Bir öğrenci annesinin haklı duyarlılığı...

YAYINLAMA: 22 Aralık 2015 / 18.00 | GÜNCELLEME: 22 Aralık 2015 / 18.00

Duyarlılık, yeri geldiğinde yaşamımızın tadı-tuzu olma özelliğini ve de güzelliğini birlikte taşır. Duyarlı olmak; bir yerde kendi kadar başkalarının da güzelliğini istemek, hakkını-hukukunu gözetmek, insan kadar doğanın da yarınlara taşınması sorumluluğunu duyup bu konularda kendini görevli görmek anlamını taşır.
O zaman soralım: "- Hangimiz böyleyiz?"
Toplumsal yaşamın kimi alanlarında "vurdum duymaz/duyarsız" kişilerin yarattığı "başı boşlukları/umursamazlıklar"ı bir düşünür müsünüz? Zaten böylelerinin davranışları toplumsal kimi sorunlarımızın kaynağı olmuyor mu?

  Bir öğrenci annesinin haklı duyarlılığı...

Duyarlılık,  yeri geldiğinde yaşamımızın tadı-tuzu olma özelliğini ve de güzelliğini birlikte taşır. Duyarlı olmak; bir yerde kendi kadar başkalarının da güzelliğini istemek, hakkını-hukukunu gözetmek, insan kadar doğanın da yarınlara taşınması sorumluluğunu duyup bu konularda kendini görevli görmek anlamını taşır.
O zaman soralım: "- Hangimiz böyleyiz?"
        Toplumsal yaşamın kimi alanlarında "vurdum duymaz/duyarsız" kişilerin yarattığı "başı boşlukları/umursamazlıklar"ı bir düşünür müsünüz? Zaten böylelerinin davranışları toplumsal kimi sorunlarımızın kaynağı olmuyor mu?
Geçen gün 'e posta' adresime bir ileti gönderen Trabzonlu  E. K. adındaki bayan okurum çok haklı olarak bir duyarsızlığa değiniyor. Bayan okurumun kızı  -resmi ya da özel bilemiyorum- ilkokula devam ediyor. Sekiz yaşındaki kız öğrencimiz okulda sıra arkadaşından "su çiçeği" hastalığı kapmış... Kızının anlattığına göre sıra arkadaşı bu hastalığı yaşadığı/geçirdiği halde okula  devam etmiş... Şikayetçi bayan okurumun kızı da hastalığı ondan kapmış...
Doğrusu, pes yani...
Çocuğunuz belirgin şekilde "su çiçeği" hastalığına yakalanacak, hastalığının izleri vücudunda gözle görülecek şekilde olacak, siz yavrunuzu okula göndereceksiniz.
İşte buna, "vurdum duymazlık", sorumsuzluk, acımasızlık denmez de ne denir?
Dünyamızın değişimini hep güzelden yana olsun diye düşleriz, değil mi?  Yarınlar için daha mutlu bir ortam yaratmak uğruna çaba gösteririz bunun için değil mi? Bu kişisel düşümüzü/düşüncemizi toplumsal bir bütünlüğe kavuşturmadıkça ne anlamı var böyle olmanın bana söyler misiniz?
                                                          ***
        Şimdileri bilemiyorum, ama mutlaka vardır ve de uygulanıyordur. Eskiden  ilkokullarda sağlık memurları bir yerlerden çıkagelirdi aniden okula... "Aşı var..." denilir, sınıf sınıf dolaşılıp öğrencilere, kızamık, su çiçeği, verem ve benzeri aşılar yapılırdı. Hastalıklara karşı koruyucu bir önlemdi bu uygulama... Bir keresinde tam bana sıra gelmiş, aşı bitmişti. Aşımı yaptırmam için sağlık ocağına mutlaka gelmem tembihlemişti. Kim gider, aşı olup acı duyacağım... Bir de okuldan geri kalmak var. Aşı yapıldığının ertesi gün okul tatil olurdu.
Aşı yaptırmaya gitmedim de ne oldu? Cezasını çeken yine ben oldum. Kızamık hastalığına yakalandım, üstelik uzun süre okula gidemedim. Rahmetli annem ve babam hemen sağlık ocağına götürdüler, aşımı yaptırdılar. Bu bana çocukluk yıllarımdan belleğimde kalan bir acı anı oldu.
Sanırım toplum sağlığı sorumluları tam da şu kış mevsiminde okullarına devam eden yavrularımızın aşıları konusunda hem velileri, hem de okul yönetimlerini uyarıyorlardır.

Geçen gün 'e posta' adresime bir ileti gönderen Trabzonlu E. K. adındaki bayan okurum çok haklı olarak bir duyarsızlığa değiniyor. Bayan okurumun kızı -resmi ya da özel bilemiyorum- ilkokula devam ediyor. Sekiz yaşındaki kız öğrencimiz okulda sıra arkadaşından "su çiçeği" hastalığı kapmış... Kızının anlattığına göre sıra arkadaşı bu hastalığı yaşadığı/geçirdiği halde okula devam etmiş... Şikayetçi bayan okurumun kızı da hastalığı ondan kapmış...
Doğrusu, pes yani...
Çocuğunuz belirgin şekilde "su çiçeği" hastalığına yakalanacak, hastalığının izleri vücudunda gözle görülecek şekilde olacak, siz yavrunuzu okula göndereceksiniz.
İşte buna, "vurdum duymazlık", sorumsuzluk, acımasızlık denmez de ne denir?
Dünyamızın değişimini hep güzelden yana olsun diye düşleriz, değil mi? Yarınlar için daha mutlu bir ortam yaratmak uğruna çaba gösteririz bunun için değil mi? Bu kişisel düşümüzü/düşüncemizi toplumsal bir bütünlüğe kavuşturmadıkça ne anlamı var böyle olmanın bana söyler misiniz?
***
Şimdileri bilemiyorum, ama mutlaka vardır ve de uygulanıyordur. Eskiden ilkokullarda sağlık memurları bir yerlerden çıkagelirdi aniden okula... "Aşı var..." denilir, sınıf sınıf dolaşılıp öğrencilere, kızamık, su çiçeği, verem ve benzeri aşılar yapılırdı. Hastalıklara karşı koruyucu bir önlemdi bu uygulama... Bir keresinde tam bana sıra gelmiş, aşı bitmişti. Aşımı yaptırmam için sağlık ocağına mutlaka gelmem tembihlemişti. Kim gider, aşı olup acı duyacağım... Bir de okuldan geri kalmak var. Aşı yapıldığının ertesi gün okul tatil olurdu.
Aşı yaptırmaya gitmedim de ne oldu? Cezasını çeken yine ben oldum. Kızamık hastalığına yakalandım, üstelik uzun süre okula gidemedim. Rahmetli annem ve babam hemen sağlık ocağına götürdüler, aşımı yaptırdılar. Bu bana çocukluk yıllarımdan belleğimde kalan bir acı anı oldu.
Sanırım toplum sağlığı sorumluları tam da şu kış mevsiminde okullarına devam eden yavrularımızın aşıları konusunda hem velileri, hem de okul yönetimlerini uyarıyorlardır.

Bir öğrenci annesinin haklı duyarlılığı...