DP'li Cumhurbaşkanı'nından "Başkan..."

YAYINLAMA: 19 Mayıs 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 19 Mayıs 2016 / 20.00

 Demokrasimiz kapıldığı kısır döngüden bir yolunu bulup kurtulamıyor, gerçek rotasına giremiyor. Hangi ülkede var, her gün, her saat demokrasi tartışması?  

        1950'de DP büyük bir çoğunlukla iktidara geldiğinde ülkemizde "Demokrasi Bayramı" yaşanmıştı.

        DP, kırsal kesimde "Demirkırat" olarak adlandırılıyor, "Demirkırat geldi dertler bitti" sloganı dağda/bayırda/ovada dillerden düşmüyordu.

        Ülkemizde sevinç vardı, mutluluk vardı.

        Çoğunluğun yüzü gülüyordu.

        İktidar  değişikliğiyle piyasaya canlılık gelmişti.

        DP cephesinde beklenmedik bir seçim zaferi kazanmanın sarhoşluğu vardı. Vardı ama, o havada DP ilk yanlış kararını verdi.  Siyasette rakibi CHP'nin hemen peşine düştü, mallarına el koydu. Bu mallar arasında Ulus gazetesi de vardı.

        Bir tür "muhalefeti tasfiye hareketi" yaşanıyordu. CHP'nin "yan kolu" olarak değerlendirilen "Halkevleri" derhal kapatıldı.

        İktidara gelmenin sarhoşluğuydu belki de bu tutum... 

        Coşkunun "siyasal ifrata döndüğü nokta"da DP'liler daha çok sevgi/sevinç gösterisi yapma hevesine kapılmıştı.

        Bir "hayhuy havası...", iktidara gelme sarhoşluğu...

        O havada ne oldu biliyor musunuz? Kurtuluş Savaşı'na "Galip Hoca" adıyla katılıp Ege'de köy-köy dolaşıp işgale karşı direnilmenin gereğini anlatarak katkı vermiş, DP'nin kurucularından Celal Bayar da o coşku havasına kendini  kaptırınca olan oldu. Bayar, çıktığı bir yurt gezisine elinde DP amblemli asa/dbaston ile çıkınca  muhalefet cephesinde kıyamet koptu.

        CHP'liler,  Cumhurbaşkanı Bayar'ın "tarafsızlığını ihlal ettiğini, bunu yapamayacağını" söyleyip itiraz seslerini yükseltince siyasal tansiyon birden yükseldi.

İnanınız, bu haklı isteğe/itiraza DP saflarından ses gelmedi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar da bir daha eline DP amblemli bastonunu almadı.

                                                        ***

        Özal,  iktidar olduğu dönemde nereden ilham almışsa bir-iki kez "Başkanlık..." söyleminde bulundu. Sonra  bir model, bir çıkar yol  bulamayınca bu hevesini unuttu.

        İyi de oldu.

        Hiç olmasa o dönemde bugünkü hizipleşmeleri yaşamadık. 

        Ama son  bir kaç yıldır nereden esmişse  "Başkan/lık" konusu yine ülke gündemine damdan düşercesine geldi.  Siyaset dünyamız şimdilerde "Başkan" diyerek yatıyor, "Başkan"  diyerek kalkıyor.

        Tabii ki siyasette sert rüzgarlar esiyor:

        " - Olamaaaz!.." deyip itiraz edenler...

        Anayasa değişikliği sevdalanmalarına  kapılıp, teğetler çizip, çeşitli limanlara uğrayarak, oradan sağ salim hiç avarya dökmeden "Başkanlık"  düşüne kapılanlar...

                                                         ***

        Türkiye Cumhuriyeti, nice krizleri atlatarak, ama hepsinde güçlenerek bugünlere geldi. 

        Günümüzde iç ve dış odakların kışkırtması, tahriki  ve desteğiyle başlatılan ve hemen her gün şehit haberlerinin geldiği başkaldırı sürerken; 

        İçte "birlik/bütünlük sınavı"nı yüzakı ile vermek varken;

        "Partili Cumhurbaşkanı" deneyimi DP döneminde yaşanmışken;

        Şimdi neden siyasal alanda meçhul ufuklara yelken açıyoruz?

        Anlayan var mı?

 

 

DP'li Cumhurbaşkanı'nından "Başkan..."