Duvarlar Arası Eğitim: Sabitlik, Kes, Kopyala, Yapıştır…

YAYINLAMA: 10 Eylül 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 09 Eylül 2024 / 16.24

Dostoyevski, insan iradesinin sürekli bir ıslaha muhtaç olduğu hükmünü sorgular. Buna kimlerin nasıl karar verdiğine ve ne fayda sağlayıp sağlamadığını soruşturur. Yazar şöyle sürdürür söyleyeceklerini: “Siz insanı önceki alışkanlıklarından vazgeçirmek, iradesini ve sağduyusunu düzenlemek istiyorsunuz. Bunu niye mecbur görüyorsunuz?” Bazı şeyleri mantık kuralı gibi kabul etsek bile, bu “insani doğaya” uygun olmayabilir. Faydalı dediğimiz “aritmetik hesabın” hepimiz için anayol olması gerekliliğine nasıl kanaat getirdik?

Müsaade buyurun benzer bilinenlere açıklama getireyim der Dostoyevski: “Nereye doğru olursa olsun” insanı kendine yol açmaya mahkûm edilmiş bir mahlûk olduğunu kabul ederim. Kim bilir, belki de sırf bu yolu açma mecburiyetinden arada başka yönlere sapma isteği duyar… İnsan yapıcıdır, yeni yollar açmayı sever, bu su götürmez bir gerçektir. Fakat bir yandan da neden her şeyi yıkmaya, her şeyi keşmekeş hale getirmeye bayılır.

Çoğunlukla gerçekleşmeyecek ideallere yönlendiriliyoruz. Olmayacak düşlere kavuşacağımız vaadiyle köleliğin keyfini çıkarmamız nasihat ediliyor. Dostoyevski’nin anlatmaya çalıştığı gibi; “sırf yağmurdan korudu diye kümese tapmamızı, şükran borcumuzu ödemek derdiyle kümesin ismini değiştirmemizi, kümesi hayatın lüksü görmemizi bekliyorlar.”

Kim bilir belki de insan ömrü boyunca tek gaye peşinde olur; hayatın izini sürme derdindedir. Açmaya uğraştığımız tıkanıklığın bizi yararlı yerlere götüreceğinin hissiyle uyur kalkarız. Ama sonuca ulaşmak hayatın kendisi değildir. Belki de hayatın yamacı, eğreltisi, dikeni, taşı, toprağı aklımızı başımıza getiriyordur. Denizi, ayı, yıldızı, papatyayı elde ettiğimizde kendisi gibi durmaz. Onlarla her gün karşılaşmak ve onlarla gülüşmek onları elde etmekten daha heyecan vericidir. Yani yıldızlara uzaktan uzağa hatta belirli belirsiz şarkılar söylemek, güzel ve yüksek şeyleri içte toplamaya yeter. Çünkü her duygu, her varlık elde edilmenin tutsaklığına direnir.

İnsan sadece kendisine, kuvvete, başarıya tapmaya alıştırıldı. Çocukluktan itibaren gözleri önündeki suiistimallere (insana, doğaya, canlılığa) sessiz kalındıkça; bireyler merhametsiz ve vicdan yoksunu, ilgisiz birliğe dönüşüyor. İyilik ve doğru övülmedikçe hakikatin itibarı sağlanmaz. Ve de yapıcı normlar düşüncede yer almadıkça aykırı (tam tersi) şeyler kışkırtılmış olur. İnsanın ıstırap üretmekten, yıkıcılık ve harap etmekten vazgeçmeyeceği gerçeğini deneyimlesek de, öğrenecek başka şey yoktur diyemeyiz. Özümüzü körleştirip, boynumuzu büken sabitlik formülüne karşı çıkış doğru yaşama alıştırır. Ezberletilen kötülüğe “dil çıkarmak” hayatı canlandırabilecek formlardandır.

