NEMİKA ANNEMİN ANILARI

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Nemika Annemi kaybettiğimi geçen yazımda yazmıştım. Bugün istedim ki onun komik, trajik anılarına yer vereyim. Bunların içerisinde yazmadığım, Anadolu’da yaşamak zorunda kaldıkları, tabanı toprak, duvarlarından toprak dökülen çok basit evler de var. Kars’ta biryerden bir yere giderken ata binmek zorunluluğu da... Bütün anıların içerisine Anadolu insanının misafir perverliği, kadirşinaslığını da eklemek gerek... Bu anılardan birisi, Kars’da dünyaya gelen Mazhar’a hediye olarak bir inek getirilmesi... Amaç, bebeğin taze süt içmesini garanti etmek...
Terkos Gölü civarındaki Balaban’da görev yaparken hoş anıları var. İşte bunlardan birisi... Gölün civarındaki cennet köşelerden birinde tüm aile piknik yapmaktadır. Tam da burada gölün sahilinde yarısı suyun içinde diğer yarısı kumların üzerinde bir kayık durmaktadır. Mazhar, gölde balık avlamak amacıyla evden çıkmadan kendine basit yöntemle bir olta hazırlamıştır. Ucunu eğdiği bir iğneye ekmek takıp, onu da misinaya bağlamıştır. Piknik alanına geldiklerinde yarısı suyun içinde duran kayığı görünce hiç endişe etmeden kayığın içine girer ve uç tarafa giderek, hazırladığı oltasını suya salar. Bu sırada annesi telaş içerisinde Mazhar’a seslenmektedir: “oğlum, in o kayıktan. Kayık, suya açılır, sen de içinde gidersin, sana ulaşamayız.” Mazhar tabii ki dinlemez, elindeki misinayı sağa sola oynatarak oltasını cazip hale getirmeye çalışır. Nemika Anne, sözüne hiç aldırmayan oğlunu mutlaka kayıktan indirmek için kayığın yanına, karada duran uç kısmına yanaşır ve seslenir: “Hadi oğlum in kayıktan, hadi...” Mazhar yine aldırmaz, yine oltasını sağa sola oynatır. İşte tam bu sırada tam dört kiloluk bir balık, oltayı yutar. Mazhar, o küçücük hali ile, balığı kayığın içine zor çeker. Nemika Anne olanları büyük bir şaşkınlıkla izlemektedir. Balık yakalanınca takdik değişir! Nemika Anne bu sefer oğluna: “oğlum devam et... Yeni ekmek tak oltana... Ben kayığı tutuyorum, devam et, yeni balıklar yakala...”
Bir başka anı Konya’nın Akşehir ilçesinden... Kayınpederim subay Şükrü Ünsal, Konya’ya tayin olmuştur. Nemika Anne’nin de tayini Konya’ya yapılmıştır. Aile Konya’da yaşamaktadır. Bir süre sonra Şükrü Baba, geçici görevle Konya’nın kazası Akşehir’e verilir. Zorunlu olarak oradaki otelde kalır. Nemika Anne ve çocuklar Akşehir’i ve gölünü merak ederler. –O yıllarda göl, bütün güzelliğiğle kıpır kıpırdır.- Şükrü Baba’nın itirazlarına rağmen hep birlikte Akşehir’e gidilir. Nemika Anne, “bak şurada bir otel varmış, geceyi orada geçirebiliriz. Biraz daha gezelim, burada geceleyelim” der. Şükrü Baba, bu karara itiraz etse de aile, geceyi Akşehir’de geçirmeye karar verirler. Akşam, hep birlikte yorgun argın otele gelirler. Sonradan anlaşılırki otelin altında konsimatrislerin çalıştığı bir bar vardır. Aile hep birlikte otele girince, lobide oturan konsimatrisler Şükrü Baba’yı görüp, çok samimi şekilde yanına gelip, koluna girdikten sonra onu götürürler! Nemika Anne ve iki kızı olayı büyük bir şaşkınlıkla izlerler. Şükrü Baba’ya konsismatrislerin el koymasına özellikle de kızları itiraz ederler! Nemika Anne’ye: “Anne, birşeyler yapsana... Bu nasıl bir iş... Ne cesaret, babamızı koluna girip götürüyorlar...” Nemika Anne’nin buradaki cevabı çok olgun ve akıllıcadır: “Kızım, babanız muhtemelen buradaki en rütbeli subay... Şimdi, birşey yaparsam, olay olur, hiç hoş olmaz... Ayrıca, konsimatrisler babanıza ne yapacak ki? Sırsı soyulacak değil ya, ayrıca babanızı yiyecek halleri de yok, gene bize kalacak...”
Yine Terkos Gölü’nden, ama bu sefer oldukça tehlikeli ve zor dakikalar yaşadıkları bir anı... Terkos Gölü’nün bekçisi Zeynel-Azize Zan ile Ünsal ailesi pek samimi olmuşlardır. Azize Hanım, Nemika Anne’ye Terkos Gölü barajının savak kısmına yakın bir yerde piknik yapma konusunda ısrarcı olur. Gerçekten de burası, doğanın pek cömert olduğu pek güzel bir yerdir... Çocuklar etrafta oynamakta, anneler piknik sofrası hazırlamaktadırlar. Terkos gölü barajı, Fransızlar tarafından yapılmış, baraj duvarları alçak, oldukça basit bir yapıdır. Baraj duvarları alçak olduğu için savak kısmına taşan göl sularının içindeki balıklar da savağa dökülmektedir.
Mazhar bir süre bu manzarayı seyreder... Savakta porsiyon olabilecek onlarca balık, su ile birlikte yavaşça nehire doğru kaymaktadır. Mazhar, Zeynel Bey’in oğlu Sıtkı’ya: “Ben savağa girip, o balıklardan birkaçını elimle tutmak istiyorum, baksana her taraf kıpır kıpır”. Sıtkı: “Sakın öyle birşey yapma! Savak, senin tatmin ettiğinden daha kaygandır, baksana akan su, her tarafın yosun tutmasına neden olmuş” der. Ama, Mazhar’ı ikna edemez....
Mazhar, savağa adımını atmasıyla hızla kayar ve kendini nehrin soğuk sularında bulur. Bir iki dakika sonra manzarayı gören ablası Saime’de kardeşini kurtarmak amacı ile savağa adım atar ve o da nehre sürüklenir. İki çocuk da suya gömülmüş, saçlarının az bir kısmı görülmektedir. Bu sırada olayları izleyen Şükrü baba suya atlayıp çocukları kurtarmak ister. Zeynel Zan onu durdurur: “Komutanım, buranın altı kayalık, siz de atlarsanız hep birlikte telef oluruz. Ben yapıyı biliyorum, ben atlıyayım, siz durun” der. Ve Zeynel Zan, bekçi kıyafeti ve tabancası belinde suya atlar. Her iki çocuğu, Mazhar ve Saime’yi kurtarır. Çocuklarının boğulmasını neredeyse film gibi izleyen Nemika Anne, olaydan sonra ağır pisikolojik travma geçirir. Ancak, İstanbul’da birkaç ay tedavi gördükten sonra kendine gelir. Bu olay, aradan 50-60 sene geçmesine rağmen halen Balaban Köyü’nde konuşulur.

NEMİKA ANNEMİN ANILARI