ARABIN ZEKERİ

YAYINLAMA: 17 Aralık 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 16 Aralık 2024 / 18.40

Senelerce Ankara’dan Mardin’e, oradan Nusaybin’e ve oradan da sınır karşısı Kamışlı’ya seyahat ettim. Kamışlı’da çok küçük bir hava alanı vardı. Oradan da, çok komik bir ücrete, Şam’a uçakla giderdim.  Dönüşte de, kimi zaman uçak olurdu, bir seferde otobüsle Şam dan Kamışlı’ya yolculuk ettim. Şam’dan Kamışlı’ya otobüsle gündüz vakti geldiğim yolda, sadece güneşte yanan çöl kumundan başka ne bir ot,  ne bir kuru  ağaç, nede bir metruk yapı bile görmedim. İnsanın alabildiğine çöl seyretmesi bile, bireyin ruh yapısını bozacağına inanmaktayım. 

Yaklaşık 700 kilometre yolu kanımca 7 saatte almıştık. Yolda bir yerde durduk. Hasakah. Biz bu yerleşime Haseki demekteyiz.

Bu köyün güneyine, zengin olmasa da, çokça petrol kuyuları kurulduğu bilinir. Çok eski bir teknoloji ile çıkarılan petrol, mevcut kuyularda, çok fazla sondaj malzemelerine ihtiyaçları vardı.  Ebu Tabat, El-Kadr, Suknah, Arak, Jihar ve Palmira gibi bölgelerde eski teknoloji ile petrol çıkartılmakta. Yedek parçadan yoksun, yeni kuyu açamadan T3 adı ile bilinen petrol sahası, kör topal  üretim yapmaktaydı. Şam’da bazı kişi ve kurumlarla bu sahaların ihtiyaçlarını temin etmek adına bu seyahatleri yapmaktaydım.

Şam şehir merkezinde Al Umawiyeen meydanına bakan tepenin üstündeki sarayda, Suriye Devlet Başkanı ESAD otururdu. Şam’ın Arap dünyasının dışında bir şehir olduğunu düşünmekteyim. ESAD’ın sarayı şehrin güney doğusunda bir tepenin üzerinde, şehre hakim bir yerdeydi.  Saraya erişilmesi sadece bir yolla mümkündü. Bu yolda çok iyi korunmaktaydı. Hava alanı şehrin doğusundaydı. Osmanlı zamanında yapılan HİCAZ  demiryolu ŞAM dan geçer. Tren istasyonu , Osmanlının bu ülkede ayakta kalan birkaç eserlerinden bir tanesidir. HİCAZ TREN istasyonu adı ile anılır. Birde şehrin tam ortasında bulunan tarihi HAMİDİYE çarşısı, bu gün bile şehrin ticaret merkezi olarak hizmet vermekte olduğu bilinir.  .

Eski ŞAM şehrinin merkezinde Emeviye Camisi, Hamidiye Çarşısı, Nur-ad şifahanesi, ve Azem Sarayı gibi bir çok eski eserler korunmaktadır. Şam’daki Emeviye Camisi enteresan bir yapıya ve tarihe sahiptir. Bu yer ARAMİLER ve ROMALILAR dönemlerinde tapınak , Bizans döneminde ise katedral olarak kullanılmış. CAMİ ye dönüştürülmesi Romalılardan sonra olmuş. Caminin ibadet ekseni dikkate alınırsa, KIBLE ekseni kayıktır. Bu Camiye bağlı bir yapı ise  NUR-AD Şifahanesi’dir.  Şifahane enteresan  bir tarihe sahiptir. Yapılışı 12 inci yüz yıla dayanır. Kimler tarafında yaptırıldığı bilinmemekle birlikte bu şifahanede hastalara müzik ve çeşmelerden akan suların sesleri ile tedavi verildiği ve iyileştirildiği bilinmekte. Bu şifahane 19 uncu yüz yıla kadar hizmet verdiği de bilinir.

