Hayat ve Yaşam Kavramları Üzerine

"Hayat" ve "yaşam" kelimeleri günlük dilde sıkça birbirinin yerine kullanılsa da, felsefi, biyolojik ve kültürel bağlamlarda farklı anlam katmanları taşırlar. Bu iki kavram, insanın varoluşunu, dünyayla ilişkisini ve kendi içsel yolculuğunu anlamlandırmasında temel araçlardan biridir.
Hayat: Arapça kökenli bir kelimedir. “Hayy” kökünden türemiştir ve “canlılık, diri olma” anlamı taşır. İslam düşüncesinde "Hayy", aynı zamanda Allah’ın sıfatlarından biridir ve "diri olan, hayat veren" anlamına gelir. Bu bağlamda biz hayatın içindeyiz ama farkındalık duygusu gelişip tanımlama olmadığında hayatın ve kendimizin ne ve niçin olduğu anlaşılmaz.
Ünlü Fransız filozof René Descartes’in ‘düşünüyorum öyleyse varım’ ifadesi düşünmenin varlığın en belirgin kanıtı olduğunu vurgular. Yani, bir insanın düşünebilmesi, onun var olduğunu gösterir. Düşüncemiz sonucu verdiğimiz mana ile hayatta var olur ve bireysel yaşama başlarız.
Yaşam: Türkçe kökenli bir sözcüktür. “Yaşamak” fiilinden türetilmiştir. Bireyin varoluş sürecine, deneyimlerine, duygularına dayalı bir özel alandır. Yaşam, hayatın insani yorumudur; duygu ve bilinç süzgecinden geçmiş tecrübe hâlidir
Hayat, organizmaların canlılık özelliğini ifade eder. Hücrelerin çoğalması, metabolizma, hareket, adaptasyon gibi süreçler hayatın göstergeleridir. Bu anlamda hayat, fiziksel ve kimyasal süreçlerle tanımlanabilen sonsuz döngüdür. Bedenlerimiz bu döngünün görünen, izlenebilen göstergeleridir.
Yaşam ise bu biyolojik varlığın bilinçle anlam ve değer kazandığı süreçtir. Sadece yaşamakla kalmayıp, yaşadığının farkına varmak, anılar, acılar, sevinçler ve bilinçle birlikte gelişen bir akış içerir. İnsan bunlarla yoğrularak hayatı anlar ve yaşamın kıymetini kavrayıp, hayatına anlam yükler.
Bu bağlamda yaşam, içinde olduğumuz hayatı ruh ve beden olarak tanımlayıp korkularımızdan kurtulmak, istek ve arzularımıza ulaşmak için mücadele edip bedel ödediğimizce idrak ettiğimizdir. Bu idraki bir üst seviyeye taşıyıp adlandırmak da bize kalmış bir durum.
Hayat, genel ve evrensel bir düzlemde tüm canlılara ortak olan varlık hâlidir. Hayvanlar da hayat sürer; bitkiler de... Ancak bu hayatın farkında olmazlar.
Yaşam, insana özgü bir farkındalık içerir. Martin Heidegger insanı "varlığın farkında olan varlık" olarak tanımlar.
Bu bağlamda hayat, bu farkındalıkla anlam kazanarak yaşamımıza alan açar. Bu alanda derinleşen insan varlıkta kendini tanır. Böylelikle hayat yaşama dönüşerek var olup değer kazanır.
Tüm varlık sürekli bir değişim ve dönüşüm içindedir. Bu döngü, bilinçle donanmış insan varlığında zirveye ulaşır.
Ne var ki insan, bu tamamlanışı fark etmek yerine, kendini aslında bir yanılsama olan bireysel kalıplarla tanımlar; özünü unutur, gölgesine sarılır. Oysa özü, çoktan yaşamla bütünleşmiş sonsuz bir hayat taşımaktadır ve özü özünü, aslını aramaktadır.
Bu bağlamda yaşamak nefes almak, nefes olmaktır. Nefesin içine dolup varlığa hayat bahşetmektir. Varlığa bir gözle bakarak kutsal emanet olarak kabul edip sevip saymak ve yaşayıp yaşatmaktır. Ahenkle dans etmektir.
Yaşamak sevmektir, sevmek ise yaşamak. Işıl ışıl gözlerle pırıl pırıl yüzlere bakmaktır. Bir tebessümle gül yüzlerde gül açtırmak, gül koklamak, sevinç nidaları ile varlığa huzur ve güven katmaktır. Kısaca şükre gelmektir.
İnsanoğlu, bireysel kimliğin geçici, ölümü ve yaşamın safhalarını gösteren bir perde olduğunun farkına vardığında hayatın ebedi olduğunun idrakine geldiğinde sonsuz yaşama karışacaktır.
Tasavvufta hayat, ilahi bir sırdır. “Hayy” olan Allah’tan gelen bir tecellidir. İnsan da Allah’ın sırrıdır ve gizli hazinesidir buyurulmuştur. Her canlıda, hatta her varlıkta bu hayat nuru (yaşam enerjisi) vardır.
Yaşam, bu ilahi hayatı idrak etme, onunla bir olma sürecidir. Bir sûfî için yaşam, Allah’ı tanıma, "marifet" yolunda yürümektir.
Bir hedonist için yiyip içip eğlenmektir. Bir idealist için ise davası uğruna yaşamından vaz geçmektir.
Bunlar bize, yaşamın farklı safhalarının olduğunu ve birbirine anlam katarak farklılık ve farkındalıkla zenginliğini göstermekte.
Günümüzde "yaşam kalitesi", "yaşam tarzı", "yaşam koçu" gibi kavramlar, bireyin iyi, anlamlı ve tatmin edici bir hayat sürmesini merkeze alır. Bu tür bireyci yaklaşımlar kimi zaman gelişim vaat etse de, insanı daha çok tüketen ve yalnızlaştıran yapılara dönüşebilmektedir.
Özün özü: hayat verdiğimiz manadır. Bu Allah’ın her şeyi ‘yok’tan var etmesi ve ‘ol’ demesi ile olmasıdır ayetine uygun düşmektedir.
Yani hayat oluş ve bozuluşla süregiden bir devinimdir. Hayatı var eden, hayatın yaratıcısı hayatın kendisinden ayrı değildir. Bireysel algılayan olarak duyduğumuz ses kendi sesimiz. Verdiğimiz tepki ve mana kendi değer yargımızdır. Hayat, hayat bahşeder. Bahşedilene yaşam olur ve ölümle var olur.
Hayat verelim hayat bulalım. Hayır söyleyelim hayır duyalım, hayır görelim hayırlı olsun, hayrette kalmayalım, hayran olalım, bayram olalım. Hayat bayram olsun.
