ANASAYFA arrow right Güncel

Tekçilik, ırkçılık, milliyetçilik, ötekileştirme ve nefret dili dayatması sona ermeli

Tekçilik, ırkçılık, milliyetçilik, ötekileştirme  ve nefret dili dayatması sona ermeli
YAYINLAMA: 02 Eylül 2024 / 20.09
GÜNCELLEME: 02 Eylül 2024 / 20.09

Gaziantep Emek ve Demokrasi Güçleri, ‘’Türkiye’de yerleşik otoriter rejimin ayrımcı ve ötekileştirici dili, toplumsal ilişkilerde de hiyerarşi ve biat kültürü dayatılıyor. Nefret söylemini beslemektedir, bu durumun da toplumun giderek daha da militarize olmasına, ırkçılık ve milliyetçiliğin yükselmesine yol açtığını görmekteyiz’’ dedi

İnsan Hakları Derneği Antep Şube Başkanı Av. Bahri Oğuz, ‘’Topluma dayatılan tekçilik, ırkçılık, milliyetçilik, ötekileştirmenin ve nefret dilinin son bulması için iktidarı insan haklarına dayalı barışçıl politikaları uygulamaya ve Türkiye’nin toplumsal barışına engel teşkil eden tecrit politikasından vazgeçmeye çağırıyoruz. Hak savunucuları olarak barışın tesis edileceği ana kadar mücadele etmeye devam edeceğimizi tüm kamuoyuna duyuruyoruz’’ şeklinde konuştu.

İnsanlar sadece fikirlerini açıkladıkları için devletin
yargı ve zor mekanizmalarıyla sindirilmeye çalışılıyor

Oğuz, ‘’İnsan hakları savunucuları olarak son yıllarda herkesin yaşamını doğrudan etkileyen çatışma ortamına karşı barışçıl çözümler üretmemize ve taleplerde bulunmamıza rağmen, siyasi iktidar çözümsüzlükteki tavrını devam ettiriyor. Maalesef ki devletin sürekli öne sürdüğü çatışma, çözümsüzlük ve savaş ortamı toplum üzerindeki baskıyı da beraberinde getirdi. Örgütlenme özgürlüğü ve ifade özgürlüğü büyük baskı altında. İnsanlar sadece fikirlerini açıkladıkları için devletin yargı ve zor mekanizmalarıyla sindirilmeye çalışılıyor’’ şeklinde konuştu.

‘İnsan hakları savunucuları olarak benimsediğimiz temel yaklaşım, barışın, insan hakları ve özgürlüklere dayalı oluşu’ diyen Oğuz, ‘’İnsanlar arasındaki her türden eşitsizlik, hakların ve özgürlüklerin tanınmayışı, savaşların ve çatışmaların temel sebebidir. Bu nedenle, her şart altında ve dünyanın neresinde olursa olsun barışın, haklara ve özgürlüklere dayalı olarak sağlanabileceği düşüncesindeyiz’’ açıklamasını yaptı. Oğuz, ‘’Barış talebinin medeni ve siyasi haklarla (yaşam hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü vb.) olduğu kadar ekonomik, sosyal ve kültürel haklar (çalışma hakkı, konut hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, dil hakları) ile de ilişkisi bulunuyor. Herhangi bir coğrafyada barışın tesis edilememesi kişilerin insan olmaktan kaynaklı birçok hakkını aynı anda ihlal ediyor’’ tespitini yaptı.

İktidarın kullandığı dil canlılara
şiddet olarak geri dönüyor

Devletin, toplumdan gelen temel hak ve özgürlüklerin tanınması talebine karşı aşırı güvenlikçi politikalarla cevap vererek meselenin çözümünden uzaklaştığını ve bu durumun Türkiye toplumunun kutuplaşmasına neden olduğuna dikkat çeken Oğuz, ‘’Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu tarihten bu yana geçen bir asırlık süre zarfında başta Kürtler olmak üzere toplumun tüm farklı etnik, dini ve cinsiyet gruplarını dışlayıcı politikalar izliyor. Bu politikalar sonucu ne yazık ki toplumsal barışını tesis edememiş bir ülke olmayı sürdürüyor. İktidarın kullandığı bu dil, başta kadınlar, LGBTİ+lar, sığınmacılar, çocuklar ve hayvanlar olmak üzere ötekileştirilen gruplara, canlılara şiddet olarak geri dönüyor. Ayrımcı uygulamalar ile şiddet politikalarının ürettiği sınırsız-sayısız ihlal gerçeğinin çözümü ve tek seçeneği barışa dayalı politikalar’’ ifadelerine yer verdi.

Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *