Geçim ve Seçim
Ne zaman seçim vakti gelse miğdemde bir ağrı, hani bozuk bir yiyeceği yersinizde miğdeniz bulanırya, işte öyle bir durum meydana gelir benim karnımda. Biri diğerinin ne ahlaksızlığını bırakmakta, diğeri ise berikinin çaylaklığından dem vurmakta, bir başkası yandaşlarını sürüye benzetmekte. Bu çok çamurlu bir sahada futbol oynamaya benziyen bir durum. Kimin tekmesi kimin ayağında patlıyor belli değil.
Bu vaziyetten o kadar rahatsız olmaktayım ki bilemessiniz. Birde bu durumun üzerine bahar yorgunluğu çökünce, sabah çalışmaya gitmek bile istememekteyim. Bu ne kadar daha böyle gidecek bilemiyorum. İnsanlar liderlerden iyi bir cümle beklemekte, sözlerinde ümit aramakta.
Her gün bir birlerine bir tek küfür etmedikleri kalmakta, hatta biri kanımca doksandan döndü bir sözü söylerken. Vatandaş bir güzel söze hasret, bir ümit ışığını beklemekte, çünki geçen her gün yurdum insanının elinden bir şey alınıp götürülmekte.
Çocukken gittiğim Kurtuluş İlk okulun önünde iki seyyar satıcı vardı . Biri fırından aldığı koyu renkte susamlı simiti satardı, digeri ise Deli Osman bir tepsi içinde üçgen bölümlere ayrılmış çeşitli renklerde macun satardı. Macun için verdiğimiz 10 kuruş karşılığında tepsinin ortasında bulunan küçük tahta çubuklara tornavida yardımı ile tepsiden kaldırdığı renkli şeker macunlarını dolar, bize verirdi. Bu renkli macunları iştahla yalardık. Kırmızı , yeşil, mor ve sarı renklerle dolu bu macun tepsisi çocukların en rağbet ettiği seyyar satıcı işi idi. Hele birde bunu namesi ile şarkısını söyleyerek etrafa gösterişle doluyorsa, seyredilmesi değer bir hal alırdı. ‘’ Allı güllü bu macun ‘’ diyerek çocukları etrafına toplardı.
Macunu yersiniz sonra şeker bittiğinde elinizde bir sopa kalır. Bu elma şekerindede aynı durum olurdu. Etrafı kırmızı renkli şekere bulanmış bir elmayı alırdık. Kah ısıra, kah yalaya yerdik elmayı. Elimiz yüzümüz kıpkırmızı olurdu sonunda. Birde bakardıkki elimizde bir çubuk kalmış. İşte yurdum insanınında durumu bundan değişik değil, eline bir elma şeker verilmekte, seçim sonrası elinde bir çubuk kalacak.
Ekranlarda söylenen sözleri dikkatli bir şekilde dinleyin, bir parti başkanına yakışan bir lisanmı ? Benim vatandaşımın değeri bu belki bu lisandan anlamakta bilemiyorum, belki bu kavgayı seyretmeyi çok seviyor, yanlız bu hiçte doğru bir davranış olmasa gerek. Topluma yanlışı göstererek bunun doğru olduğunu algılamasını istemememiz gerekir. Bir toplumu ne kadar kandırırsınız diye düşünmeye başladım, sonra vaz geçtim çünki benim halkım her seferinde kanar, çünki asırlarca bir İmparatorlukta halk kandırılmış, ellerinde ne varsa alınmış, bütün yatırım Istanbul’a yapılmış, halk naçar bırakılmıştır. Bu insanımızın genlerine işlenmiş bir parmak izini 90 yılda ortadan kaldırmak mümkün olmasa gerek.
Toplum nelerle meşgul edilmekte, neler dikkatlerden kaçırılmakta. Ergenekon davası ile toplum meşgul edilirken, Deniz Feneri kamufle edilmekte, Toplum Balyoz davası ile meşgul edilirken, ÖSYM de bir program dahilinde istedikleri yandaş çocukları, diledikleri yerlere yerleştirilmesi konusunda şifreli imtehanlar yapılmakta olduğu gözlerden kaçırılmaya çalışılmakta. Başefendide ‘’ Ben bunların uzaktan takipcisiyim’’ demekten çekinmemekte. Kanımca görevi icabı yalnız uzaktan takip etmekte. Tıpkı Deniz Fenerini takip ettiği gibi.
Vergi Usul kanununa 2004 yılında yapılan 40/10 maddesi ne bağlı olarak gelir ve kurumlar vergisi yerine bu tip derneklere yaptığınız yardımların tamamının gereğini yaparsınız olur biter. Benden sonrası tuğfan politikası ile bu ülkem nereye gider bilememekteyim. Benim vatandaşımın geçim derdi olduğuna, benim vatandaşımın iş derdi olduğuna, benim yurdum insanının yarınlar için güvence derdi olduğuna, fakat seçim derdi olmadığına inanmaktayım, bırakın ekranlarda insanları kandırmayı, ayaklarınız ne olur yere bassın diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.