GSO’nun kurulması bir Milattır, Gaziantep’te yapılmış en esaslı, en önemli işlerden birisidir
1986 yılında meclis üyesi olduğu Gaziantep Ticaret ve Sanayi Odası’nda, “Gaziantep’te müstakil bir sanayi odası kurulması” fikrini ilke kez dile getirerek, fikir babası ve kurucu olarak GSO’nun kuruluş sürecini başlatan Aykut Tuzcu, vizyonunu şu sözlerle ifade ediyor:
“Ben bugünleri görerek, Ticaret Odası ve Sanayi Odası’nda konuşma yaptım. Bugünleri anlattım; ‘Bakın dedim Gaziantep sıradan bir şehir olarak kalır Türkiye’de. Eğer önde gelen bir şehir olacaksa reel ekonomiye önem verelim, burayı ayıralım dedim”
“Antep’in sanayisinin var oluşunu her zaman Sanayi Odası’na dayandırıyorum. 25 sene önce başlanan yerle bugünkü durum arasında tabi ki dağlar, okyanuslar var. 7 milyar dolar ihracat yapabilmek için böyle bir kuruma ihtiyacımız vardı.”
-Bize, Sanayi Odası’nın kuruluş sürecini, o dönemde yaşananları anlatır mısınız?
-Meclis Üyesi bulunduğum Gaziantep Sanayi ve Ticaret Odası’nda gündem dışı bir konuşma yaparak, niçin müstakil bir Sanayi Odası kurmamız gerektiğini anlattım. “64 kişilik meclisimizde tuhafiyeciden, berberden, sanayinin çeşitli katmanlarına kadar çok çeşitli grup var. Bütün bunların Gaziantep’in reel ekonomisine sağlıklı bir katkıda bulunamayacağını anladığım ve Gaziantep’in yatırımcı potansiyelini bildiğim için müstakil sanayi odası kuralım” dedim. “Eğer siz, Meclis, buna evet derse bu odayı kurmak son derece kolay, aksi halde çok zor olacak” dedim. Toplantıdan sonra bazı arkadaşlar yanıma geldiler. ‘Madem öyle, oda seçimlerine girsinler kazansınlar” dediler. Mecliste o zaman Gaziantep’in şimdi olduğu gibi en büyük sanayicisi, lokomotif SANKO idi. Ondan sonra da makarnacıların duayeni OBA Makarna geliyordu. Ve bunlar mecliste yoklar, temsil edilmiyorlar. Bunlar hiçbir şey söylemiyor. Biz onların hakkında durmadan konuşuyoruz, kararlar almaya çalışıyoruz. Bunların gelmesini talep ettim, bundan daha doğal bir şey olmazdı ki. Ama dediler ki ‘Seçime girsinler, kazansınlar, gelsinler.’
-Şiddetli bir karşı çıkış vardı yani…
Şimdi burada örnek vermek istiyorum; Belki Amerika’da Obama’nın karşısında seçime girip de kazanma şansınız olabilir, ama Antep’te Oda seçimlerine girip de kazanmak son derece zor. Bu tabii abartılı bir espriydi ama Antep’te Oda seçimlerini kazanmanın ne kadar zor olduğunu anlatmayı bu şekilde uygun gördüm. Birkaç toplantı arka arkaya gündem dışı konuşunca, Sanayi Odası ile ilgili gazetelerde haber olmaya başladı. Bir gün beni Sani Abi aradı, ‘Okuyorum, çok memnun oluyorum. Biz bu konuda seni destekliyoruz. Sıkıntın olursa benim haberim olsun” dedi. Ben de ‘Sani abi, aslında bu işin başına sizin geçmeniz lazım, bizim liderimiz olmanız lazım. Eğer müsaade ederseniz bundan sonraki toplantımıza uygun olursanız sizi davet edebilir miyim” dedim. “Memnuniyetle” dedi.
