Verem hastası, hastalığın insanı tüketen seyri yanında, ‘sağlıkta dönüşüm’ün çarkları arasında tükenmektedir”
Yrd. Doç. Dr. Osman Elbek, yapılan çalışmalar ve dispanserlerde verilen hizmetlerin önemsenmesi üzerine 1977 yılında önü kesilen verem hastalığının son yıllarda ciddi anlamda artış gösterdiğini belirtirken, “Türkiye'nin verem savaşı alanında yaşadığı en büyük sorun, hastalığın kontrolü konusunda mutlak var olması gereken politik istek ve kararlılığın olmamasıdır” dedi.
Verem hastalığı sıklıkla yoksulların hastalığıdır
Verem hastalığını sağlık politikasında yapılan yanlışların artırdığının altını çizen Elbek, “Üzücüdür ki sağlık alanında giderek hız kazanan dönüşüm ve bu alanda yapılan reformlar hastayı müşteri, sağlık birimini ticarethane olarak gören bir zihniyetin uygulamalarıdır. Bu dönüşümün tek amacı, sağlık şirketine türlü yakınmalar ile başvuran müşterilerinden para kazanmaktır. Oysa ki verem hastalığı sıklıkla yoksulların hastalığıdır. Yine üzücüdür ki yeterli parası olma yan verem hastası, hastalığın insanı tüketen seyri yanında, ‘sağlıkta dönüşümün' çarkları arasında da tükenmektedir” diye konuştu.
1977’de frenlenen verem yeniden tırmanışa geçti
SSK’nın devri ile illerdeki dispanserlerin durumunun netlik kazanmamasından dolayı verem hastalarının kayıt altına alınması ve tedavilerinin takibinin mümkün olmadığını, bu durumun veremin kontrolünü de zorlaştıracağını hatırlatan Elbek, “İlginçtir ki Osmanlı İmparatorluğu döneminde pek çok padişahın ölümüne neden olan verem hastalığının yaygınlığı 1964-77 yılları arasında yürütülen verem savaşı ile geriletilebilmiştir. Ancak 1977’li yıllardan itibaren hastalığın kontrol altına alındığını düşünen siyasi iktidarların veremle savaşa karşı ilgisi azalmış ve bunun sonucunda 1977’den sonra hastalık yeni den artışa geçmiştir. Ülkemiz açısından başka bir utanç tablosu da zorunlu olmasına rağmen tanı konulan hastaların, hastalıkla savaş amacıyla kurulan verem savaş dispanserlerine bildirilmemesidir. Bugün ülkemizde dispansere kayıtlı olan, yani resmi istatistiklerde yer alan hastaların ülkede beklenen hasta sayısının yaklaşık üçte biri olduğu düşünülmektedir” diye konuştu.
Her on saniyede bir kişi veremden ölüyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün çalışmalarına göre, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde verem hastalığı konusunda artış bulunduğunu, dünya da her yıl 8 milyon yeni verem hastasının ortaya çıktığını ve 3 milyon kişinin veremden öldüğünü açıklayan Elbek, “Dünyada yaklaşık olarak her on saniyede bir kişinin verem hastalığından öldüğü açıklanıyor. Çok daha korkutucu olarak, Türkiye’nin de dahil olduğu gelişmekte olan ülkelerde tedaviye alınan hastaların yarısından fazlası eksik veya yetersiz tedavi edilmektedir. Bu eksiklik ve yetersizlik, ülkemizde dahil olmak kaydıyla dünya genelinde hastalığın ilaç karşısında direncini arttırmakta ve tedaviyi güçleştirmekte ve imkansızlaştırmaktadır” diye konuştu.
