Seçim kampanyası sırasında P5+1 ülkeleri ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşmayı iptal edeceği taahhüdünde bulunan Trump'ın başkan seçilmesiyle ABD-İran ilişkileri belirsiz bir döneme girmiş oldu.
ABD’de oldukça çekişmeli geçen ve birçok gözlemcinin beklentisinin aksine Donald Trump’ın zaferiyle sonuçlanan başkanlık seçimlerinin sonuçları ile iç ve dış politikada yol açması muhtemel değişiklikler tartışılmaya devam ediyor. Trump’ın seçim kampanyası sırasında Barack Obama tarafından izlenen dış politikayı kıyasıya eleştirmesi ve bu alanda önemli değişikliklere gideceğini açıklaması, özellikle seçimleri kazanması durumunda P5+1 ülkeleri ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşmayı 'yırtacağını' belirtmesi, Trump döneminde ABD-İran ilişkilerini merak konusu haline getirmiş durumda.
İran ve BM’in 5 daimi üyesi ile Almanya arasında uzun süre devam eden müzakerelerden sonra Temmuz 2015’te varılan anlaşmaya göre İran, kendisine uygulanan uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında nükleer faaliyetlerini büyük ölçüde kısıtlamayı kabul etmişti. Anlaşma iki tarafın şahinleri tarafından da eleştirilmiş, İsrail ve ABD’deki bazı çevreler, Tahran’ın başta uranyum zenginleştirilmesi olmak üzere nükleer faaliyetlerinin resmen tanınması ve anlaşmanın önemli bölümlerinin 10 ve 15 yıllık süreyle sınırlandırılması gibi hususları eleştirerek İran’ın ekonomik rahatlamadan elde edeceği kaynakları bölgedeki etkinliğini artırmak ve terörü desteklemeyi sürdürmek için kullanacağını ileri sürmüşlerdi.
Trump'ın çekirdek kadrosunun İran karşıtı söylemleri
Obama yönetiminin Ortadoğu’daki geleneksel müttefiklerini küstürme pahasına İran’a yakınlaşması ve başta Irak, Suriye ve Yemen olmak üzere bölgesel müdahalelerini kolaylaştırıcı rol oynaması yalnızca İsrail ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinden değil ABD içinden de ciddi tepkiler çekmiş, özellikle Cumhuriyetçi liderler İran politikalarını en sert biçimde eleştirmekten geri durmamışlardı.
Örneğin Trump’ın kabinesinde yer alması kuvvetle muhtemel eski New York Belediye Başkanı Rudy Guiliani, 2014 yılında katıldığı Halkın Mücahitleri Örgütü (HMÖ) toplantısında Obama yönetimini ağır ifadelerle eleştirmekle yetinmemiş, 2012 yılına kadar Washington yönetiminin terör örgütleri listesinde yer alan HMÖ lideri Meryem Recevi’yi kahraman ilan ederek Hasan Ruhani’nin "İran’daki en büyük katil olduğunu" iddia etmişti.
Aynı şekilde adı Dışişleri Bakanlığı adayları arasında gösterilen Newt Gingrich’in geçtiğimiz temmuz ayında Paris’te düzenlenen geniş katılımlı HMÖ kongresi sonrasında Recevi ile görüşerek kendisini “seçilmiş başkan” olarak selamlaması Trump’ın İran karşısındaki pozisyonunun selefinden farklı olacağını gösteriyor.AA
ABD’de oldukça çekişmeli geçen ve birçok gözlemcinin beklentisinin aksine Donald Trump’ın zaferiyle sonuçlanan başkanlık seçimlerinin sonuçları ile iç ve dış politikada yol açması muhtemel değişiklikler tartışılmaya devam ediyor. Trump’ın seçim kampanyası sırasında Barack Obama tarafından izlenen dış politikayı kıyasıya eleştirmesi ve bu alanda önemli değişikliklere gideceğini açıklaması, özellikle seçimleri kazanması durumunda P5+1 ülkeleri ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşmayı 'yırtacağını' belirtmesi, Trump döneminde ABD-İran ilişkilerini merak konusu haline getirmiş durumda.
İran ve BM’in 5 daimi üyesi ile Almanya arasında uzun süre devam eden müzakerelerden sonra Temmuz 2015’te varılan anlaşmaya göre İran, kendisine uygulanan uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında nükleer faaliyetlerini büyük ölçüde kısıtlamayı kabul etmişti. Anlaşma iki tarafın şahinleri tarafından da eleştirilmiş, İsrail ve ABD’deki bazı çevreler, Tahran’ın başta uranyum zenginleştirilmesi olmak üzere nükleer faaliyetlerinin resmen tanınması ve anlaşmanın önemli bölümlerinin 10 ve 15 yıllık süreyle sınırlandırılması gibi hususları eleştirerek İran’ın ekonomik rahatlamadan elde edeceği kaynakları bölgedeki etkinliğini artırmak ve terörü desteklemeyi sürdürmek için kullanacağını ileri sürmüşlerdi.
Trump'ın çekirdek kadrosunun İran karşıtı söylemleri
Obama yönetiminin Ortadoğu’daki geleneksel müttefiklerini küstürme pahasına İran’a yakınlaşması ve başta Irak, Suriye ve Yemen olmak üzere bölgesel müdahalelerini kolaylaştırıcı rol oynaması yalnızca İsrail ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinden değil ABD içinden de ciddi tepkiler çekmiş, özellikle Cumhuriyetçi liderler İran politikalarını en sert biçimde eleştirmekten geri durmamışlardı.
Örneğin Trump’ın kabinesinde yer alması kuvvetle muhtemel eski New York Belediye Başkanı Rudy Guiliani, 2014 yılında katıldığı Halkın Mücahitleri Örgütü (HMÖ) toplantısında Obama yönetimini ağır ifadelerle eleştirmekle yetinmemiş, 2012 yılına kadar Washington yönetiminin terör örgütleri listesinde yer alan HMÖ lideri Meryem Recevi’yi kahraman ilan ederek Hasan Ruhani’nin "İran’daki en büyük katil olduğunu" iddia etmişti.
Aynı şekilde adı Dışişleri Bakanlığı adayları arasında gösterilen Newt Gingrich’in geçtiğimiz temmuz ayında Paris’te düzenlenen geniş katılımlı HMÖ kongresi sonrasında Recevi ile görüşerek kendisini “seçilmiş başkan” olarak selamlaması Trump’ın İran karşısındaki pozisyonunun selefinden farklı olacağını gösteriyor.AA