Bizim mesleğin halleri...

YAYINLAMA: 11 Haziran 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 11 Haziran 2016 / 20.00

        "Müflis tüccar eski   defterleri karıştırır" örneği olarak değerlendirmeyiniz lütfen. Yine eskiye takılmak durumunda kaldım. 

        Bilirsiniz, "Yasama... Yargı... Yürütme..." erklerinden sonra  "BASIN, DÖRDÜNCÜ GÜÇ" olarak gelir/bilinir.

        Demokrasi ile yönetilen ülkelerde bu "dörtlü"nün ( Yasama-Yargı-Yürütme + Basın) bağımsızlığı tartışma konusu bile olmaz/olamaz.

        Yasama, Yargı ve Yürütme'nin kendi aralarında bağımsızlığı ülkede demokrasinin  teminatı olurken; bu üç erkin/gücün yanında basının/medyanın da bağımsız/özgür olması da bir başka önemli koşuldur ayrıca...

        Günümüzde basının/medyanın bağımsızlığı çeşitli açılardan tartışılır olması  demokrasimizin  hem ayıbı, hem de çirkinliği olarak sırıtıyor, ne yazık ki...

        Böyle bir  olumsuzluğun basın/medya sektöründe yaşanılır olması ülkemiz demokratik yaşamını da doğrudan olumsuz etkilediğini maalesef görüyor, buna karşın iyileştirici yaptırımları  düşünmüyor ve gündeme getiremiyoruz nedense...

        O zaman, "ayna görevi yapacak gazeteler/televizyonlar/radyolar" toplum önünde üstlendikleri "bağımsızlık" ilkesini meslek etik kuralları açısından çiğneyerek  harakiri yaparken, inandırıcılığını da yitiriyor ister-istemez.

        Bugün, ülkemiz medyası; bir olayı değerlendirirken ayrı-ayrı makamlardan çalar olması, ya da olaya farklı gözlüklerle bakıp değerlendirme yapmasının sıkıntısını yaşıyor.

        Geçmişte de yaşanmıştı bu durum...

                                                              ***

        Şimdilerde "Ankara Medyası" yok. Eskiden, 1950'li yıllarda Ankara'da yayımlanan siyasal gazeteler çok önemseniyor ve okunuyordu. DP'nin sözcüsü ZAFER, CHP'nin ULUS, CKMP'nin KUDRET gazeteleri Ankara'nın nabzını tutuyordu. İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker'in haftalık AKİS dergisi ise ilgi ile izleniyordu.

        Kısacası "parti sözcüsü gazeteler" vardı.

        DP iktidarı, o zamanki değerlendirmeyle icraatını övecek "borazan gazeteler"e gereksinim duyunca "besleme gazeteler" boy attı basın dünyasında... 

        İthal kağıdı, yedek parçayı, resmi ilanı bu DP yanlısı "besleme gazeteler" alır, muhalif basın ise kağıt bulup gazete basamazdı.

        Bir tarafta haksız bir uygulamayla "tuzu kuru basın", diğer yanda "yetim basın..."

                                                              ***

        Hiç unutmam, muhalif basından Hürriyet Partisi (HP)'nin  sözcüsü Altan Öymen'in  yönetimindeki YENİGÜN  gazetesi bir gün birinci sayfası tamamıyla "tekzip"le kaplı çıktı. Evet, gazetenin birinci sayfası  tümüyle tekziplerle dolu...

        Acayip değil mi? 

        Ama bu uygulama da DP iktidarının basını susturma yöntemi olarak tarihe geçti, maalesef... 

        Gazeteleri kapatma ve gazetecileri hapse atmak da bir başka yoluydu bu uygulamanın...

        Demokratik olmayan, ama iktidara sorarsan demokrasiyi  savunma/koruma  adına antidemokratik, baskıcı bir uygulama...

                                                              ***

        Lütfen bana söyler misiniz?

        "- Demokrasi adına basın /medya konusunda nasıl bir yol aldık/ilerledik yarım yüzyıl içinde?"

 

 

Bizim mesleğin halleri...