Hor Görme:

YAYINLAMA: 01 Mayıs 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 30 Nisan 2025 / 13.23

Beni hor görme kardeşim. Sen altınsın ben tunç muyum? Aynı vardan var olmuşuz. Sen gümüşsün ben sac mıyım?

Sözlükler hor kelimesinin Farsça “yiyen-tüketen” anlamında olduğunu söyler. Köftehor, çiğnenmiş yiyen, horanta: yiyip içenler, hurda: yenmiş kullanılmış. Dilimizde daha çok hakir aşağılık görme anlamında kullanılır.

Yemek, tüketmek…. Yediği ile öğünmek, ortaya bir zembil pislik çıkartmak… Manasız bakarsan hayattaki döngü bu. Bir manası olmalı denirse o manayı kendimizin vermeden başka çare yok. Herkes kendi mana denizinde hayat bulur.

Elinde kazma kürek olanın gözünü altın bilezik, gümüş kemer, pırlanta yüzük kaşı kamaştırmada. Altın yüzüğü pırlanta yüzükle değiştirme gayretinde, elmas pırlantalı hepsinden ayrı bir dünyada varlığını devam ettirme gayretinde. Bu zincirin halkasından birisini çıkartsak hayat başka bir şeye evrilir. Bu döngüyü balanslı sürdürmek insan olarak sorumluluğumuz. Demirin tuncun yaptığını altın pırlanta yapamaz. Ancak işleyen demirin ışıltısı alın teri ile birleşince medeniyet ışığı olarak parlar.

Bir de bireysel dünyalarımız var. Kuruluşunda bin bir ümit ve bedel vererek ömür boyu bir arada yaşamak üzere kandırıp sözleştiğimiz, üç beş ay sonra da evde yiyici olarak gördüğümüz kadınlarımız… Veya muhtaç ettiğimiz ve yaşayabilmesi için para vererek elde ettiğimiz kadınlarımız… Buna kadın olarak da bakarız hayallerimizle süsleyerek kurduğumuz hayatımız ve gerçekler karşısındaki tutumumuz… Elde ettikten sonra karşılaştığımız duygular yaptığımız fiilin faturası. Bizi bize gösteren aynalar olarak karşımıza çıkıp yüzümüze çarpıyor. Biz ise yüzümüzün karasını silmiyor aynayı kırıyoruz. Sonra da bin bir pişmanlıkla derbeder, kendi pisliğinde boğulup giden hayatlarımız…

Erkek olarak düşünsek bir kadının evde yaptığı işleri asgari ücret üzerinden hesaplasak; çocuk bakıcısı, ev temizleyicisi, aşçı, ütücü… en az dört maaş vermemiz gerek. Halbuki o bir tebessüm ile iki tatlı söz karşılığında soframıza neşe, evimize bereket katıyor. Biz neler yapıyoruz erkekler olarak birbirimizi aldatmak, hayatı çekilmez kılmak için birbirimizi yemekten başka ne yapıyoruz Allah aşkına hiç düşündük mü?

Dede Korkut Hikayelerinden Dirse Han Oğlu Boğaç Han’da geçer “Bayındır Han, günlerden bir gün yine toy vermiş. Hanlık otağını AK Meydan’a diktirmiş. Önüne ala savanlardan gölgelikler çektirmiş. İçini ipek halılarla döşetmiş. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuş. Ak otağ ile kızıl otağın içini dışını bir güzel donattırmış. Her tarafını pırıl pırıl ettirmiş. Kara otağın içine dışına ise bir süpürge bile vurdurmamış. Her yeri çer çöp, toz toprak içinde bıraktırmış. İş güç bitince de hizmetkârlarına emir vermiş: “Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa buyur edin. Döşeklerini kalın atın. Yemeklerini yağlı yerinden çıkarın. Beylerimi ağırlıklarınca ağırlayın. Oğlu kızı olmayanı ise getirip kara otağa indirin. Altına kara keçe serin. Önüne kara koyun yahnisinden koyun. Yerse yesin. Yemezse kalksın gitsin. Oğlu kızı olmayanı Allah hor görmüştür, biz de hor görürüz!” demiş… Hikâye uzar gider. Ama ne anlatır?

Döneminde boylar halinde yaşayan Türklerde boyun devamının erkek evlat tarafından sürdürüldüğü, ancak bu erkeklerin birbiriyle mücadelesinden boyun büyük zarar gördüğü, boy anasının kırk ince belli kız ile doğadan topladığı kanını kattığı sevgi çiçeklerini sütüne kararak yaralı oğluna merhem olduğu yazar. Bayındır Han’ın hanlık otağı meydanda olduğu müddetçe doğa ananın çiçekleri olan çocuklarımızın birbirini öldüreceği ancak sevgi ile açan kızlarımızın bu kıyıma son vereceği anlaşılmıyor mu hikâyeden?

Başka Dede Korkut Hikayelerinden Bamsı Beyrek’in esir düşmesi ile Banu Çiçek’in onu kurtarması konu edinilerek, erkekliğin cinsiyet işi olmayıp yürek işi olduğu vurgulanır. Deli Dumrul’da ise ona can veren eşi…

Biz erkekler olarak yediğimiz içtiğimiz, oturduğumuz muhit, kullandığımız araba ve kıyafetle egomuzu şişirip karşımızdakini hor görerek tatmin olduk diyelim. Bunun hangisini biz yaptık? Hepsinin altında insanlık tarihine mal olmuş bin bir emek. Haydi biz yaptık diyelim. Ya bizi yaradanı? Karnında büyütüp ölünceye dek ardımızdan gıpta ile bakıp sevinç göz yaşı döken analarımız… Hepsi ana kimliğindeki yarımız, yarınımız kadın değil mi; onu nasıl hor görürüz? Onu hor gören hangi düşünce? Sevdiğimiz kadın birinin kızı, birinin bacısı, birinin sevgilisi olan kadını? O biri ya sensin ya ben. Neden hor görürüz birbirimizi? Hiç bu duygunun kaynağının ne olduğu ile yüzleşebildik mi? Kendi ürettiği ile yüzleşmeden, kendi yediğini yemeden bu horluğun gitmeyeceğini düşünüyorum.

Siz kendinizi değiştirmezseniz Allah sizi toplu olarak değiştirmez der kutsal kitabımız. Yani kurtarıcı biziz. Sığınağımız sabır kalesinde sevgi silahımızla göğüslemek gelen her şeyi. Yeter ki günahımızın farkına varalım. O gücü içimizde hazır bulacağız.

Saygılarımla, 25.04.2025

Hor Görme:
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *