DOĞUM ORANI

Her yeni bir güne bin ümitle uyanmaktayım. Hani diyeceksiniz ülkede ne gençlerde ümit ne orta yaştaki yurdum insanında umut, ne de yaşlı kesim vatandaşların gözlerinde fer bulunmamakta. Nedenini araştırmak gerekir. Belki yeni nesil genç nüfusun ülkeyi ilk fırsatta terk etme düşüncelerinden olsa gerek, ülkede yaşayan büyük çoğunluktaki her kesimden insanın hayattan beklentisi kalmamış olduğunu görmekteyim. Siz de fark ediyor musunuz, genç nesil umutsuz, orta yaşlı havlu atmış hayata, yaşlı kesim ise sadece sağlıkta bir savaş vermekte. Hani her şey düzgün gidiyor da bir tek sağlık ta mı problem var diyeceksiniz. HAYIR.
Esas problem yeteneksiz insanlara kritik yerlerde görev verilerek, onların 5 Tepe’den kumanda edilmesi, ülkemizin çivisini oynatmakta. Düşünün bir kere, bebek ölümlerini organize eden bir şebekenin eylemleri sırasında, İl Sağlık Müdürü olan zat, şimdi Sağlık Bakanı olursa, ülkedeki en önemli konu olan insan sağlığını hiçe sayan bir ülke yönetimine sahip olduğumuz anlaşılır. Belki bu yönetime, ana hedef olarak ülkenin parçalanması üzerine bir senaryo verilmiş, mesela SEVR hesabı olsa gerek, tarih 4 Temmuz 2001, ne dersiniz? Yer de Pennsylvania olabilir mi?
Ülkemin problemlerini yaratanların, bu problemlere çözüm üretebileceklerine inanıyor musunuz? Bence inanmadığınız yüzünüzden belli. Problemleri üretenler, çözüm yaratamazlar, çünkü problemin kaynağı kendileri olduğundan, çözümü bulmaları, karanlıkta yol aramaya benzer. Bu nedenle çözümün mutlaka bir alternatifte aranması gerekir.
Ülkeyi yönetenler, nüfusumuzun erimeye başlamış olduğunu ve ihtiyar nüfusun hızla artmakta olduğunu yeni fark ettiler. Geçtiğimiz birkaç senedir tekrar ederek söylediğimiz sözleri şimdi dile getirmeye başladı hazret. Ülkenin nüfus artışı 1.48 olarak dile getirenler, bir zaman 3 çocuk isterim diye konuşmaktaydı.
Çocuk yapmanın belirli birçok kilometre taşları vardır. İlki ve en önemlisi, mutlu bir çift olması gerekir. Yoksa çocuğun sağlıklı yaşamı olması kumar gibi şansa bağlıdır. Evli çiftin gelecek için hedefleri olması gerekir. Hedefsiz bir ailede çocuğun meydana gelmesi de bir şanstır. Bunlardan daha önemlisi meydana gelecek olan çocuğa hangi geleceği verebileceğinizi bilmeniz gerekir. Kendi geleceklerinden emin olmayan kadın ve erkek çocuklarının geleceğini planlaması imkansızdır.
Genç nesle çocuk yapmalarını öğütlemek için onlara nurlu ufuklar vaat etmeniz değil, iyi bir gelecek vermeniz gerekir. Belki sizin çocuklarınızı da birileri alıp Yurt dışına gönderip okutabilirler, ama her vatandaşın bu gibi yakın tanıdıkları olmayabilir. Zaten de yoktur. Çocuklarınızı birileri alıp yurt dışına gönderip okutuyorsa, mutlaka bir çıkar vardır bu işin içinde. Yoksa benim kara kaşım, tatlı dilim için benim çocuklarımı alıp, yurt dışına neden göndersinler?
Cumhuriyet tarihimizin en güzel kazanımlarımız, kendi kendine yeter bir ülke olmak olsa gerek. Tarımı, hayvancılığı, üretim tesisleri, sanayisi, iç ve dış ticareti ile yeterin üzerinde bir üretim yaparak dış satım ile yatırımlarını daha verimli yönetmek, bir ülkenin en büyük hedefi olsa gerek.
Bilmem hatırlar mısınız, Nisan 1982 yılında İngiltere’nin Başbakanı bir kadındı, Margaret Thatcher ve Arjantin’le FALKLAND adaları konusunda meydana gelen 6 hafta süren savaş sonunda İngiltere, adaları geri aldı. Bu süreç içinde İngiltere borsasında hisse senetlerinde veya dış ülkelerle olan temaslarında İngiltere’nin hiçbir olumsuzluk yaşanmadığına şahit olduk. Bu bir önemli olaydır, sağlam ekonomiye sahip ülkelerde, ülke içinde veya dışında herhangi bir olumsuzluk yaşansa, bu konu, ülke ekonomisine etkisi olmaz.
Ancak kırılgan bir ekonomide, gece don olsa, ertesi sabah ülke ekonomisi etkilenir. En bariz örneğini kendi ülkemizde yaşadık ve yaşamaktayız. Bir mega kentin Belediye Başkanlığı seçiminde, iktidarın birçok cemaatleri beslendiği belediye başkanlığı, bir başka siyasal partinin kontrolüne geçince, Belediye Başkanına yönelik başlatılan, kanıtsız suçlamalarla göz altına alınması, ülkemizin ekonomisini kökten sarsmış ve döviz rezervlerinden 57 milyar doların kaybolmasına neden olmuştur.
Aslında dad etmemekteyim, haykırmaktayım, tıpkı Sultan Abdülhamit’in istibdat yönetimi döneminde isyan eden Tevfik Fikret in ‘SİS’ şiirindeki sözleri misali;
‘Sarmış Yine Âfâkını Bir Dûd-ı Munannid,
Bir Zulmet-i Beyza ki Peyapey Mütezayid,
Ve devam ederek der ki!
‘Lakin Sana Layık Bu Derin Sütre-i Muzlim,
Layık Bu Tesettür Sana, Ey Sahn-ı Mezalim ‘
Bir başka cümlesi gelir aklıma Tevfik Fikret’in ‘Sen Zanneder misin ki Benim Hep Elemlerim, Heyhat , Ben Nevaib-i Eyyamı İnlerim, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
