Bin bir çeşit olduğumuzdan güzeliz…

Bilmek, öğrenmek, anlamak isteyen doğal akışın dışında kalamaz. Bu serüvende sorumluluk üstlenmek ister, bir zerre olumluluk katmak için fedakârca boğuşur. Doğruyu, iyiyi, mutluluğu, özgürlüğü veya adaleti bulunduğu coğrafyanın dışında, yalnızca ötede aramak yenilgiyi peşin kabullenmektir. Unutmamak gerekiyor ki; hayat da toplumlar da durmuyor. Her saniye büyük akışkanlık ve değişimlerle söz konusu. “Değişenin yanında değişmeyenin yeri yoktur.” [1]
İnsan özü kavradıkça yerinde duramaz; yaşamı daha ince ve sık dokuyarak, ama cesaretle onu düzenleme kaygısını duyar. Aydınlık, aydınlanma öyle kendiliğinden belirli kişilere hibe edilen bir şey değildir. Emekle, özveriyle, risk alarak, görünmeyeni görerek, bilinenin ötesini hedefleyerek aydın olunur. Aydınım diyen kişinin zihninde sınırlar olmaz. Bu kişiler zihinlerini doğru kaynaklara açmışlardır; özgür düşünme isteği ve samimi hislerle dopdoluyken, dünyaya zararlı olana da itirazını koşulsuz sürdürürler.
Bilimi, üstenci olmayan bilgiyi, acıyı, neşeyi, sevgiyi, yaratıcılığı içinde taşımayan ve barış hissiyle uyanmayan ne derece aydın olabilir ki? Tüm bildiklerini tekçiliğe, soyunun ve sopunun kahramanlığına adayanın; hikâyesi eşitsizliğe dayananın ve itibarını otoriteden alanın insani algoritması yeryüzünü iyileştirmeye yetebilir mi?
“Aydın kişinin yüreği, çağdaşlarının sorunlarının çözümü içi kuyruğa girer ve bekler. Bir kimse çağının sorunlarına ne denli eğilirse, sorunlar karşısında kendisine düşen görevin bilincine ne ölçüde varırsa, o denli aydındır.” [2] Bilip de sorumluluk almak karanlığı aydınlığa evirir. “Ben bilmiyordum, anlamadım, yanlış öğrettiler, geldim, yaptım ama kötü oldu” deme lüksü hepimizin acısını, kederini, yıkımını hazırlar.
Çoğunluğumuz, farkında olmadan ve örtük biçimde de olsa hâlihazırdaki kölelik yazgısını gönüllükle kabullenmiş gibiyiz. Yeryüzünde “süren iktidarlaşmaya, prenslerin hâkimiyetine, halkların kurban edilişine” pek de ses etmiyoruz. [3] Temsil edilenle temsil eden arasındaki güç dengesizliği ve sınıflaşmada ezileni suçlayıp duruyoruz. Bunun içindir ki, yüzyıllardan bu yana elde edilmiş özgürleşme göstergeleri, demokratikleşme değerleri, sosyal haklar rezervimiz geriye doğru işliyor.
Modern çağ insanın bir diğer kopuşu ise sorunlara sırtını çevirme, içekapanış, bilmezden gelme ve başkasına havale etme. Öte yandan hiç mesuliyet kabul etmeyenler, sorumluluk alanları itibarsızlaştırma, yetersizlikle yargılama ve hiçleştirme görevi üstleniyor. Oysa insana saygı, doğaya sevgi ve varoluşun anlamı sözde değil özdedir.
Farkında mıyız? Koca kalabalığın ortasında yalnızız. Birlikte iş görmek, suskunluğu yankılatmak, duyarlıkları birleştirmek, çözümleri bütünlük içinde ele almak imkânsızlaşmış. Yalnızlaştırmayı, yalnız kalmayı kendimize dayanak yaparak ayakta kalacağımızı umuyoruz. Oysa insan kendini saldıkça dağılır, ufaldıkça etkisizleşir, bölündükçe tükenir.
Dünyada ihtiras, güç ve egemenlik peşinde olanlar, her şeyi yiyip yutma, baştan çıkarma ve alt etme tutkusuyla dolular. Toplumları bu hırsına uygun inşa etmekten vazgeçmeyeceklerdir. Her krizinin bedelini bizlere ödetmeyi doğal sayacaklar. Bunlar, özgünlüklerimizi bölük pörçük edip, kırıntılar halinde dağıtıp, ayrıştıracaklarıdır. Sosyal, kültürel, ekonomik, vicdani kayıplarımızı rutinleştirip; ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı algılarını hep devrede tutacaklardır. Böylece hümanist ve alçakgönüllü erdemler ince ince kıyılmış olacak. “Hiç durmadan çöp boşaltılan bir kuyudan temiz su çekilebilir mi?” [4]
Farklılıkları birleştirme her yerde görevimiz olmalı. Bin bir çeşit olduğumuzdan güzeliz. Öbür türlü, öteki olmadan neye yararız ki? Kendi kendine yetinme durumu doğal gerçeklikle uyuşmuyor. Bağlantı kurmak ve uzlaşma ilkesinde ısrarcı olmak kopuşu ve uyumsuzluğu yenilgiye uğratacaktır.
Bunun için ezeli, ebedi ve evrensel birikimleri özne yapmalıyız. “Kendimizi dünyanın merkezi, ait olduklarımızı da tarihin tüm kilit unsuru saymaktan kaçınalım.” [5] Bedenlerimizin ve zihinlerimizin mesafesini yakınlaştırmak ilk adımımız olmalı.
Unutmayalım: Çözümsüzlük çözüm değildir.
Kin ve nefrete tutulmadan, hiçbir kaygı ve de kuşkuya kapılmadan eşit olmayı, bütün olmayı denemek lazım. İnsanlığın geleceği için, eko sistemi koruma bilinciyle, sömürünün en aza indiği ve yüreklerin içten buluştuğu dünyada barışa tutunma zamanı. Dünya ancak kendini böylece toparlar.
Yakalım egoları, yıkalım ihtirasları: Parlasın ruhlar, gölgeden kurtulsun ışık ve anlayışın özgürlüğünde umudu taçlandıralım.
Yararlanılan Kaynak ve Alıntılamalar:
İnsanın Boyutları – İsmet Zeki Eyuboğlu[1,2]
21. Yüzyıl için 21 Ders – Y.N.Harari [5]
Kötülüğün Şeffaflığı – Jean Baudrillard [3]
Mirdad’ın Kitabı – Mikhail Naimy [4]