Elbette geleceğin bizim çabamız ve doğru amaçlarımızla ilintili şekillendiğinin bilincindeyiz. Ancak eskimiş, yetersiz, bilimdışı ve diyalektik uyumdan yoksun etkileşimler zihinsel baskı sopası olarak sallanıyor. Başkalarıyla boy ölçüşen, savurgan, kendini hep ötekiyle tanımlayan, diğerini aşağı görme bataklığına saplanıp duruyoruz. Ve bu bataklık içten içe besleniyor. Her birey bir yerleri ile buralara itiliyor. Ailede, okulda, sokakta, toplu taşımada, sosyal medyada bu türden süreçlere teşvik ediliyoruz.

Kendi öz aklını, cesaretini, duyularını yitirten ve araştırıcı merakı seyrelten “duvarlar arası eğitim sistemi” maruz kaldığımız bu sonuçların taşıyıcı kolonu haline gelmiştir. Neden ve Niçin’in olmadığı ve de ezber ile beyne ihanet eden eğitim, eğitimsizliğin şemsiyesini tutmakta. “Biliyorsun, başardın, öğrendin” denilerek muhakeme etme ve sorunlara el atma iradesi ürkütülüyor. Günümüz eğitim sistemi ile güçlükler karşısında işi idare eden sessiz gözlemciler yapılıyoruz. Robert M.PIRSIG’ın belirlediği gibi; öğrencinin en büyük sorunu “yıllardır kafasında oluşturulan, havuç ve kırbaca dayalı köle zihniyetidir.”

Not sistemi ve üste çıkma sistemine dayalı eğitim sistemimiz (2024-2025 öğretim yılı) başlarken; öğrenciler yeniden içe kapanık ve güvensiz, mutsuz ve öfkeli, görevini tamamlayan yolculuğun arabasına binmiş olacaklar. Çünkü artık eğitim; eğitimcilerin, eğitim görenlerin, velilerin, gerçek akademik insanların görüş ve onayı alınmadan planlanıyor. Eğitimin toplumsal hayatımızla ilişkisi ötelenmiş. Eğitimde evrensel fikir, bilgi ve mavi bayraklı beyinler izole ediliyor. Özgür insanlara dönüştürme işlevi her geçen gün eğitimin içeriğinden ayıklanıyor. Taklit, kopyalama, dış etkenlerin müdahalesi ile dönüştürücü eğitim raflara kaldırılıyor.

Peki eğitim sistemi neye göre tertipleniyor? Birçok düşünüre, pedagoga göre; yaratıcı kıvılcımlardan yoksun, parçaları birleştiremeyen ve de var olanı tanımlama bilincinden uzak bir toplum inşa edilecekse, bunun en garantili aracı eğitim olarak öngörülür. Eğitim hedeflenen ekonomik sistemin ve amaçlanan sosyo-kültürel dünyanın aracı yapılmış. “Eğitime yatırım insana yatırımdır, eğitime yatırım geleceğe yatırımdır” ilkesi çoktan hasıraltı edildi. İnsanı, yaşamı, doğayı, ekolojik bütünlüğü, adaleti, eşitliği, kolektivizmi ve dayanışmayı önceleyen eğitim sayfaları her adımda koparılıyor.

Eğitim doğru bilgiye ulaşma hakkıdır. Eğitim, ışığın sızacağı aralıkları bulma alanıdır. Eğitim, şüphe ve sorgulama motivasyonun çoğaltıldığı yapımevleri olmalı. Eğitim her şeyin öğretildiği değil, işe yarar şeylerin doluştuğu ve bireyin gerçekleşeceği aktif ortamlar olmalı. Eğitim, barışçı, özgürleştirici, demokratikleştiren değerlerin akıntısında yüzmektir. Eğitim bizi bilimin, sanatın, doğanın ışığında hayata hazırlamalı.

 

 

Yararlanılan Kaynaklar ve Alıntılamalar:

Yeraltından Notlar (Dostoyevski)

Dünyanın En Yalnız Beyni (Serkan Karaismailoğlu)

Yaşama Sanatı (Alfred Adler)

Zen ve Motosiklet bakım Sanaıt( Robert M. PIRSIG)

Duvarlar Arası Eğitim: Sabitlik, Kes, Kopyala, Yapıştır…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *