Ölmüş merkebi diriltmek!
Gazetede bir haber okuyorum.
‘Eşekliğin böylesi de olur mu?
Elisabeth Swendson isimli eşek çiftliği sahibine göre, İngiliz eşekleri 50 yıl yaşıyor. Türkiye’de ise eşekler sadece 14 yıl yaşıyor. Yerli eşeklerin erken ölümlerine parazitlerin neden olduğuna kanaat getiriyor. Bu parazitleri önlemek için Türkiye’de yaşayan seçkin eşeklerin boyunlarına birer parazit kovan tasma takıyor.
Bir yıl sonra tasma taktığı eşeklerin akıbetini öğrenmek üzere yeniden ziyarete gelince eşekler için tasarlanmış tasmaların sahiplerince pantolon kemeri olarak kullanıldığına şahit oluyor.
Haber doğru ise bundan bir kaç sonuç çıkarılabilir. Eşek sahipleri eşeklerine karşı olan sorumluluklarının bilincinde değillerdir. Eşek sahipleri tasmanın kendilerine eşeğe yakıştığından daha çok yakıştığına inanmaktadır. Asıl önemli olan eşeklerin bu tasmasızlık sorununu nasıl aştığı değil eşek sahiplerinin eşeklere mahsus parazitlerden korunmayı nasıl başardıkları olmalı.
Sanal piramitler (kuruluşlar) adeta bir eşek gibidir. Bakarsan - suyunu yemini (ana sermayesini ve takviyesini) verir, nalını çakarsan (işletme sermayesini esirgemezsen), ahırına bakarsan (binasını adam gibi tutarsan), bakıcısını beslersen (çalışanı öğle yemeği verip servisle evinden alıp evine yollarsan, arada bir hatırını sorarsan) senin yükünü taşır, sana, ailene, hatta yedi ceddine bakar. Bunları yapmayıp, gece gündüz demeden, borcunu erken ödemeye çalışan gaddar minibüsçü, otobüsçü, kamyoncu gibi hor kullanırsan, dere tepe sürersen önce diz çöker, sonra göçer.
Eşek ne zaman ölür? Her şeye rağmen tasmasız da olsa bizim ülkemizdeki eşekler kolay kolay ölmez. Bunca yıl bizi sırtında taşıyan, yükümüzü tüy gibi bir yerden bir yere götüren badem gözlü, sevimli yaratık eşeğimiz, nam-ı diğer merkebimiz ilelebet yaşar. İyi mi kötü mü bilmem ama durum böyle.
İnsanların beceri seviyesinden, beceriksizlik seviyesine doğru ilerlediği ve günün birinde beceriksizlikte evliyalık seviyesine eriştikleri söylenir. Bu gözlemi yapan Laurence Peter bu bulgusunu meşhur Peter İlkesi adıyla istifadeye sunmuştur.
Bir hiyerarşide, her çalışan beceriksizlik düzeyine yükselme eğilimi gösterir.
Kimileri tanınan boca imkânlar sayesinde birkaç yılda süper beceriksizlik seviyesine ulaşıyor kimi de imkân verilmediği için asla ulaşamıyor, hatta ulaşamadığının farkına bile varmadan “Benden daha çok istifade edebililerdi ama her nedense benim kıymetimi anlamadılar,” hayıflanması içinde emekli ediliyor veya “Çok yoruldum, çalışırken yapamadığım işlere zaman ayıracağım,” tesellisi ile kendi emekli oluyor, arka kapıdan kendi gibi binlercesi arasına mutlu bir şekilde katılıyor.
Sanal piramitlerde kişiler gibi beceriksizlik seviyelerine ulaşıyorlar. Kolektif beceriksizliğin sergilendiği sanal piramitlere hantal kuruluşlar deniyor. Kuruluşların beceriksizlik seviyesine içindeki liderleri ve yöneticileri ile ulaştıkları kesin, ancak kuruluşların beceriksizlik mertebesine ulaşma seyri farklı oluyor. Kuruluşlar da doğaya uygun olarak doğuyor, yükseliyor, düzlüğe ulaşıyor, geriliyor, batıyor ve dibe çöküyor. Bu seyir doğanın bir yasası olduğu için hepimizce malum.
Bilmediğimiz batışın ve dibe çöküşün nasıl anlaşılacağı? İşte bu gerçek hep sonradan öğreniliyor. “Biz altı ay önce batmışız da fark etmemişiz!” cümlesi işte böyle bir gafletin hayretle söylenmiş son nidaları olarak havada baki kalıyor. Diğer bir ifade ile doğarken batanlar, yükselirken batanlar, çökerken batanlar oluyor.
Acaba bunu nasıl başarabiliyorlar?