Toplantı için asistanı Ayşe Hanım’ı aradım, Ayşe hanımın çok emeği geçti, çok kahrımızı çekti, o da fevkalade bir hanımefendi. Onu da şükranla anmak isterim. Toplantı için aradığımda Ayşe Hanım’ı, Sani Bey’in rahatsız olduğunu, evde dinlendiğini, eğer biz uygun bulursak oğlu Zeki Bey’in toplantıya katılacağını söyledi. Sani Bey çok mütevazı bir insandı ve olağanüstü de zekiydi. Bugünkü gibi hatırlıyorum o gün toplantıya Zeki Bey geldi. Uzun, çok güzel bir toplantı yaptık. Daha sonra ben Sani abiyi geçmiş olsun demek için aradım ve olup biten hakkında da kısa bir rapor verdim. “Sani Abi, eğer sizce de uygunsa bu işler hızlandı TOBB’un temsilcisi belli oldu, Sanayi Müdürlüğü’nde toplantılar başlayacak, fabrikanızda toplanalım’ dedim. O da güldü, ‘Yav Tuzcu” dedi. Sonunu getiremedi, ama ben anladım. Ve o tarihten sonra akşam 18.00-23.00 arası Sanko mesaim başladı her gün. Her gün akşam 18.00’de gidiyorum, 23.00’e kadar. Sani abinin Hacı diye bir şoförü vardı, o bırakırdı beni eve. Ben ona günün raporunu verirdim, sonra ertesi gün neler yapılacağını konuşurduk. Bu arada tabii çekirdek kadro ile de zaman zaman toplanıp ne yapacağımıza karar veriyorduk.
-Nasıl geçti kuruluş aşaması, ne gibi zorluklar yaşandı?
Kuruluş aşaması çok çetrefilli geçti, olağanüstü zor geçti. TOBB’un başkanı o zaman Ali Coşkun’du. Sani abinin de yakın dostuydu. Telefonlarda Sani Bey ile hep kardeşim diye konuşuyordu ve çok büyük ihtimam gösteriyordu. TOBB’un başkanının bizim tarafta olması fevkalade önemliydi. Temsilciyi onlar gönderiyor, gelen tabi İskender Bey de çok efendiydi, çok yardımını gördük. Ve bu zor aşamalardan geçerken Ali Coşkun’un özellikle adını yad etmek istiyorum, onsuz biraz zor olurdu. Sani bey, şimdi evlatlarının olduğu gibi o zamanlarda sözü dinlenen çok önemli bir iş adamıydı ve Ali Coşkun da gerekli ihtimamı gösterdiği için burada elimiz kuvvetleniyordu. Çünkü karşı taraf ile mücadele olağanüstü zor geçti.
-Sizce Sanayi Odası’nın kuruluşu neden bu kadar önemliydi?
Sanayi Odası çeşitli aşamalardan geçtikten ve kurulduktan sonra şunu söylemek istiyorum; Sanayi Odası bir milattı. Yani Gaziantep sanayisi için milattan önce var, milattan sonra var. Her şey Sanayi Odası kurulduktan sonra oldu. Organize Sanayi Bölgesi’nde büyük sıkıntı vardı. Sanayicileri oraya içeri kolay kolay sokmuyorlar, yer tahsis etmiyorlar, oyalıyorlardı. Ama ne zaman ki Sanayi Odası kuruldu, Sanayi Odası oraya üye yolladı, oradaki üye kompozisyonu bozuldu. Üye kompozisyonu bozulduğu ve Sanayi Odası orada etkin duruma geldiği için odanın, bölgenin önü açıldı ve arkası arkasına yatırımlar ve yeni sanayi bölgesi bu şekilde devam etti. Yani Sanayi Odası kurulmasaydı, orası aynı şekilde gidecekti, belli insanların egemenliğinde seyredecekti ve bugünkü duruma gelmenin mümkün olduğunu zannetmiyorum. Ben bugünleri görerek, hep Ticaret Odası ve Sanayi Odası’nda konuşma yaptım. Bugünleri anlattım; ‘Bakın dedim Gaziantep sıradan bir şehir olarak kalır Türkiye’de. Eğer önde gelen bir şehir olacaksa reel ekonomiye önem verelim, burayı ayıralım dedim.
-O süreçte yaşadığınız ilginç anlar var mı, galiba kuruluş aşamasında bütün tepkiler size yönelmişti?
Bir gün ofisimde otururken çok yakın arkadaşım İsmail Özhelvacı geldi, onun Organize Sanayi Bölgesi’nde fabrikası vardı, o bana hep ortağım diye hitap eder. “Yav ortağım ben şimdi Organize Sanayi Bölgesi’nden geliyorum, orada Başpınar’da bir lokanta var, havuz başında toplanmışlar, öyle hakaretler ediyorlar ki sana öyle kötü laflar ediyorlar ki ben dayanamadım kalktım geldim. Oğlum senin derdin ne, bu oda kuruldu. Senin derdin Sanayi Odası’nın kurulması değil miydi? Bak, sen ortalıktan yok olursan tansiyon acayip düşecek, hiçbir şey kalmayacak” dedi. O anda kararımı verdim, yalnız, seçim yapılmıştı, biz seçimlere girdik, Hasan Ersoy’la Oda Meclisi’ne girmeye hak kazandık. Arada iki üç gündem vardı, onlar bekleniyordu, toplantıya gidecektik. Ertesi gün Sani abinin Kavaklık’taki evinde toplantı vardı. O toplantıda buluşup, hep birlikte meclisin ilk toplantısı için gidecektik. Ben oraya sabahleyin uçak biletimi aldım, eşimi, kızlarımı Sani abinin evine arabayla gittik. İndim orada toplantı halindeydi. Sarıldık, öpüştük, hal-hatır sorduk, “Ben gidiyorum Sani abi” dedim. “Sen nereye gidiyorsun. Sen kal beni gideyim” dedi. “Sani abi ben kararlıyım” dedim, “Asla göndermem seni” dedi. “Kalacaksın, geleceksin” dedi. Arabayı gösterdim, “Arabanın içinde bakın eşim, çocuklarım, işte de biletim, İstanbul’a gidiyorum” dedim.
İstanbul’da 15 gün kaldım. Gerçekten de döndüğümde tansiyon inmişti, insanlar rahatlamıştı. Eee tabii şimdi elebaşılar her zaman hücumları üzerlerine çeker. Bütün sövgü ve hakaretler, hepsi benim üzerime geliyordu. Herhalde Sani abiye yapacak halleri yoktu. Onun için ben paratoner gibi öndeydim. Ama o müddetten sonra işler oturmaya başladı ve ondan sonra da rahat gitti. Ben bir sonraki dönem meclise girdim. 4 sene mecliste görev yaptım. Bu arada, sırası gelmişken anmak istediklerim var. Selahattin Abi benim her gün yanına uğradığım bir beyefendiydi. Matbaa işlerini ben yaptığım ve birbirimizi çok sevdiğimiz için her gün yanına giderdim. Zaten ilk ona teklif etmiştim “Abi kurucu olur musun” diye. Rotary Kulübü’nün üyesiydim. Orada da Naci Abi ve Hasan vardı, doğal olarak sanayici onlardı. Onlara teklif ettim, kuruluş süreci böyle başladı. Selahattin abi daha sonra, “İbrahim’i de alsak” dedi, Tuğsuz’u, “ANAP İl başkanı bize faydası da dokunabilir” dedi. İbrahim abiye de gittim o da kabul etti. Fakat İbrahim abi uzun boylu kalamadı, çünkü yasa değişti. Siyasetle uğraşanlar odaya giremiyorlardı, onun için İbrahim abi “Beni affedin, ben politika yapmak istiyorum” dedi. Naci abiyi minnetle, şükranla, sevgiyle, saygıyla anmak istiyorum. O gerçekten büyük bir sanayiciydi. Bugün dev tesislerin temelini atan, kuran büyük bir vizyonist adamdı. Zaten odamızın da ilk meclis başkanı oldu.
-Neden Sanayi Odası?
