İyi yazarların aynı zamanda iyi okurlar olduğunu belirten Yazar Ahmet Karacan, “Yazı yazmanın temelinde okuma, okuduğunu anlama ve anladığını paylaşma vardır. Uzun ve devamlı okuma süreciyle bilgi dağarcığının dolması ve bu bilginin sezgiyle bütünleşerek taşması sanatçının üretmesiyle eş anlamlı. Aynı zamanda şiir, öykü ve roman gibi edebi türler bu bilgi, sezgi ve hissedişin yazıya dökülmesidir” dedi.
Öğrenmenin tek yolu belirli
bir düzende ve miktarda kelime üretmek
Yazmanın, yazarak öğrenildiğinin altını çizen Karacan, yazmayı öğrenmenin tek yolunun kendinizi belirli bir düzende ve miktarda kelime üretmeye zorlamak olduğunu vurguladı. “Eğer sizden her gün iki üç köşe yazısı yazmanızı bekleyen bir gazetede çalışmaya başlarsanız, 6 ay içinde daha iyi bir yazar olursunuz. Bu illa ki daha güzel yazmanız anlamına gelmez. Hala pek çok klişe ve anlam belirsizliği yaratan kelime kullanıyor olabilirsiniz, ama dili kâğıda dökme yeteneğinizi geliştirmiş, güven kazanmış ve genel olarak sıkıntı yaşadığınız alanları keşfetmiş olursunuz” şeklinde konuştu.
Yazı yazmanın temelinde
sıkıntıları gidermek yatar
“Yazı yazmanın temelinde sıkıntıları gidermek yatar” diyen Karacan, “Sıkıntınız, yazarken kullanacağınız gerçekleri nereden bulacağınız, ya da materyali nasıl organize edeceğinizle ilgili olabilir. Olaya nasıl yaklaşacağınız ya da nasıl bir tutum takınacağınız, tonunuz ya da tarzınızla ilgili sıkıntılarınız olabilir. Her ne olursa olsun bununla yüzleşip çözüme kavuşturmalısınız. Bazen uygun ya da herhangi bir çözüm bulamayacağınızı düşünüp umutsuzluğa kapılabilirsiniz” diye konuştu.
Bütünlük okuyucunun dikkatinin
kaybolmasını engeller
İyi yazmanın temelinin bütünlük olduğunu ve bundan dolayı da yazı akışının düzgün olması gerektiğini ifade eden Karacan, “Bütünlük okuyucunun dikkatinin kaybolmasını engeller, okuyucularınızın bilinçaltındaki düzen ihtiyacını giderir ve asayişin berkemal olduğunu fark etmelerini sağlar. Bu yüzden seçiminizi düzgün yapın ve arkasında durun” ifadelerine yer verdi.
İnsan bir kitabı okuduktan
sonra akıllı hareket edebilmeli
Yazar Ahmet Karacan konuşmasına şöyle devam etti: “Birkaç cümle de okuma ve okumanın insan üzerindeki olumlu etkisinden söz edecek olursak; insan bir kitabı okuduktan sonra eskisinden daha akıllı hareket edebilmeli, başkalarının sözüne aldanmadan her şeyi daha açık görmeye, daha derin hissetmeye başlamalıdır. Güzelliği daha çok anladım, daha nazik, neşeli ve mutlu oldum diyebilmeli.”
Okumayı düşünce izlemedikçe
boşuna okumuş sayılır
Karacan, kitap okurken rast gele, gevşek ve yorgun bir kafa ile okunan kitabın yararlı olmayacağını belirtti. Tüm kuvvet makinemizi harekete geçirmedikçe iyi okumanın mümkün olamayacağına dikkat çeken Karacan, “Bizden daha güçlü bir kafa, bize bir takım fikirlerini telkin etmek istiyor. Biz, böyle okuyuşumuzla onları hazmettiğimizi sanıyoruz. İşte bu sanış bizi aldatmaktadır. Okumayı düşünce izlemedikçe bu okuma boşuna yapılmış ve emekler boşa gitmiştir. Bu bir bakıma anlamsızlıktır” diye açıklamada bulundu.
Herkes bol bolkitap okumalıdır
“Büyük ün salmış hiçbir kitap yok ki en az iki defa okunmadıkça, okunmuş sayılabilsin” diyerek sözlerine devam eden Yazar Ahmet Karacan, “Büyük bir kitabı, büyük bir adamı dinler gibi kuvvetli bir düşünce ile okuyunuz. Satırlar üzerinde düşününüz. Aradan bir zaman geçtikten sonra tekrar okuyunuz. Ancak bundan sonradır ki kitap sizin kişiliğinize girer ve sizden bir parça olur. Hayatınızı, düşüncelerinizi etkiler. O yüzden herkes bol bol kitap okumalıdır” şeklinde açıklama yaptı.
