Sabret Gönül

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Her olayın bir başlangıcı, bir bitişi vardır. Hatta bitişle kalmaz sonuçları da değerlendirilir. Bazı olaylar vardır onlardan sonuçlarına göre ders alınır. Bir daha oluşurken dikkatli davranırız. Klasik bir sözde ‘’Ders alınsaydı tekrarı olurmuydu?’’ diye düşünenler konuşur.

Aslında düşünmeyede gerek yok , gerçek sadece görmekle bağlıdır. Bakmak başka bir manadır, görmek ise bambaşka bir yetenektir. Herkes bakar, ama yalnız bazıları görürler. Toplumun %90 nı sadece baktığına inanırım. Ancak yurdum insanlarının %10 görmekte olduğunu düşünmekteyim. Bu yüzdeler üzerinde tartışılabilir, ancak bunlar bağıl gösterge yüzdesi olarak algılanmalıdır.

Her düşünür için değişik rakkamlar ortaya atılabilir ve bunlar bazı verilerle desteklenebilir. Benim dayanağım sadece varsayımlar üzerine kurgulanmıştır. Hani rahmetli usta düşünür, ve yazar Aziz Nesin’in dediği gibi ‘ Halkın % 70 i aptaldır ’ demek istemem, fakat muhakeme yapan halkın ana verisi, bakmak değil görmek olduğuna inanırım.

Bir köşe yazarı vardı senelerce önce ‘ Şaytanın Gör Dediği ‘ başlıkla yazılar kalem alırdı. Kendisinin yazılarını üniversite yıllarımda Akşam gazetesinde okurdum. Sonraları başka gezetelere geçti, hatta yalnış hatırlamıyorsam Millet Vekilliği bile yapmıştı. Şeytanla beraber konuları görür, kaleme alırdı. Daha sonraları gözleri zayıfladı ve gözlük takmaya başlamıştı.

Dikkat edilirse gündemde kalmak için 5 Tepeye yerleşen Cumhur, her gün konuşma yapmak için iftarlar vermekte, kurdeleler kesmekte, seyahate çıkmakta, hatta taaaa Amerikadaki  bir kişinin cenaze törenine Kabe örtüsü götürmek için devletin uçağını şahsi kaprislerine alet etmektedir. Her konuyu örtmek için başka konuları ortaya atmakta, ‘Taksim e  O Kışlayı yaptıracağım’ diye diretmekte.

Ülke ekonomisinin çatırdamakta olması, onu pekte ilgilendirmemekte. İllede bu kışlayı yapacağım diye tutturdu. Sanki ülkenin bütün tapusunu üzerine almışcasına, halkla, yurdum insanımla  bu inatlaşmayı yürütmek neden diye düşünmekteyim. Kimi zaman ise bazı maşaların kullanılıp,  dikkatlerin başka yönlere çekilmesi için çaba sarfedilmesini, halk çok iyi algılakmakta. Ülkemizin bir tane 10 yıl marşının oluşması ne kadar önemli olduğunu bir düşünün . Bu marşı yasaklama girişimi, mutlaka 5 Tepeden gelen bir telefonla yapılmış olsa gerek.

Yoksa kentin Milli Eğitim Müdürü kendiliğinden, sırf bir sonraki dönem Saraya yakınlık tesis ederek, Millet Vekili seçilirim sevdağsıyla, bu cümleleri kurduğunu düşünmemekteyim. Cumhuriyet kazanımlarının sergilendiği 10 Yıllık İcraat  adlı kitabı temin ederek bir bakınız. İmkansızlıklar içinde Türkiye Cumhuriyeti yoktan bir Vatan yaratmasının öyküsünde, mucizelerin yaratıldığı anlatılmakta.

Osmanlının Düyun-u Umumiye borçlarının temizlendiği ve 1 milyon Lira artı verilen  1933 bütçesini bir daha göremediğimizde bir gerçektir. 10 cu Yıl Marşının yasaklanma girişimi  aslında bir kıskançlık dürtüsü neticesi olsa gerek. ‘’Yasaklar ‘’ adlı sergilenen tiyatro eserinde Metin Akpınar ve Zeki Alasya ‘Şeytanın Gör Dediği’ temalı yasaklar konusunu sahnede uygulanması, insanları hem güldürmüş,  hemde düşündürmüştü.  Fakat burada 10 cu Yıl Marşının yasaklanması, toplumun sabrının denenmesi şeklinde olduğuna inanmaktayım.

Bu deneme topluma zarar vereceğini, hatta Taksim de Kışlanın bir Körfez ülkesine peşkeş çekildiğinin tevatür olarak konuşulması bile, toplumu huzursuz etmeye yetmektedir. Toplum her gün gerilmekte, Kandilli’nin dediği gibi, bu gerilim Marmara kırığında 6-7 büyüklüğünde bir depremi tetikler, diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.

Metin Atamer

 

 

Sabret Gönül