Think out of the Cave: Mağaranın Dışına Çıkmak (2)

YAYINLAMA: 09 Ocak 2024 / 03.00 | GÜNCELLEME: 08 Ocak 2024 / 19.11

Ne acı ki kitleler Etienne De La Boétie’nın “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev”inde de belirttiği üzere genellikle bu durumun gönüllü savunucusu olma konusunda hiçbir beis görmemektedir. Diğer yandan yaşam ve özgürlük başta olmak üzere tüm tehditlere ve dayatmalara boyun eğmeden güneşin gözlerini kamaştırıcı etkisine rağmen tüm cesaretini toplayıp gerçekle yüz yüze gelebilmeli. Ödeyeceği bedelin, yaşayacağı acının korkunçluğunu göze alarak kendisinin sadece bedensel olarak değil, zihnen de esaret altına alındığının farkına varmasına karşın bu uğurda yoluna yılmadan devam edenler de var.

Tarih bunun örnekleriyle doludur: Sokrates, Bruno, Galileo ve diğerleri… Bunlardan birincisi baldıran zehrini içerek, diğeri ise canlı canlı yakılarak etkisiz hale getirilmiştir. İlerleyen yaşında canını zar zor kurtaran Galileo ise gerçeklerin üstünü kapayarak yalan ve uydurma kehanetlerinin sonsuza kadar devam edeceğini sanan engizisyon mahkemesinin zavallılarına, “Siz isteseniz de istemeseniz de dünya dönmeye devam edecek” deme cesaretini göstererek adını tarihe yazdıran büyük bir insan. Bu mübarek insanlar canları pahasına rasyonellikten ve bilimin ışığından uzak dogma ve yargıların aslında toplumu karanlığa gömmeye çalışan perdesini aralamak istedikleri için kötülüğün kurbanı olmuşlardır. Tüm bu karanlık içerisinde yaşadıklarını sananlar ise kendilerine “toplumu” korumak üzere empoze edilen değerlerle aslında kurulu düzenin ve iradeyi elde tutan muktedirlerin konforunun/ayrıcalıklarının bozulmasını istemeyenler tarafından yazılan yazgının mahkumu durumundadır. Halbuki kuklacılar tarafından biçilen esaret kostümünü çıkarmaya karar verse ve kendisine İdris Nebi’nin biçtiği hal/ilmin elbisesini giyse sadece suret yani beden olarak değil, ruhsal ve zihinsel olarak hakikata kavuşacak. (Konunun bağlamından uzaklaşacak olsak da burada bir parantez açıp İdris Nebi’nin aslında Hermes Trismegistus ‘Üç Kere Bilge’ ya da ‘Tanrı, Kral ve Bilge’ anlamına geldiğini belirtelim. Üç bilgeliğin hangi dallarda olduğu konusunu ise bir başka yazıya bırakarak parantezi burada kapatalım.)

Akla ve bilime dayalı hakikati bulanlar özgürdür. Diğerleri mi? Siz zaten biliyorsunuz…

Sonuç olarak gerek duyusal algılarımız, gerekse zihinsel faaliyetler sonunda düşüncelerimizde oluşturduğumuz ve gerçek olarak kabul ettiğimiz dünya aslında yanılsamalar ve yanlışlanabilen savlardan başka bir şey değildir. Esaret konforunun tadına doyamayanlar, gözlerini aydınlanmanın ışığından uzak tutanlar, gölgelere hapsolmak yerine somut olana dokunmaktan çekinenler, gerçeği duymak yerine kendilerine anlatılan masallara inananlar ile burunlarının aldığı pis kokuyu esans sananlar ise mağara içerisinde yaşamına devam edecektir. Önlerine konulan bir damla su, bir miktar kırıntı ve dudaklarına sürülen bir parmak balla ne hallerinden şikayet edecek cesareti bulacak ne de onları kontrol altında tutan aracılar yüzünden hakikati bulabileceklerdir. Çünkü bedeninin en üstünde konumlanan başının içerisinde kendisine beş duyu organının dördünün yanı sıra en değerli varlık olarak bahşedilen bir akıl olduğunu yok saymışlardır. En acısı da öğretilmiş çaresizliğin ve aczin içerisinde gönüllü tutsak halleri ile yaşadıklarını sanmalarının ötesinde bu durumu kendilerine reva görenlere şükredip onları “başımızdan eksik olmasın” diyerek omuzlarında taşımaya devam edeceklerdir.

Hadi son kez şunu düşünelim: Adamın mağaraya tekrar döndüğünü tasavvur edin. Karanlığa kolay kolay alışabilir mi? “Dostlarına hakikati söylese onu dinlerler mi?” (Platon, Devlet). Ben olsam ne mi yapardım? Aydınlanma yolunda mücadele eden tüm mübarek insanlar gibi mağaradaki dostlarımın gölgeler dünyasından gerçek dünyaya yönelmesi için ömrümün sonuna kadar yılmadan mücadele etmeye devam ederdim. Tıpkı şimdi olduğu gibi…

Think out of the Cave: Mağaranın Dışına Çıkmak (2)
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *