İl Temsilcisi Tevfik Uygur, “Ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı 2000 yılında bin 652 metreküp, 2009 yılında bin 544 metreküp, 2020 yılında ise bin 346 metreküp olmuştur. Türkiye, kişi başına kullanılabilir su potansiyeline bakıldığında, su baskısı yaşayan ülkeler arasında yer alıyor.” dedi.
Su israfının önlenmesi için halkımız aydınlatılmalı
Uygur, “Su kaynaklarımızın korunmasına ve akılcı kullanılmasına dikkat edilmeli, su israfının önlenmesi amacıyla halkımız aydınlatılmalı, salma sulama yerine damla ve yağmurlama sulama modellerine ağırlık verilmeli ve teşvik edilmelidir. Ayrıca baraj gölleri ve çevresi ağaçlandırılmalı, her türlü kirleticilerin akarsu yataklarına deşarjı önlenmeli ve arıtma tesisleri kurulmalı” ifadelerini kullandı.
Küresel su kullanımı son 100 yılda 6 kat arttı
Birleşmiş Milletler ’in 2020 Dünya Su Kalkınma Raporu’na göre küresel su kullanımının son 100 yılda 6 kat arttığını, artan nüfus, ekonomik gelişme, yoğun tarımsal üretim ve değişen tüketim alışkanlıklarının bir sonucu olarak da yılda yaklaşık yüzde oranında büyümeye devam ettiğini açıklayan Uygur, “Artan tüketim alışkanlıkları ve küresel ısınmanın da etkisiyle milyarlarca insanın temiz ve sağlıklı su kaynaklarına erişimi günden güne zorlaşmakta, aynı zamanda gerek tüketim gerekse iklim kriterlerindeki olumsuz değişim su mevcudiyetini, kalitesini ve miktarını önemli ölçüde etkilemektedir. Su kalitesindeki bu değişiklikler sadece ekonomik ve sosyal refahı etkilemekle kalmayıp aynı zamanda çevresel akışın, ekosistemin ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliğini de etkiliyor” şeklinde konuştu.
Uygur, “Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü su tüketiminin, üretimden gelen taleplerle yüzde 400, termik enerji üretimine bağlı olarak yüzde 140 ve ev içi kullanım taleplerine bağlı olarak ise yüzde 130 artacağını dolayısıyla 2000 ile 2050 yılları arasında su talebinin küresel olarak yüzde 55 oranında artacağını öngörmektedir. Yine benzer bir çalışma, dünyanın içinde bulunduğu koşulların aynen sürmesi durumunda 2030 yılına kadar yüzde 40 küresel su açığı ile karşı karşıya kalınabileceği sonucuna varıldı” açıklamasında bulundu.
Su kaynaklarının yüzde 70’i tarımsal ürünlerin sulanmasında kullanılıyor
Ülkemiz yeraltı su rezervlerinin doğru ve sağlıklı şekilde belirlenmesine yönelik olarak, ülke çapında yeraltı suyu havzalarının hidrojeolojik çalışmaları hızlı bir şekilde tamamlanması, havzaların yeraltı suyunun potansiyelinin belirlenmesi gerektiğini kaydeden Uygur, “Tatlı su kaynaklarımızın yüzde 20 si gibi büyük miktarı sanayi sektöründe kullanılmaktadır. Su kullanımının yaygın olduğu sanayi sektörlerinde ileri teknoloji ve atık su kullanımı yaygınlaştırılarak su tasarrufu sağlanmalıdır. Ülkemizde tatlı su kaynaklarının yüzde 70 gibi büyük kısmı, salma(vahşi) sulama yöntemleri kullanılarak tarımsal ürünlerin sulanmasında kullanılmaktadır. Bu durum tarımsal üretim alanlarımızda aşırı sulama sebebiyle tuzlanma ve çoraklaşmaya neden olmaktadır. Bunun önlenmesi amacıyla salma sulama yönteminin kullanımı hızla değiştirilmeli, ileri teknoloji yöntemleri veya damlama sulama yöntemleri kullanılarak tarımsal alanların sulanması sistemine geçilmeli ve su tasarrufu sağlanmalıdır. Ayrıca Konya gibi su kısıtı bulunan havzalarda ürün paterni değiştirilerek sulu tarım uygulamasından vazgeçilmeli, bu konuda çiftçiye gerekli destek ve eğitim verilmeli” çağrısı yaptı.
Su Yasası çıkarılmalı
Jeoloji Mühendisleri Gaziantep İl Temsilcisi Tevfik Uygur, konuşmasını şu cümlelerle tamamladı: “Kentleşme, sanayileşme ve tarım politikaları yeniden gözden geçirilerek yüzey ve yeraltı suyu kirliliğine neden olan unsurlar önlenmeli, yeraltı suyu akiferleri ve beslenme havzalarının üzerinde veya kenarında yer alan yerleşim birimlerinin planlanması veya gerçekleştirilmesi süreçlerinde bu akiferlerin korunmasına özel önem verilmeli, bu alanlar mümkünse planlama süreçlerinin dışına çıkarılmalıdır. Su yapıları ile ilgili proje ve tesislere adeta olumlu karar vermenin alt yapısı olarak kurgulanmış ÇED süreçleri değiştirilmeli, hiçbir bilimsel kritere göre belirlenmeyen ve denetlenmeyen can suyu miktarı konusu toplumsal fayda ve bilimsel ilkeler çerçevesinde yeniden tanımlanmalıdır. Ekolojik gerçekler ve kamu yararının göz ardı edildiği, enerji gereksiniminin karşılanmasına katkısı olmayacak HES`lerden vaz geçilmelidir. Suyun doğal çevriminin sürdürülebilmesi ve canlı yaşamın devamının sağlaması adına, suyu ticari bir meta olarak gören anlayış yerine, suyun tüm canlılar için yaşamsal bir hak olduğu gerçeğinden hareketle bir çerçeve “Su Yasası” çıkarılmalı.” Hüseyin Karataş