlar ifade edildi: "Oysaki çocukların üstün yararını ilke alan bir anlayışın hayata geçirilmesi gerekir. Uygulamada, çocuğun beyanının somut delil olarak kabul edilmemesi ihtimali, failin ödüllendirilebileceği korkunç bir tehlike olarak önümüzde durmaktadır. Faillerin tutuksuz yargılanması mağdurlar açısından bir ıstırap yaratmakla beraber kimi mağdurun şikâyetin de vazgeçmesine neden olabilmektedir."
Şerhte, düzenlemedeki adli kontrol şartı sürelerine de işaret edilerek, "Kişilerin 6-7 yıl boyunca bir veya birkaç adli kontrol yükümlülüğü altına sokulabilecek olmasında artık bir tedbirden değil olsa olsa bir cezadan bahsedilebilecektir" denildi.
CHP'nin şerhinde ise, “kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının fail tarafından boşandığı eşine karşı işlenmesi halini, suçun nitelikli hallerine dahil etme” maddesine ilişkin şunlar belirtildi:
"Teklif eski eşler arası şiddet olgusunun, cinsiyetler arasındaki güç ilişkileriyle ve kural olarak erkeğin failliği ve kadının mağdurluğuyla tanımlanan tek yönlü bir tahakküm süreci oluşturduğu gerçekliğini, kullanılan nötr ifadelerle göz ardı etmiştir. Kanun teklif metninin lafzında ‘eş’ sözcüğünün kullanılması doğru olmakla beraber; boşanmış eşler arasındaki şiddet fiilleri, ataerkil toplumun bir tezahürü olarak erkeklerden kadınlara yöneldiğinden ve sosyolojik bakımdan aslolan da kadınları erkeklerin şiddetine karşı korumak olduğundan, teklifin genel gerekçesinin bu noktaları görmezden gelmesi eksikliktir."
Şerhte, şu ifadelere yer verildi:
“AKP’nin reform retoriği; kendi iktidarını tehdit edeceğini düşündüğü hukuk devletini ve bağımsız yargıyı temin edecek ve böylece tepeden tırnağa suça batmış bir siyasi zevatı adil bir yargılanma sonucunda mahkûm edebilecek yolu açacak her adımı sansürleyerek, kendisi açısından risk doğurmadığını düşündüğü mevzuat değişiklikleri temelinde, kontrollü, sürekli ve algısal bir reform illüzyonu inşa etmekten ibarettir. Tüm gayretlerini, varlığını idame ettirebilmek amacıyla Türkiye’de hukuk devletinin yeniden tesisini engellemek üzere seferber eden, bu hedefini gizlemek içinse Meclis’e art arda yargı paketleri getiren AKP’nin tezvirat ve manipülasyona sarılan yargı reformu retoriği bir kenara bırakılırsa; ifade etmek gerekir ki, hukuk devleti ve yargı sorununu ele alırken doğru metodoloji, adalet sisteminin düzeltilmesine, bütünü etkileyen temel ve köklü meselelerden başlanılmasıdır."