Bize de mi hukuk?
Başlık bize ait değil. Hakkını vermek lazım, Karar gazetesi yazarı, İbrahim Kiras’a ait bu başlık.
Bazen bir kelime zihninizde kıvılcımların çakmasına neden olur. Suyun kaldırma kuvvetini hamamda bulan Arşimet gibi, “Eureka! Eureka!” diye sokağa fırlamak istersiniz.
Sayın Kiras da, aslında hepimizin bildiği, hem fikir olduğu, herşeyin herkesin gözü önünde olup biten bir vakayı görmemizi sağladı. Sağolsun.
Kuşkusuz başlıkta bir ironi var. Öyle de olması lazım. Aksini düşünmek bile tüyler ürpertici.
Yazılarımda çok sık söylediğim bir şey var: “Bu ülke sosyologlarının çok vebali var” derim. Yine aynı şeyi söylüyorum. Sokağa çıkıp bir araştırma yapsanız, 100 kişiye sorsanız; “ hukukun tarafsız olduğuna inanıyorum” diyenlerin sayısı acaba kaç kişi olur?
Sanırım bir çoğumuz alacağımız cevabı biliyoruz değil mi?
Bütün demokratik ülkelerde, kanunların ve hukukun denetiminin en son basamağı Anayasa Mahkemesi’dir. Ama, en başta kendisinin hukuku savunması gereken bir siyasi partinin genel başkanının, hoşuna gitmeyen bir karar verdi diye, “Anayasa Mahkemesi kapatılsın ve yeniden yapılandırılsın” dediği bir ülkede yaşıyoruz.
Aynı genel başkan, bazı eylem ve söylemlerini bizim de tasvip etmediğimiz Tabipler Birliği için de, “kapatılsın” diyebiliyor.
Bir kurumun yöneticileri suç işlemişse, bunun gereğini “yargı” yapar.
O kurumu kapatmak, o kuruma üye olan herkesi cezalandırmak anlamına gelmez mi?
12 eylül yönetimi de yapmıştı bunun benzeri icraatları. Ancak o darbeciler bile bu kadarına cüret edememişlerdi.
Başkaları için, hukukun zıvanadan çıkarılarak verdiği kararlar, kendileri için uygulanmaya kalkıldığında neredeyse, “ne yani, bize de mi hukuk!?” diyecek noktaya geldik.
Çünkü, onlar için hukuk , şaşmaz bir adalet terazisi değildir. Onlar için hukuk, kendileri gibi düşünmeyenleri hizaya getirecek bir yaş dut dalıdır.
Kurallar herkes için eşittir ama egemenler için biraz daha fazla eşittir.
“Üstünlerin hukuku” diye bir kavramı, sözlüğümüze katanları ancak halka şikayet edebiliriz. Aldığımız terbiye bize ancak bu kadarını yapmamıza olanak verir çünkü. Ne yazık ki, bu kavram artık toplumun çoğu tarafından kabul edilir hale geldi. Ne acı!
Siyasi ya da ekonomik açıdan “çaplı(!)” birisinin yargıya işi düşse, toplumdaki algı şu değil mi?: “O’na bir şey olmaaazzzz, hallederler”.
Ne acı ama gerçek bu!
Oysa aslolan; objektif, soyut ve kişisel hak ve özgürlükleri önceleyen hukukun üstünlüğü olmalıdır.
Anadolu’da çok kullanılan bir deyiş vardır: Zor bir durumla karşılaşınca, “benim imtihanım da buymuş” deriz. Ne kadar zor ve çaresiz kaldığımızı anlatmak isteriz.
Kimisi evladıyla imtihan olur, kimisi hastalıkla, kimisi de yoklukla.
Türk yargısı da imtihan oluyor aslında.
Aslında bu yazı için kullanacağımız bir başka başlık; “Yargının Siyasetle İmtihanı” da olabilirdi.
Hiç de iğreti durmazdı değil mi? Hatta cuk otururdu!
Not: Bu yazı kaleme alındıktan sonra, AYM üyesi Prof.Dr. Engin Yıldırım, AYM’nin ışıklı bir fotoğrafını tweeter’dan paylaşarak “ışıklar yanıyor” yazdı. Kendince böyle konuşarak bir mesaj vermek istedi. Oysa, hakimler sadece kararlarıyla konuşurlar. Önümüzdeki birkaç hafta için harika bir malzeme verdi. Artık birkaç hafta ülke bunu konuşacak ve bu yazımızın içeriği olan “Yargının Siyasetle İmtihanı”nda anlatmaya çalıştığımız gibi, yargı, yine zor bir sınavdan geçecek.