Bu çifte yapı özelliğini Sivas’ın DİVRİĞİ ilçesinde de bulabilirsiniz. ULUCAMİ diye bilinen Divriği’ndeki caminin hemen yanında bir Şifahane bulunmaktadır. Yapının  ULUCAMİ olarak kullanılması Selçuklu dönemine rastlar. Yanındaki şifahanenin de aynı dönemde yapıldığı söylenir. Divriği Şifahanesinde  de  müzik ve su sesi ile hastaların tedavi edilip, iyileştirildiği bilinmektedir. Ne tesadüftür ki ULUCAMİ’nin de KIBLE ekseni kayıktır.  

ŞAM’ın eski şehir merkezinin gelişmesi de, genelde her büyük şehirlerde olduğu gibi, batıya doğru gelişmiştir.  Ancak, hava alanı olarak yapılacak düz bir arazi Şam’ın batısında olmadığı için, hava alanı şehrin doğusuna yapılmıştır.

Halkın varlıklı kesimi şehrin dış mahallesi olan QUDSİYA , bölgesinde yerleşiktir. Qutsiya bölgesi Lübnan’a on – on beş kilometre mesafede olduğundan mı neden kimse bilmez, burada özel evler vardı ki, bahçe duvarları 3 metreye kadar yüksektir. 

İşte böyle bir efsane şehir olan ŞAM,  15 Eylül 1516 ya Yavuz Sultan Selim tarafından alınmış olduğunu biliyoruz. Ve üzülerek söylemek isterim ki ülkemizin kanayan çıbanı Cemaat ve Tarikat’lar, Yavuz Sultan Selim tarafından ŞAM dan İstanbul’a taşınmıştır. 

Uzun seneler Osmanlı toprakları içinde kalan Suriye’ye, bilhassa Halep ve Şam üzerinden HİCAZ demiryolu Osmanlı tarafından yaptırılmış. Mustafa Kemal‘in de Kurmay olarak ilk askeri görevi ŞAM ile başlamıştır. Gazi Mustafa Kemal, Arapları hiç özenmemiş, onların yaşayışlarını incelemiş, bu nedenle hiç benimsememiş. Tasarladığı ülke yönetimi için en iyi yönetim tarzının LAİK, DEMOKRATİK, CUMHURİYET olmasını dilemiş ve bütün ömrünü bu konuya vakfetmiş.

Ülkemi yönetenlerin, bilhassa dış politikada, yaptıkları hataları burada saymanın bir faydası olacağına inancım yoktur. Tıpkı TUİK’in enflasyon verilerine inancım olmadığı gibi. Dış politika tecrübe ister, müspet bilim ister, ileri görüş ister, ve kıvrak zeka ister. Dışişleri, Başbakan’ın çantasını taşımak ile liyakat kazanamaz. 

Bilmem biliyor musunuz, Amerika’nın eski Ankara büyük elçisi sayın Francis Ricciardone, şimdi Kahire’de Amerikan Üniversitesi Rektörü. Neden?

Bir zamanlar Türkiye’de özel yatlarda, özel saraylarda ağırlanan, 1971 yılında kurulan BAAS Patisi üyesi, HAFIZ Esad’ın 2000 yılında vefatı sonrası Devlet Başkanı olarak seçilen Beşşar Esad, ülkesini terkedip Rusya’ya sığındı. Zaten bütün dikta rejimlerinin sonu hep böyle bitmiştir. Almanya’da Hitler, Romanya’da Devlet Başkanı Nikolay Çavuşevsku, İspanya’da Devlet Başkanı olan diktatör Francisco Franco, Irak’ta  Devlet Başkanı diktatör Saddam Hüseyin, hepsi akıbet olarak aynı sonu paylaştılar. Dileğim ülkemdeki baskı rejimi diğer ülkelerine benzemez, hani bana örnek olmasın, benden uzak olsun derler ya , bana ve ülkeme Araplardan hep zarar gelmiştir,  bu nedenle kim demişse iyi demiş, ‘ Ne ŞAM’ın Şekeri , Ne Arabın Zekeri’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

ARABIN ZEKERİ
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *