Darbenin Panzehiri İdam Değildir

YAYINLAMA: 20 Temmuz 2016 / 20.00 | GÜNCELLEME: 20 Temmuz 2016 / 20.00

Bu ülkenin tarihi darbeler tarihidir. Kanlı bir geçmişin üzerine demokrasi bina etmeye çalışıp da bir türlü demokrasi inşa edilemeyen bir ülkedir burası. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra tarihinin dörtte birini tek parti diktatörlüğü ile geçirmiş geri kalan döneminde üçte ikisini sıkıyönetimler ve darbelerle geçirmiş bir ülkede yaşıyoruz. Elli beş yıllık ömrümde büyük-küçük birçok darbe ve muhtıra gördüm.
12 Eylül darbesini kuşağım gibi iliklerime kadar yaşadım. Bizim kuşak 12 Eylül faşizmini yaşamış, acılar çekmiş, gerek fiziki, gerekse kültürel olarak kaybolmuş bir kuşaktır. Filistin askılarından, falakalardan geçmiş ve vücudunun en hassas yerlerinde elektrik akımını hissetmiş bir kuşağız. Birçoğumuz işkencelerde acımasızca katledildi. Birçok gencecik arkadaşımız, Erdal Eren gibi henüz 18 yaşına bile gelmemiş arkadaşımız idam sehpalarında can verdi. Kısacası darbeleri de idamların verdiği acıyı da tatmış bir kuşağız.

Böyle bir süreçte, 15 Temmuz’da başarısız darbe girişimine şaşırmadık. Ama darbeye karşı tutum almaya da bir an için tereddüt etmedik. Çünkü darbelerin en çok mağduru bu ülkede sistem muhalifleri olmuştur. 12 Eylülde toplumun yüzde 92 si darbe anayasasının arkasında dururken biz bir avuç insan darbe anayasasına hayır diye tutuklanmayı göze alarak bildiriler dağıttık.
Darbe girişimine neden şaşırmadık? Çünkü darbelere her zaman bu ülkede zemin vardır. Eğer bu ülkede Milli Güvenlik Kurulu (MGK) siyaset belgesi sivil siyaseti bir kumpas içinde sıkıştırıyorsa, MGK vesayeti siyasetin sınırlarını belirliyorsa darbe zemini her zaman mevcuttur.
Darbeciler her zaman kaos ortamını severler, kendilerine fırsat doğduğuna inanırlar. Cumhuriyeti koruma ve kollama görev bilinci subayların iliklerine kadar verilen eğitimle işler. Demokratik bir anayasal düzenin siyaset mekanizması tarafından oturtulamaması silahlı güçlere her zaman durumdan vazife çıkarma imkanını sunmaktadır.
Son olarak AKP gerek iç politikada gerekse dış politikada ülkeyi Kaosa sürükledi. Erdoğan başkanlık sevdası ile mevcut anayasayı ayaklar altına alarak ''fiili'' durum yarattı. Yargıya müdahale edildi. Meclisin dokunulmazlığı kaldırıldı, askerlere dokunulmazlık bahşedildi. Muhalefet ve meclis işlevsiz kılındı. Sivil siyaset Erdoğan eliyle ve diliyle itibarsızlaştırıldı. Kürt sorununda ilerleyen çözüm süreci bir anda alabora edildi. Kürt illeri yakılıp yıkıldı. Erdoğan'ın dili bir arada yaşamı dinamitleyen bir etkiye dönüştü.

Bu ülkenin tarihinde her darbe her muhtıra Kaos dönemlerinde ortaya çıkmıştır. 15 Temmuz darbe girişimi de bu Kaos ortamında kurt dumanlı havayı sever derecesinde bir fırsatı ganimet bilme işidir.
Darbenin başarısız olması pragmatik siyaset yürütücülerinin elini güçlendirmiştir. Darbeyi ganimet bilerek ülkede daha otoriter bir rejimi kurumlaştırmanın adımları atılmaktadır. En somut belirti gerek AKP içerisinden gerekse cumhurbaşkanının dilinden dökülen '' idam cezası gelirse onaylarım'' türü meclisi teşvik edici tutumdur.
Dün Kenan Evren ‘’asmayalım da besleyelim mi’’ derken, bugün Erdoğan “Uzun yıllar cezaevinde niye besleyelim meclisten önüme yasa gelirse onaylarım’’ demektedir. Bu iki tutumun birbirinden ne farkı var?

İdam cezasının yeniden yasallaştırılması girişimi darbecilerin gayrı meşru tutumlarından farklı değildir. Dahası ülkenin yaşanmış tarihinden ders alınamamış olmasıdır. İdam cezasını halk istiyorsa gereğini yaparız diyen başbakana, meclisten gelirse onaylarım diyen cumhurbaşkanına hatırlatmak isterim ki bugün açtığınız pencereden yarın bir başkası girebilir. O ip sizin de boynunuza dolanabilir. Çünkü bu ülkede Adnan Menderes başbakanken 9 aylık bir yargılama ile idam edildi. Adnan Menderes'e itibarı iade edilmişte olsa bir yanlıştan dönüle bilindi mi?

Ya da iki kez darbe girişiminde bulunan Talat Aydemir ve Fethi Gürcan idam edildikten sonra kaç darbe girişimi oldu. Yani idamlar darbeleri engelledi mi?
İdam cezasını yeniden getirmek demokratikleşme zeminini daha da tahrip etmek demektir. Bu tahribat darbe girişimlerini önlemek yerine daha da artırıcı bir etmen olacaktır. Yukarıda da dediğim gibi darbeciler en çok hukukun olmadığı zeminden beslenmektedirler.
Erdoğan'ın ve dolayısıyla AKP hükümetinin görevi ülkedeki kaos ortamını daha da derinleştirmek değil tersine kaostan çıkışın koşullarını oluşturmak olmalıdır. Bu da demokratik adımları atmakla mümkündür. Yoksa darbenin panzehiri idam gibi anti demokratik yasaları yeniden getirmek değildir.
Celal DENİZ



Darbenin Panzehiri İdam Değildir