DANDİNİ DANDİNİ DASTANA

Hemen hemen tüm büyüklerin, bebekleri uyusun diye söyledikleri bir ninni vardır:
Dandini dandini dastana
Danalar girmiş bostana
Kov bostancı danayı
Yemesin lahanayı
Bu ninnide bile, bostana dadanan danaları kovmak gerektiğini, bebeklerimize anlatırız. Kovmazsak, danalar bostana girer ve tüm lahanayı yer. Lahanayı korumak için eylem gerekir.
Minicik bir bebekken bile tehlikeyi yok etmek için cesurca eylem gerektiğini anlatan ninnilere rağmen neden bu kadar tepkisiz bir toplum olduğumuzu anlamakta zorluk çekiyorum. Elbette çocuklarımıza hoşgörüyü, saygıyı ve sevgiyi öğretmek gerekli, ama kolaycılık adına yanlışa yanlış demekten, bir kötülük yapanın yüzüne vurmaktan da asla vazgeçmememiz ve hatta korkmamamız lazım.
Gözümüzden bile sakındığımız güzel memleketimizdeki kayırmacılık, güçlünün haklı olduğunu iddia etme arsızlığı, hukuksuzluk, tarikat, nepotizm, siyaset, Bizans entrikaları sarmalı bizi canımızdan bezdirdi.
Kendimizi, bol gişe rekorları kıran, korku filmlerindeki mağdurlar gibi hissediyoruz. Sosyal devlet olmanın gereği olan; insanca yaşam, eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi tüm temel hizmetlerin bile inanılmaz başarısız olduğu günümüzde artık doğru giden şeyler yok denecek kadar az. Bunu anlıyorum ama neden bu kadar tepkisiz olduğumuzu çözemiyorum.
Ülkemiz yol geçen hanı gibi…Uzun yıllardır bir türlü ülkelerine dönmeyen, “Geçici sığınmacı” taklidi yapan suriyelilere ek olarak, güvenlik soruşturmaları şaibeli birçok Afgan, ülkenin büyük şehirlerinin belli semtlerinde gettolar kurmaya başladı. Yıllarca, zorluklarla, aksatmadan emeklilik günlerinin hayaliyle, devlete prim ödeyip emekli olan vatandaşların hak ettiği seviyede almaları gereken maaşları, hukuksuzca baskılanıyor. Bu yabancılara, anlamsızca ve inanılmaz imtiyazlar verilmeye devam ediyor. Hastanelerde, eğitimde, ticarette, hatta iş bulmada hep öncelikliler.
SGK’yı, haince ve ahlaksızca hortumlayan insanlar, SGK hastaneleri vasıtasıyla ülkeyi hoyratça soymaya devam ediyorlar. SGKlılara ödenecek maaşlar, bu insanların her gün çaldıkları rakamlar sebebiyle bir türlü düzeltilmiyor.
Ülke, ekonomik kaynakların alçakça peşkeş çekilmesi sebebiyle “Asgari ücret” kıskacında kıvranıyor.
“İnsanların hayatta gördükleri şey, durdukları noktaya bağlıdır” diye çok doğru bir söz vardır. Doğruları görmek için bakış açısını, aklın emrettiği yönde değiştirmek şarttır. Farklı yerleri görebilmek için, yer değiştirmek gerekir elbette ama bazı gerçekler vardır ki onları ne yaparsanız yapın görmezden gelemezsiniz.
Haksızlıklara, hırsızlıklara ses çıkarmayıp başımızı diğer tarafa çevirdiğimizde, bir süre sonra ortaya çıkan yıkıcı sonuçlara katlanmak zorunda kalırız. Bu kolaycılığın bedelini sadece biz değil, torunlarımız, çocuklarımız da öder.
Bireysel tepki, bazen, o kadar önemli ve değerlidir ki, ilerde başımıza gelecek birçok yanlışlığın bir anda önünü alabilir. Kendi doğrularımızı, önemli ya da önemsiz her terslikte, her koşula ve zorluğa rağmen savunmak da çok değerli bir duruştur.
Atatürk’e düşman, örümcek kafalıların bir türlü anlayamadıkları bir olay vardır: Ulu önder Atatürk 1930 yılında Yalova’da, köşkünü tehdit eden bir ağacı kesmemek için köşkü öteye taşımış muhteşem bir liderdir. Bugün kendini lider sanan zavallı cahillerin aksine, O, bir tek ağacın bile ne kadar büyük bir yaşamsal değeri olduğunu bilir. Daha da önemlisi, bir tek ağacı kurtararak doğaya olan saygısının hakkını teslim etmek için, koca yapıyı taşıtmanın ne kadar anlamlı bir duruş olduğunu düşünüp anlamak gerekir.
Ünlü İtalyan yönetmen Federico Fellini “Alçaklığın alışkanlık haline gelmesine izin mi vereceğiz?” diye sormuş, ne doğru bir soru, ben de soruyorum “Alçaklığın alışkanlık haline gelmesine izin verecek miyiz?”