Kütüphane karşılık istemeden
bilgiler veren hazine kaynaklarıdır
Yazarların yazabilecek konuma gelebilmesi için uzun yıllar kitap okuduğunu, araştırmalar yaptığını ve yıllar boyunca kazandığı tecrübe ve güçlü birikimlerle birlikte yazdığı birçok deneme yazılarından sonra yazar olduğunu kaydeden Karacan konuşmasına şöyle devam etti: “Yazar, yazılarını ortalama iki yıllık bir uğraştan sonra kitap haline getirir. Bizse bu kitaplara kitapçılardan satın alarak, ya da devletin bizlere sunduğu en güzel hizmet olan kütüphanelerde ulaşırız. Bilginin merkez bankaları olan kütüphanelerimiz bizlere karşılık istemeden bilgiler veren hazine kaynaklarıdır. Bizler bir kitabı anlayarak okuduğumuzda yazarın kitabı yazmaya harcadığı zaman ve yıllarca kazandığı tecrübe birikimine kitabı bir kaç saat içinde okuyarak ulaşırız. Bu da bize dünyanın en değerli şeyleri olan hayattan ve zamandan kazanmamızı sağlar.”
Kitabın belirgin özelliği, aşk deneyimi
üzerinden hayat hakkında düşündürmesi
Yazdığı “Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi” kitabından bahseden Karacan, “Dramatik bir aşk hikâyesi aslında. Bu kitabın en belirgin özelliği, aşk deneyimi üzerinden hayat hakkında düşündürmesi. İzleksel açıdan öne çıkan öğelerin; aşk, bağlılık, tutku, ihanet, dostluk, arkadaşlık, dramatizm, karşılıksız sevgi ve aşk, hayatın üzerinden aşkı kavrama veya aşkı eksen alarak hayatın anlamını sorgulama gibi soyut ve bireysel temler bileşiğinde işlenen öğeler olduğu söylenebilir” dedi.
Karacan, ”Romanın öne çıkan bir diğer özelliğinin, yaşanmış-deneyimlenmiş aşk, sevgi, bağlılık, dostluk, ihanet ve tutku gibi duygu durumlarını samimiyetle dile getirmesi olduğu söylenebilir. Kitabın genelde toplumun var olan sorunlarını gerçeklik boyutunda ifadeden uzak yaklaşımı, daha çok bireyin sınırları içinde düşünülebilecek soyut bir anlatı evrenine sahip olması, bireyi öne çıkaran bu yaklaşımıyla ilginç olduğu kadar da derin bir modern zaman hikâyesi oluşturuyor” şeklinde açıklama yaptı. Hüseyin Karataş
Öğrenmenin tek yolu belirli
bir düzende ve miktarda kelime üretmek
Yazmanın, yazarak öğrenildiğinin altını çizen Karacan, yazmayı öğrenmenin tek yolunun kendinizi belirli bir düzende ve miktarda kelime üretmeye zorlamak olduğunu vurguladı. “Eğer sizden her gün iki üç köşe yazısı yazmanızı bekleyen bir gazetede çalışmaya başlarsanız, 6 ay içinde daha iyi bir yazar olursunuz. Bu illa ki daha güzel yazmanız anlamına gelmez. Hala pek çok klişe ve anlam belirsizliği yaratan kelime kullanıyor olabilirsiniz, ama dili kâğıda dökme yeteneğinizi geliştirmiş, güven kazanmış ve genel olarak sıkıntı yaşadığınız alanları keşfetmiş olursunuz” şeklinde konuştu.
Yazı yazmanın temelinde
sıkıntıları gidermek yatar
“Yazı yazmanın temelinde sıkıntıları gidermek yatar” diyen Karacan, “Sıkıntınız, yazarken kullanacağınız gerçekleri nereden bulacağınız, ya da materyali nasıl organize edeceğinizle ilgili olabilir. Olaya nasıl yaklaşacağınız ya da nasıl bir tutum takınacağınız, tonunuz ya da tarzınızla ilgili sıkıntılarınız olabilir. Her ne olursa olsun bununla yüzleşip çözüme kavuşturmalısınız. Bazen uygun ya da herhangi bir çözüm bulamayacağınızı düşünüp umutsuzluğa kapılabilirsiniz” diye konuştu.
Bütünlük okuyucunun dikkatinin
kaybolmasını engeller
İyi yazmanın temelinin bütünlük olduğunu ve bundan dolayı da yazı akışının düzgün olması gerektiğini ifade eden Karacan, “Bütünlük okuyucunun dikkatinin kaybolmasını engeller, okuyucularınızın bilinçaltındaki düzen ihtiyacını giderir ve asayişin berkemal olduğunu fark etmelerini sağlar. Bu yüzden seçiminizi düzgün yapın ve arkasında durun” ifadelerine yer verdi.
