BUGÜN 1 MAYIS: İŞÇİNİN VE EMEKÇİNİN BAYRAMI

1 Mayıs, tüm dünyada işçilerin ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanan özel bir gün. Emeğin, alın terinin ve iş gücünün en yüce değer olduğu, bugünde yüksek sesle haykırılır ve duymak istemeyen kulaklara ulaşmaya çalışılır.
Bugünün kökeni çok hüzünlü bir öyküye dayanıyor: Dünyanın birçok coğrafyasında olduğu gibi, ABD’de de 19. yüzyılın sonlarında işçiler, günde 12-16 saat çalıştırılıyor, oldukça kötü koşullarda yaşamlarını sürdürmeye zorlanıyor ve haykırışları görmezden geliniyordu. Dayatılan bu insanlık dışı koşullara isyan eden işçiler, ABD’de özellikle 8 saatlik iş günü talebiyle 1 Mayıs 1886’da kitlesel grevlere başladılar. Irklar arası kardeşlik ve dayanışmanın gurur verecek boyutta yaşandığı bu mitinglerde yaklaşık bir milyon siyah ve beyaz işçi yer almıştı.
Toplu başkaldırı 1 Mayıs'tan sonra da sürdü. O dönemde Louisville'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, kolkola ve omuz omuza sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Önyargı duvarını yıkan bu birliktelikten doğan güç bazı odakların hoşuna gitmedi elbette.
3 Mayıs'ta Cyrus Hall McCormick ‘e ait tarım makineleri üretimi yapan fabrika işten çıkarılan ve greve katılan işçiler de miting yapıyorlardı. Miting sona ermek üzereyken McCormick, grev kırıcılarını başkaldırı yapan işçilerin arasına yollamak için, fabrika paydos düdüğünü erken çaldırdı. Grev kırıcılar ve grevdeki işçilerin karşı karşıya kaldıkları anda polis işçilere ateş etti ve dört işçi öldü, onlarca işçi yaralandı. Bu olay bardağı taşıran son damla oldu.
Chicago'da bu protestoların sürdüğü 4 Mayıs günü, Louisville, Kentucky'de Haymarket Meydanı'nda altı binden fazla kişiye ulaşan siyah ve beyaz işçilerin katılımıyla barışçıl bir miting düzenlendi. Miting; dağılmaya yakın, nereden geldiği belli olmayan ve kürsünün tam önüne düşen bir bombayla kana bulandı. Patlayan bombayla yedi polis öldü, altmış dokuz kişi yaralandı. Yüzlerce işçi tutuklandı, asılsız ve mesnetsiz ithamlarla yargılandılar. Tutuklanan işçiler arasından sekiz işçi günah keçisi olarak seçildi. İçlerinde en genci olan Lois Lingg idamından bir gün önce intihar etti. Dört işçi, delil yetersizliğine rağmen idam edildi ancak bu olay işçilerin örgütlenme hakkının bastırılmasının sembolik ve ağır bedel ödenmiş bir öyküsü olarak tarihte yerini aldı.
Tüm bu üzüntü veren olaylardan 3 yıl sonra, 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kutlanmasına karar verildi.
1 Mayıs, sadece bir kutlama değil; eşitlik, adalet, insanca yaşam ve çağdaş çalışma koşulları için verilen çabanın da simgesi oldu. Tüm emekçilerin birlik ve dayanışma içinde hareket etmesinin önemini anlattı.
1 Mayıs, emeğe saygı duymayla, toplumsal dayanışmayla, hak arayışının gereğiyle ve örgütlenme gücüyle ilgili tarihsel farkındalığının yaratıldığı gün olarak hafızlara kazındı.
1 Mayıs, İşçi ve Emekçi Bayramı, dünya genelinde işçilerin haklarını, emeğin değerini ve toplumsal dayanışmayı simgeleyen önemli bir gün ancak biz ülkemizde bu koşulların neresindeyiz diye baktığımızda durum belki 1886’lardan daha vahim.
Türkiye'de işçi ve emekçi hakları, yasal düzenlemelere rağmen uygulamada ciddi sorunlarla karşı karşıya. 2025 yılı itibarıyla her yüz kişiden 85’i sendikasız ve geriye kalan 15 işçinin sendikasının da ne kadar işçiden yana olduğu tartışılır seviyede. Özel sektörde durum daha korkunç. Özel sektörde sendika şemsiyesi altında çalışan işçi yüzdesi sadece %7. 2025 Ocak ayı itibarıyla Türkiye'de toplam 16 milyon 864 bin 733 işçiden sadece 2 milyon 524 bin 547'si sendikalara üye. İş sağlığı ve güvenliği ihlalleri inanılmaz boyutlarda. Uluslararası raporlarda Türkiye, işçi hakları açısından çok olumsuz bir konumda ve ne yazık ki Türkiye’de insan yaşamının değeri sıfıra yakın. 2024 yılında yaklaşık 1900 işçi iş kazaları sonucu hayatını kaybetmiş. Bu rakam elbette sadece resmi kayıtlara yansıyabilen bir sonucu ifade ediyor. 2025 Nisan ayında ise sadece bir ay içinde çok sayıda çocuk ve genç işçi yaşamını yitirmiş ya da ağır şekilde yaralanmış. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu'nun (ITUC) 2024 Küresel Haklar Endeksi'ne göre Türkiye, işçi hakları açısından dünyanın en kötü 10 ülkesi arasında yer alıyor. Avrupa Birliği'nin 2024 Türkiye raporunda da insan hakları ve temel haklar konusunda ciddi endişeler dile getiriliyor.
Bu sonuca asla şaşırmamak gerekiyor. Türkiye’nin 2025 Bakanlar Kurulu’nda tüm bunlardan sorumlu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nda bir sergideki fotoğrafları izlemekle, partili Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafına el sallamakla yetiniyor. Now TV ana haber spikeri Selçuk Tepeli bu davranışı çok ilginç bularak “Bienal performansı” olarak değerlendiriyor.
Aslında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın hakkını yemeyelim. Kendisi, o romantik sesiyle, saray adı verilen binada açılan Millet Kütüphanesi sergisinde “Emekçilerin ne zor şartlar altında üretime destek verdiklerini bu sergimiz rahatlıkla gösteriyor” derken bir de sendikacılarla futbol maçı yaptı. Sendikacılar da “Sayın bakanla rakip olmaktansa aynı takımda olmak çok güzel bir şey “diye taraflarını belli ettiler.
Eh böyle başa böyle traş. Tek çözüm kaçınılmaz bir erken seçimle kaderimizi yeniden Cumhuriyet ayarlarına çekmek olacak.