Sağlığı bir insan hakkı olmaktan çıkarmaktadırlar
Son dönemlerde sağlığın bir insan hakkı olmaktan çıkarılmaya çalışıldığını, sosyal devlet ilkesi anlayışının yerini gelirin kadar hizmet anlayışının aldığını, bu durumun sonucuda tedavi olma şansının azaldığını belirten Elbek, “Son dönemde sağlık alanında egemen hale gelen zihniyet, ideoloji, ülke bütçelerinde sağlık harcamalarının karşılanamayacak düzeye ulaştığını belirterek, sağlığı bir insan hakkı olmaktan çıkarmakta ve ihtiyacı olanın, gereksinim duyduğu anda, gereken bedeli ödeyerek sağlık hizmetini satın alması gerektiğini öngörmektedir. Üzücüdür ki ülkemiz de benzer bir zihniyetin etkisi altındadır. Bu dönüşümün bir yansıması olarak bütçe uygulama talimatları çıkarılmakta, genel sağlık sigortası ile sağlık hizmetine ulaşmak için devlete ödenen vergi dışında prim ve katkı payı adı altında hastadan ek para istenmektedir. Ülkemizin yoksulluk tablosunu ortaya koymak için büyük çalışmalara ihtiyaç yoktur. Aşevlerinin önlerinden geçmek, yeşil kart başvurularını izlemek, sokakta yaşayan evsizlerle temas etmek yeterlidir. Böylesi bir açık yoksulluğun yaşandığı, asgari ücretin yoksulluk sınırının çok altında belirlendiği bir ülkede, aylık 127 YTL kazancın üstündeki tüm bireylerden genel sağlık sigortası primi istemek, prim ödeyemeyenlere veya primlerini yatırsa da hastalandığı zaman tıpkı ilaçtaki gibi istenecek olan katkı payını ödeyemeyeceklere sağlık hizmetinin sunulmayacağı düşünüldüğünde yakın gelecekte verem hastalarını ve toplum sağlığını ne büyük bir tehlikenin beklediği anlaşılabilir" şeklinde açıklama yaptı.
Pahalı ilaçlar hastalığın tedavisini engelliyor
“Ülkemizin bu alanda yaşadığı bir diğer önemli sorun da pahalı ilaçlara hastaların ulaşımının engellenmesi temelinde hayata geçirilen bütçe uygulama talimatı gereği ucuz verem ilaçlarının piyasada serbestçe satılı yor olmasıdır” diyen Elbek, “Oysa ki verem ilaçları akılcı ilaç uygulaması gereği verem savaş dispanserleri öncülüğünde gözetim altında verilmesi gereken ilaçlardır. Ancak siyasi iktidarlar verem ilaçlarının ucuz olması nedeniyle hazineye ek yük getirmediğini düşünmekte ve önlem almamaktadırlar. Bu ihmalkarlığın ülkemizde ve dünyada ilaca dirençli verem hastalığın yaygınlaşmasına katkıda bulunduğu unutulma malıdır. Yeterli kayıt, ihbar ve denetleme sisteminin kurulamamış olması, verem savaşının verem savaş dispanserleri öncülüğünde tek elden yürütülemiyor olması, kimi zaman ilaçların temin edilememesi, verem kontrol çalışmalarının sağlık ocakları ile entegrasyonunun gerçekleşmemiş olması da bu alanda var olan diğer önemli sorunlardır" şeklinde ifade etti.
Verem tedavi ile içinden çıkılamayacak bir sorun değildir
Elbek, “Oysa ki verem hastalığı tüm zorluklarına rağmen içerisinden çıkılamayacak bir sorun değildir. Siyasi iktidarın istek ve kararlılığın olduğu, sağlık yakınmaları olan insanları para kazanılacak müşteri değil de tıbbın temel ilkesi gereğince hasta olarak görüldüğü, sağlık sisteminin zenginleri değil, yoksulları gözettiği bir or tamda, tedavi süresince hastaların ilaçları sorumlu bir kişi gözetiminde aldığı bir hastalık denilebilir. Bunu başarabilecek bir sağlık sistemi ise bugüne kadar ülkemizde uygulanan ‘dönüşüm’ politikasını reddetmekle mümkündür " diye konuştu.
Kontrol altına alınmazsa verem 10 yıl içinde 20 kat artabilir
Kontrol altına alınamaması durumunda verimin ileriki yıllarda daha da ciddi boyutlarda yaşanacağını açıklayan Elbek. “Çoğu gelişmekte olan ülkelerde 4 hastadan birisi dirençli verem mikrobuyla hastalanmakta ya da 4 hastadan 3 ünde duyarlı verem hastalığı tedavi sırasında yapılan hatalar nedeniyle dirençli hale gelmektedir. Bu gidiş kontrol altına alınmaz ise önümüzdeki on yılda dirençli verem hastalığının günümüzdekinden 20 kat daha fazla yaygın olacağı öngörülmektedir. Ve bilelim ki hastalığın direnç kazanması o ülkede verem savaşının bilimsel uygulamalar temelinde yapılmadığının, o ülkenin sağlık sisteminin hastalığın önemini göz ardı ettiğinin kanıtıdır" dedi.