İnsan bir kitabı okuduktan
sonra akıllı hareket edebilmeli
Yazar Ahmet Karacan konuşmasına şöyle devam etti: “Birkaç cümle de okuma ve okumanın insan üzerindeki olumlu etkisinden söz edecek olursak; insan bir kitabı okuduktan sonra eskisinden daha akıllı hareket edebilmeli, başkalarının sözüne aldanmadan her şeyi daha açık görmeye, daha derin hissetmeye başlamalıdır. Güzelliği daha çok anladım, daha nazik, neşeli ve mutlu oldum diyebilmeli.”
Okumayı düşünce izlemedikçe
boşuna okumuş sayılır
Karacan, kitap okurken rast gele, gevşek ve yorgun bir kafa ile okunan kitabın yararlı olmayacağını belirtti. Tüm kuvvet makinemizi harekete geçirmedikçe iyi okumanın mümkün olamayacağına dikkat çeken Karacan, “Bizden daha güçlü bir kafa, bize bir takım fikirlerini telkin etmek istiyor. Biz, böyle okuyuşumuzla onları hazmettiğimizi sanıyoruz. İşte bu sanış bizi aldatmaktadır. Okumayı düşünce izlemedikçe bu okuma boşuna yapılmış ve emekler boşa gitmiştir. Bu bir bakıma anlamsızlıktır” diye açıklamada bulundu.
Herkes bol bolkitap okumalıdır
“Büyük ün salmış hiçbir kitap yok ki en az iki defa okunmadıkça, okunmuş sayılabilsin” diyerek sözlerine devam eden Yazar Ahmet Karacan, “Büyük bir kitabı, büyük bir adamı dinler gibi kuvvetli bir düşünce ile okuyunuz. Satırlar üzerinde düşününüz. Aradan bir zaman geçtikten sonra tekrar okuyunuz. Ancak bundan sonradır ki kitap sizin kişiliğinize girer ve sizden bir parça olur. Hayatınızı, düşüncelerinizi etkiler. O yüzden herkes bol bol kitap okumalıdır” şeklinde açıklama yaptı.
Kütüphane karşılık istemeden
bilgiler veren hazine kaynaklarıdır
Yazarların yazabilecek konuma gelebilmesi için uzun yıllar kitap okuduğunu, araştırmalar yaptığını ve yıllar boyunca kazandığı tecrübe ve güçlü birikimlerle birlikte yazdığı birçok deneme yazılarından sonra yazar olduğunu kaydeden Karacan konuşmasına şöyle devam etti: “Yazar, yazılarını ortalama iki yıllık bir uğraştan sonra kitap haline getirir. Bizse bu kitaplara kitapçılardan satın alarak, ya da devletin bizlere sunduğu en güzel hizmet olan kütüphanelerde ulaşırız. Bilginin merkez bankaları olan kütüphanelerimiz bizlere karşılık istemeden bilgiler veren hazine kaynaklarıdır. Bizler bir kitabı anlayarak okuduğumuzda yazarın kitabı yazmaya harcadığı zaman ve yıllarca kazandığı tecrübe birikimine kitabı bir kaç saat içinde okuyarak ulaşırız. Bu da bize dünyanın en değerli şeyleri olan hayattan ve zamandan kazanmamızı sağlar.”
Kitabın belirgin özelliği, aşk deneyimi
üzerinden hayat hakkında düşündürmesi
Yazdığı “Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi” kitabından bahseden Karacan, “Dramatik bir aşk hikâyesi aslında. Bu kitabın en belirgin özelliği, aşk deneyimi üzerinden hayat hakkında düşündürmesi. İzleksel açıdan öne çıkan öğelerin; aşk, bağlılık, tutku, ihanet, dostluk, arkadaşlık, dramatizm, karşılıksız sevgi ve aşk, hayatın üzerinden aşkı kavrama veya aşkı eksen alarak hayatın anlamını sorgulama gibi soyut ve bireysel temler bileşiğinde işlenen öğeler olduğu söylenebilir” dedi.
Karacan, ”Romanın öne çıkan bir diğer özelliğinin, yaşanmış-deneyimlenmiş aşk, sevgi, bağlılık, dostluk, ihanet ve tutku gibi duygu durumlarını samimiyetle dile getirmesi olduğu söylenebilir. Kitabın genelde toplumun var olan sorunlarını gerçeklik boyutunda ifadeden uzak yaklaşımı, daha çok bireyin sınırları içinde düşünülebilecek soyut bir anlatı evrenine sahip olması, bireyi öne çıkaran bu yaklaşımıyla ilginç olduğu kadar da derin bir modern zaman hikâyesi oluşturuyor” şeklinde açıklama yaptı. Hüseyin Karataş