İnsan Doğası Kendine Emanettir!

YAYINLAMA: 15 Ağustos 2023 / 00.09 | GÜNCELLEME: 15 Ağustos 2023 / 00.09

Yüzümüz gülmüyor. Asansörde, evde, okul koridorunda selamlaşmıyoruz. Başımız ya eğik, ya da kendi içimize bakıyor; görmüyoruz giden zamanı. Bir köpeğin sadakatini, meyve ağacının nezaketini, rüzgârın samimiyetini umursamıyoruz. Bulutun yağmuru armağan edişine kapatıyoruz duyularımızı. Nedir bu bize kendi varoluşumuza yabancılaştıran şey. Başımıza konan ışığı neden dışlıyoruz? Öfkede, sinirlilik ve gerginlikte dünyanın en üstten ikinci sırasındayız. Düşünün, dünyanın en karmaşık, kaotik ve çatışmaların göbeğinde kalan Afganistan insanları bizden daha az gerginmiş.

Bu mutsuzluk tablosu sanki bir talihsizlik ya da cılız bir masal veya umursanmaz yaz yağmuruymuş gibi doğallık kazandırılmış. Kurnaz bir hiciv mi, inceden nakl edilmiş bir  algı operasyonu mu bilinmez ama mutsuzluk tam anlamlıyla insan icadı gibi.

Mutsuzluk, uğruna çaba sarf edilmesi gereken, gelip geçici ya da yaşanıp giden bir şey mi? Bu soru işaretleri elbette çok “su götürecek.” İnsanlık somutunda mutluluk denen şeyin nasıl oluştuğu veya neye tekabül ettiğine dair henüz belirgin bir şablonun ortaya çıkmadığı da malumumuz.

Toplumsal yahut birebir her tür ilişkide “sürekli hedefi” mutluluk olarak açıklarız. Ama genel olarak tedirgin, öfkeli, kaygı ve somurtkanlık içerisinde olan toplulukların sosyo ekonomik, politik ve kültürel gidişatlarının orantısız şekilde eşitsiz ve  düşüşte oldukları kesin. Bir zamanlar Lübnan’da yaşayan çoklu kültür ve inançlara sahip insanlar kendilerini güvende ve mutlu hissediyorlardı. Ama bugün dünyanın en kaotik, kaygı yüklü ve korku dolu bölgesi Lübnan...

Acaba pozitif bilim, modernleşme ve  teknolojik büyüme sırlarına hâkim olan sınıf “varolanın kötü alternatifini” allayıp pullayıp mı pazarladı? 1700'lü yılların kadın eşitlik mücadele aktivisti Mary Wollstonecfart'a göre; "kendi doğallığında her şey doğru var olmuştur ama insan, işi bozmak için bir çok icat bulur." Belki de insanın sosyalleşme ihtiyacı duymasıyla itibariyle toplumun sadece cılız bir kesimini ya da erkekleri memnun etme üzerine inşa edilmeye çalışılan model mutluluk - mutsuzluk makasını genişletmiştir.

Birçok deneyim, yeryüzüne gelmiş birçok filozof, düşünür veya sağduyusu ilerici insanlar bu duruma elbette çok kafa yormuşlar. Hayatın anlamı, değeri, gidişatı ve gerçeğinin açığa çıkarılmasına dair muazzam ve övgüye değer enerjiler harcanmıştır. Her varılan yeni ufuk, binlerce yeni soruyla karşılanmaya vesile olurken, “insanlığın can atışları” durmaksızın “ucu görünen bilinmeyene” yönelmiştir.
Ayrışmış, birbiriyle tezat, uyuşmayan görüşler çoğalmış gibi görülse de yeni fikir ötekiye mihenk taşı olmuş ve de insani değerlerin gelişimine doğru orantılı katkılar sunmuştur.

Sanattan bilime, kültürel alandan mesleki kariyere, siyasetten inanca bir şekilde mutluluğun peşine düştük ve onu satın alma kurnazlığını icat ettik değil mi? Ünlü filozof, Büyük Roma İmparatoru Marcus Aurelies, basit(sade) olanın gücü fark edilmedikçe mutluluğun hayal olduğunu belirler. Gerçi günümüzün kaygan dünyasında basitlik, sadelik o kadar  karmaşık hale getirildi ki işin içinden çıkmak güçleşiyor.

Basit olanı, ucuz ya da sıradanlıkla çoğu kez karıştırırız. Basit olan, "savaşa gerek duymayandır, kıyaslamayandır, yarışmayandır, inkâr etmeyendir, korkutmayandır, hükmetmeyendir, meydan okumayandır." Basit olanda yıkım, viranelik, hırpalama yerine yaşam vardır, yaşatma vardır.

Marcus Aurelies felsefesine göre, hayatı değerli kılan erdemler; adalet, samimiyet, dürüstlük, özveri ölçülülük gibi meziyetlerdir. Dolayısıyla seçimlerimiz bu erdemleri var eden doğal gerekçeleri beslemeli.

Aurellius; "gösterişten uzak, sade ve mütevazı bir değişim-dönüşüm huzurdur, mutluluktur, gidilmesi gereken yoldur," der. Bu yolculukta "Kaderimizi" çizdiğimizi hafızadan çıkarmamalıyız. Filozof da, "insanın doğası bir yerde kendine emanettir," der.

Aurellius, mutluluğu bir ahlakla da tanımlar. Ona göre ne kadar özgünsek de kültürlerle, kalabalıklarla, toplumlarla ve insanlarla varız; bir arada olmak zorundayız. Dolayısıyla mutluluk ahlakı evrenseldir ve evren aslında hepimizin kenti, sokağı, evidir... Yani kişisel mutluluk, kişisel özgürlük ve haklarımız toplumsallaştığı oranda devamlılık-güvence kazanabilir.

O halde der Marcus Aurelies: "Her ne yapıyorsun gösterişe kapılmadan, ince duygularını da katarak, özgürlük ve adalet bilinciyle, asaletle kusursuz.
Çünkü bu insancadır. İnsanca yapacağın en iyi şeydir...

Yoruldun mu?

Karanlık ve karamsarlıktan bıktın mı?

O halde bir mum yak. Işığa ihtiyacı olanlarla doluşacaksın!

 

 

 

Kaynaklar:

Unutma, Mutlu bir Hayat Az şeye bağlıdır (Marcus Aurelies)

Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (Mary Wollstonecraft)

2023 OECD Mutluluk verileri (teknolojioku.com)

2022 yılı Gergin Ülkeler verileri (Sözcü)

İnsan Doğası Kendine Emanettir!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *