Zihnimize Kazınmış Başkaca Bilinçler!

YAYINLAMA: 30 Ocak 2023 / 21.14 | GÜNCELLEME: 30 Ocak 2023 / 21.14

Çoğunlukla isteğimiz dışında dönüp dolaşıp aynı şeyleri konuşuyor ve sanal gündemlere takılıp boğuluyoruz. Elbette ki bunun bizi sıkan, monotonlaştıran, unutkanlaştıran ve sıradanlaştıran gidişat olduğunu biliyoruz. Basında, edebiyatta, sanatta; politik ve de entelektüel sohbetlerin içeriğinin de aynı hikâyelerden olması tesadüf kabul edilebilir mi?

 Gökyüzünün uçurumlarından yıldızlar bebekçe kayarken; bireyler, toplumlar ve de topluluklar aynı gündemden çıkamıyor veya yeni farklı tartışma süreçlerine dâhil olamıyorsa, burada başkaca şeyleri de sorgulamak gerekiyor. Bu realite tıkanan, ilerlemeyen, yüzükoyun çoğalan ve sabit takılan sorunların olduğunu bize açıkça ifade etmiyor mu?

Çoğunlukla fark etmeyiz, ama içimizdeki duygu, düşünce, arzu, istek ve planlamalar kendimizin olmayandır. Çarpıtılmış ve keskin uçlarla zihnimize kazınmış başkaca bilinçlerin olduğu ihtimalini kendimize yakıştırmayız. Paradoksal ön yargımız içinde ilerlemeyi doğal sayarız. Zihinsel, duygusal, duyusal, sanatsal, sosyal ve politik birçok bilgimizin dağıtılmış ve müthiş bir kast sisteminin etkisinde olduğu gerçeği konusunda çok da özgür niyetli değilizdir.

Noam Chomsky, topluluklara ve bireylere neleri düşünecekleri seçenekler çok verilmez. Düşlerimize ve zihinsel dinamizme sürekli engeller konulduğunu ve pek çok düşünce biçiminden uzak tutulduğumuzu, düşünmemizin engellendiğini vurgular. Bunun insanların özgür, etkin, etkili ve ruhsal düşünmelerini önlemek üzere bilinçli yaratılan bir dayatma olduğundan söz eder.

Karman çorman edilen ve dağ ağırlığı altında ufalan düşünce, hayal gücümüz ve zihnimiz; artık ihtiyaçlarımızın, haklarımızın ve sorumluluklarımızın ne olduğuna dair özgürce karar verebilecek bir seçeneği kavrayamamaktadır.

Tüm bunların ışığında şöyle bir güncele göz ucuyla dokunduğumuzda, toplumun % 90'nına yakınının geçim sorunu, güvencesizlik, belirsizlik, tedirginlik, işsizlik ve emeğinin ucuzlaştığına vurgu yaptığı halde; buralardan çıkış namına kendi seçeneklerini belirleyemediğini gönül rahatlığıyla ifade edebiliriz.

Barınma, beslenme, enerji, iletişim ve ulaşım gibi temel kamusal ihtiyaçları karşılamaz hale geldik. Hatta emeğimizin, çalışmamızın, gelirimizin büyük kısmına buralara aktarmak zorunda kalmayı hiçbir zaman sorgulamadık. Bunlarla birlikte nitelikli ve kamusal olması gereken sağlık, eğitim gibi birçok alana bireyler gerçek anlamda ulaşamıyor.

Kâr, rânt, çıkar ve piyasa amaçlı olmaması gereken bu haklarımızın hangi ara bize neden satıldığının sorgusunda bile olamadık. İnsan binlerce yıldır kendisine ait olan haklarından arındırılırken, doğadan koparılırken, hayati değerlere düşman edilirken aynı paralelde düşüncesi, algıları, düşleri ve beklentileri de yoğruldu.

Çoğunlukla kendimizi bir diğerinden ayrı tuttukça ve bu düşünceyi kendimizle özdeşleştirdikçe “onsuz” yaşayamayacağımızı hissetmedikçe; hakikate, gerçeğe ve bizi özgürleştiren eşitçi değerlere çeken hayati umutlarımız hep harabeye dönecektir.

Kendi içimizdeki fakirlik, kendi içimizdeki cılızlık ve kendi içimize yuvaladığımız tükenmişlikle gerçek anlamda yüzleşebilsek; yeni birçok düşünce ve hayat tarzı ile daha çok rastlaşma şansını yakalayacağız. Öz bilinçle yoğrulmuş, öz duyguyu şaha kaldıran; kuşku, kaygı ve endişelerinden arınmış; eziciliğin kuvvetine direnen samimi düşlerimiz boy atabilir. Benliğimizde "Hamlet vari" bir arınma, yenilik ve kahramanlıkla yeniden bir diriliş yaşanabilir!

Marshall Berman'ın deyimiyle, "Demir disiplinli insanlar, mekanik tarzda programsız zihinler ve duyarlılıktan ya da iç yaşamdan uzaklık esintisi bizimki…” Tüm bu tabloya rağmen her zaman yeni insan, yer altından, kendi kuyusundan, üst sınıfın bulvarından ve kendi kapanışına son vererek çıkıp gelmiştir. Yoksa Dostoyevski'nin yeraltı insanı olmazdı.

Dostoyevski'nin yeraltı insanın deyimiyle, “belki yaşamımıza inen yumrukları reva görebiliriz, ya da kendimize eziyeti, bir böcek gibi, biri sinek gibi dünyanın gözünde çok minik bir varlık gibi simgelenmeyi bağışlayabiliriz; ama bir kenarda tutulup hiç farkına varılmamayı, her fırsatta yok sayılmayı ve önemsizleştirilmeyi” ne zamana kadar olağan karşılayabiliriz?

İnsanlar ebediyen susmak zorunda kalmadı. Dünyada nelerin olup bittiğine hep merak sardı. Sadece seyircisi olmadı gidişatın. Muzaffer, görkemli ve nefeslerimizi kesen bir şeylerin bizi beklediğini hep inandı. Ondandır ki insanın hep değiştirme yönünde belirleyici bir girişimi olmuştur.

"Yaşadığımız dünyanın tüm acılarından geçerek gelişiriz. Bu konuda adalete yer yoktur, acılardan ürkmeye ya da acıları üstünlük olarak nitelemeye gerek yoktur," diyen Kafka'ya inanarak karanlığa tutundu insan. Nietzsche'nin, "buzlarla kaplı dağlarında gönüllü olarak yaşamayı sevdi insan.

 

 Yararlanılan Kaynaklar:

Katı olan Her Şey Buharlaşıyor (Marshall Berman)

Aforizmalar (Franz Kafka)

Yer altından Notlar (Dostoyevski)

İktidarı Anlamak (Noam Chomsky)

Zihnimize Kazınmış Başkaca Bilinçler!