Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) rakamlarına göre, 2025 yılının aile yılı ilan edildiği ülkemizde, ocak-eylül döneminde 290 kadın öldürüldü.
Her kaybedilen kadının bir toplumun vicdanında derin bir yara açtığına dikkat çeken Psikolog Zeynep Yengil, yarayı sarmanın yolunun ise kadınları yalnız bırakmamak, şiddeti önlemek ve adaletli bir yaşam düzeni kurmaktan geçtiğinin altını çizdi ve yukarıdaki başlığı söyledi: ‘’Çözüm yalnızca cezai yaptırımlarla değil, köklü bir zihniyet değişimiyle mümkün.’’
Kadınlar, güvende hissettikleri evlerinde, yakınları tarafından öldürüldü
Türkiye’de her yıl yüzlerce kadının, en yakınındaki erkek tarafından şiddete uğradığını, yaralandığını hatta yaşamını yitirdiğini hatırlatan Yengil, ‘’Özellikle boşanma aşamasında olan kadınların maruz kaldığı şiddet, kadın cinayetlerinin en büyük sebeplerinden biri haline gelmiş durumda. İstatistikler, kadınların en çok güvende hissetmesi gereken evlerinde, en yakınları tarafından öldürüldüğünü ortaya koyuyor. Bunun yanı sıra yoğun baskı, çaresizlik ve sosyal destekten yoksunluk, bazı kadınların intiharı bir çıkış yolu olarak görmesine neden oluyor. Bu tablo, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir travmaya işaret ediyor’’ ifadelerini kullandı.
Kadının yaşadığı yoğun korku, çaresizlik, değersizlik ve yalnızlık duygularının en uç noktası
Boşanma sürecinin başlı başına zorlu bir dönem olduğunu söyleyen Yengil, ‘’Kadın için ekonomik bağımsızlık, sosyal baskılar, çocukların geleceği ve aile içi çatışmalar bu süreci daha da ağırlaştırır. Ancak Türkiye’de bu süreç çoğu zaman yalnızca bir ayrılık değil, aynı zamanda ölümle sonuçlanan bir mücadeleye dönüşüyor. Kadınların “Artık dayanacak gücüm kalmadı” diyerek adım attığı boşanma yolunda, eşleri tarafından şiddet görmeleri ya da öldürülmeleri, toplumsal vicdanı derinden yaralıyor. Psikolojik açıdan bakıldığında ise bu tablo, kadının yaşadığı yoğun korku, çaresizlik, değersizlik ve yalnızlık duygularının en uç noktası’’ dedi.
Şiddet, baskı ve çıkışsızlık duygusu yaşayan kadınlar, intiharı çözüm olarak görebiliyor
Gaziantep özelinde de benzer vakalara sıkça rastlanıldığını kaydeden Psikolog Yengil, ‘’Sanayisiyle, kültürel zenginliğiyle öne çıkan bu şehirde, kadın cinayetleri ve şiddet haberleri maalesef gündemin parçası oluyor. Gaziantep’in geleneksel aile yapısı, kadınların boşanma kararını daha da zor hale getirmekte, kimi zaman toplumsal baskılar kadının geri adım atmasına yol açıyor. Ancak geri adım atmadığında da çoğu zaman şiddetin hedefi oluyor. Özellikle ekonomik olarak eşine bağımlı kadınlar için boşanma, yalnızca evliliğin bitişi değil, aynı zamanda hayatta kalma mücadelesi anlamına geliyor. Bu noktada intihar vakaları da göz ardı edilemez. Şiddet, baskı ve çıkışsızlık duygusu içinde kalan bazı kadınlar, yaşama tutunmakta zorlanmakta ve intiharı bir çözüm olarak görebiliyor. Oysa intihar, aslında kadının içinde bulunduğu yalnızlığı, desteğe ulaşamamasını ve toplumsal olarak görünmez hale gelişini gözler önüne serer. Bu açıdan bakıldığında, kadınların yaşadığı şiddet yalnızca bireysel bir mesele değil; toplumun ruh sağlığını da doğrudan tehdit eden bir kriz’’ şeklinde konuştu.
Kadına yönelik şiddetin önlemenin yolunun cezai yaptırımlarla değil, köklü bir zihniyet değişimi ile mümkün olduğunun altını kalın harflerle çizen Psikolog Zeynep Yengil, konuşmasını şöyle sürdürdü: ‘’Kadınların güçlendirilmesi, ekonomik bağımsızlıklarının desteklenmesi, psikolojik destek mekanizmalarının yaygınlaştırılması ve toplumsal farkındalığın artırılması hayati önem taşır. Boşanma sürecindeki kadınların güvenli barınma imkanlarına ulaşabilmesi, hukuki süreçlerde yalnız bırakılmaması ve psikolojik destek alabilmesi, cinayetleri ve intiharları azaltabilecek önemli adımlardan.’’
Kadını koruyan ve güçlendiren politikaların hayata geçirilmesi gerekiyor
Yengil, ‘’Gaziantep özelinde belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumlarının işbirliğiyle kadınlara yönelik destek merkezlerinin artırılması, şehrin kültürel değerleriyle uyumlu bir şekilde kadını koruyan ve güçlendiren politikaların hayata geçirilmesi gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, bir kadının yaşam hakkı, tartışılamaz bir insan hakkı. Kadınların şiddetten uzak, özgür ve güvenli bir yaşam sürmesi yalnızca onların değil, tüm toplumun ruh sağlığı için bir zorunluluk’’ değerlendirmesinde bulundu. Haber Merkezi