ZEUGMA MÜZEMİZDEKİ “VENÜS’ÜN DOĞUŞU” MOZAİĞİ
Fırsat buldukça Zeugma Müzemizdeki muhteşem mozaiklerimizin mitolojik öykülerini size yazmak istediğimi daha önce belirtmiştim. Meşhur Aşil mozaiğinden sonra sıra şimdi müzemizdeki üç boyut tekniğinin en muhteşemlerinden “Venüs’ün doğuşu” mozaiğinde. Yüzyıllar sonra ünlü Rönesans ressamı Sandro Boticelli’nin muhteşem tablosuna da konu olan Yunanlıların Aşk Tanrıçası Afrodit’in (Roma mitolojisindeki Venüs), mitolojik öyküsü çok etkileyici.
Mitolojik inanışa göre insanlar dünyayı Gök Tanrısı Uranüs ile Yer Tanrıçası Gaia’nın yönettiğine inanıyorlardı. Çıkan bir anlaşmazlık sonunda Uranüs’ün oğlu Satürn (Kronos) babasını hadım etti ve cinsel organını Akdeniz’e attı. Öykü bu ya üstü insan, altı at, kuyruğu balık olarak yaratılmış ve görevi denizleri korumak olan bekçi tritonlardan adı Aphros (Köpük) ve Bythos (Derin Deniz) olan iki triton, batı rüzgarı tanrısının üfleyerek yarattığı rüzgarla, taht şeklinde kullandıkları büyük bir deniz kabuğunun içinde güzeller güzeli bir tanrıçayı Kıbrıs’ta karaya çıkarttılar. Bu güzel kız Venüs (Afrodit) tü. (Kıbrıs’ın meşhur Afrodit koyunu da mutlaka görmeniz gerektiğini belirtmeden geçmeyeyim). Kıbrıs kıyılarına vardıktan sonra Mevsimler (Horalar) Venüs’ü güzelce yıkadılar, uçuşan tüllerden yapılmış zarif elbiseler giydirdiler, güzel saçlarını tarayıp saçına altın tacını taktılar. Boynunu pırıltılar saçan kolyeyle, incecik bileklerini zarif halhallarla süslediler ve sonra onu Olympos’a götürdüler. Tanrılar bu muhteşem güzellik karşısında onun mutlaka “Aşk ve güzellik tanrıçası” olması gerektiği konusunda fikir birliğine vardılar…
Bu öykü burada bitmiyor elbette, meşhur Truva savaşlarına kadar da gidiyor, ama onu başka yazılara bırakayım.
İşte müzemizdeki “Venüs’ün doğuşu” mozaiği, tam da deniz köpüğünden doğan Venüs’ün bir deniz kabuğunun içinde, Kıbrıs’ta sahile çıktığı o anı bize anlatıyor. Mermer gibi muhteşem vücudunu, tesera adını verdiğimiz minicik mozaik taşlarıyla çok büyük bir ustalıkla ortaya çıkaran meşhur Samosatalı Zozimos, bu mozaikte yeryüzünde şu anda eşi bulunmayan iki özelliği de bize armağan etmiş. Birincisi dünya müzelerinde bilinen ilk imzalı mozaik olan işte bu çalışma Samosatalı Zozimos Usta’nın imzasını gururla yüzyıllardır taşıyor. (Ustanın ikinci imzalı mozaiği de bizim müzemizde. Onu da bir sonraki yazımda sizlerle tanıştırayım.) İkincisi Zozimos Usta Venüs’ün balık etli mi yoksa incecik mi resmedilmesine karar verememiş olacak ki mozaiğin sağından soluna doğru yürürken Venüsümüz şekil değiştiriyor. Önce balık etli, bembeyaz körpe vücutlu bir genç kızken, en sola kadar yürüyüp baktığınızda, incecik, körpecik zarif ve dünyalar güzeli bir genç kız oluveriyor. Bu çok hayranlık verici özellik, birçok ülkeden sanatseverin müzemize akın akın gelmesine sebep oluyor.
Roma İmparatorluğunun, o dönemdeki en önemli, en zengin dört kentinden biri olan Zeugma antik kentinden çıkarılarak muhteşem Zeugma Müzemizde sergilenen bu eşsiz eserle hiç vakit kaybetmeden tanışın derim.
Mozaiğimizi gördüğünüzde kenar süslemeleri için kullanılan bezemelerin de üç boyutlu olduğunu hayranlıkla fark edeceksiniz.
Venüs’ün deniz kabuğu tahtında müthiş bir zarafetle otururken, sağında ıstakoz taçlı genç triton, solunda yine ıstakoz taçlı, sakallı yaşlı tritonun, bronz ve güçlü adaleli vücutlarıyla, onu nasıl özenle taşıdığını göreceksiniz. Mozaiğin üstündeki "Samosatalı Zosimos yaptı(rdı)” imzasını ve Venüs’ü taşıyan tritonlarımızın adları olan Aphros (Köpük) ve Bythos (Derin Deniz)u görüp, hafifçe gülümseyecek ve bir ilki yaşamanın keyfini çıkaracaksınız. Belki neden genç ve yaşlı temaların aynı mozaikte kullanıldığı metaforunu sorgulayacaksınız.
Bu mozaiğin çıkarıldığı odanın penceresi evin sığ havuzunun bulunduğu avluya baktığı için, mozaiğimizin özel sipariş olup olmadığını merak edeceksiniz. Roma dönemi generallerinin yaşadığı dönemdeki ihtişamı hayal edeceksiniz. Bütün bunları sadece minicik taşlara hayat vererek büyülü bir dokunuşla yaşatan Zozimos Usta’yı da saygıyla anacaksınız…