Ben her zaman sanayi ile ticaretin ayrılmasını düşündüm. Birbirini tamamlasalar bile sorunlar tamamen ayrı. Bunun içinde iki odanın ahenk içinde çalışabileceğini düşündüm. Çünkü sanayinin sorunları çok değişik. Herkes benim nefsimden ala, odadaki ticari gruplarla sanayicilerin problemleri aynı değil ki. Bu nedenle eğer Gaziantep dediğim gibi milattan önce ve milattan sonra meselesi, Gaziantep eğer bugün Türkiye’nin en büyük Organize Sanayi Bölgesi’ne sahipse, en mükemmel Sanayi Odası’na sahipse, bu yatırımları yönlendiren insanlar olmasaydı, bu durum olur muydu? Sıradan bir şehir olmak zorundaydık. Ama bugün Türkiye’nin ihracatta 6’ncı büyük kenti. Şu sınırda olup da şu belalar olmamış olsa, Gaziantep 6’ncılığı kabul etmez, yukarıya tırmanır. Çok daha önemli ihracatlar yapabilecek kapasiteye sahip. Ama öyle bir bölgedeyiz ki çok belalı bir bölgedeyiz. Yani burada iş yapmak bile, ihracat yapmak bile başlı başına büyük bir başarı olarak kabul ediyorum. Az yapıldığından çok yapıldığından başka. Bu nedenle Antep’in sanayisinin var oluşunu her zaman Sanayi Odası’na dayandırıyorum. 25 sene önce başlanan yerle bugünkü durum arasında tabi ki dağlar, okyanuslar var. Ama 7 milyar dolar ihracat da yapabilmek için böyle bir kuruma ihtiyacımız vardı diye düşünüyorum.
-Ortak akıl konusunda sizin görüşünüz nedir?
Ortak akıl terimi çok kullanılıyor. Bunu biraz açmak lazım. Çünkü bazılarına bu itici geliyor. Antidemokratikmiş gibi geliyor. Yani ortak akıl bu, bunun etrafında birleşin gibi. Ben ortak aklı böyle değerlendirmiyorum. Şöyle değerlendiriyorum: Kurum olarak yine Sanayi Odası’na vurgu yapmak istiyorum. Çünkü Sanayi Odası bir kurumsal nitelik getirdi sanayi ve ticaret hayatımıza. Bir ciddiyet getirdi. Yarış ikinci planda kaldı. Diğer oda da halen yarış devam ediyor. Yani ortadaki ürün, yapılacak olan şeylerden ziyade seçim kazanmak önemli. Oysa ki Sanayi Odası’ndaki ciddiyet, seçim kazanmaktan ziyade üretime odaklandı. Şimdi üretimin sağlıklı yapılabilmesi için Sanayi Odası’nın fonksiyonel çalışabilmesi için gerçekten ortak bazı düşüncelerde konsensüs sahibi olmamız lazım. Eğer bir yerde, asgari müşterekte bir araya gelemezsek, durmadan tartışırsak zaman geçiyor, bir şeyler yapılamıyor. Ben Sanayi Odası’nı bu yönden değerlendiriyorum. Bunun ismine ortak akıl da diyebilirsiniz veyahut başka terim de bulabilirsiniz. Ama ben bunu şöyle anlıyorum asgari müşterekte her zaman birleşmenin kurumsal yapısı oldu Sanayi Odası. Bunun için de çok faydalı oldu kente.
-Sanayi Odası bu yıl 25. yılını kutluyor…
Sanayi Odası kurulalı 25 sene olmuş. Valla buna ben önce inanamıyorum. Çünkü dışarıda birisi bana sorsaydı kurulalı kaç sene oldu diye, herhalde 10-15 yıl diyebilirdim. Çünkü zaman o kadar hızlı geçti ki ama geriye de bakınca, galiba Gaziantep’te yapılmış en esaslı işlerden, en önemli işlerden birisi bu kurumun inşası olmuş. Şimdi bu kurum şekil olarak da çok güzel oldu. Ve eminim bundan sonra da gelişerek devam edecektir. Keşke mümkün olsa da bana bu soru bir de 50’nci senede sorulabilse…