UZUN KIŞ GECELERİNİN VAZGEÇİLMEZ EYLENCESİ, ÇEŞİTLİ OYUNLAR
Gaziantep’te yaşarken, çocukları Merkez Anadolu Lisesine giden Hanımlarla çok güzel bir beraberliğimiz vardı. Ben, okul aile birliği başkanı idim, okula gelir getirmek için çok değerli etkinliklerde bulunurduk. Bir taraftan yiyecek üretir satar, diğer taraftan evde kullanılacak ve mağazada satılmayan peçiç, yoğurt süzmek için torba, ve benzeri tekstil ürünleri dikerdik. Bu arada ne faaliyet yapacaksak karnımız acıktığında ziyafet niteliğinde yiyecek yemeği ihmal etmez ve eğlenirdik de. Arada bir pikniğe giderdik. İşte böyle bir bulutlu bahar gününde Burç ormanlarına gitmiştik, 10 kişi kadar vardık herhalde. Yemeğimizi yedikten sonra çeşitli oyunlar oynadık, onlardan birisi de “yüzük” oyunu idi. Ben, ilk defa oynuyordum. O oyunu bize Fehime Hanım öğretti. Bu arada yazayım, Fehime Hanım, Vehbi Dinçerler’in kız kardeşidir. Oyun şöyle oynanıyor: masada oturan Hanımların her birinin tabaklarının içinde ters çevrilmiş bir kahve fincanı duruyor. Hanımlardan sadece birinin yüzüğü önündeki fincanın içine konuyor. Ebe, ters kapanmış fincanları ve hanımların yüzlerini inceleyerek hangi fincanın altında yüzük var onu buluyor. Ha bu arada tüm eller, masanın altında, yani ebe, sizin parmağınızda yüzük var mı yok mu göremiyor. Bizim oynadığımız oyunda ebe, Fehime Hanım olmuştu. Biz, kimin yüzüğünü fincanın altına koyacağımızı konuşurken, Fehime Hanım, bizden epey uzak bir yere gidip, yüzüğü saklamamızı bekledi. Hazır olduğumuzu bildirince masaya geldi, her birimizin yüzünü inceledi ve bir süre sonra kimin yüzüğünü sakladığımızı buldu. Şimdi, fotoğrafa bakarsanız bu imkansız gibi bir şey! Diyelim 7 hanım oturmuş, tabaklarında kapalı birer fincan duruyor, elleri masanın altında ve ebe, onların yüz ifadelerini inceleyerek kimin yüzüğünün saklandığını buluyor. Bu oyunun mutlaka bir püf noktası var. Çok ısrar ettik, Fehime Hanım bize, püf noktasını, yüzüğü nasıl bulduğunu anlatmadı.
Oyunlar, geçmişin televizyonsuz dünyasında en büyük eğlence kaynakları. Çok da çeşidi var, kimilerini fiziksel haraketlerle birlikte çocuklar oynarken, kimilerini bir enstrüman vasıtası ile büyükler oynuyor. Ama, incelerseniz, herkese göre birden fazla oyun çeşidi var. Ha bu arada, yerli esnaf da oyunların oynanabilmesi için enstrüman imal ediyor. Konu çok geniş, benim üzerinde durmak istediğim, oyunların aslında geçmişete yaşanan festivallerden, bayramlardan, yortulardan bize miras olarak kaldığı konusu.
Bu aralar Metin And’ın kitaplarını okuyorum. Bu kitaplar: “Oyun ve Bügü”; “Dionisos ve Anadolu Köylüsü”. Bu kitaplarda ne güzel şeyler yazmış: Anadolu köylüsü yüzyıllardır, aynı göğü, aynı manzarayı, aynı kuşları, yemişleri, ekinleri, toprağı paylaştığı geçmişdeki atalarıyla pek sıkı fıkı olmuş. Evini, eski uygarlıkların tapınak taşlarıyla yaparken onlardan kalan kırık sağlam ne varsa kullanmış. Çeşitli yüzlerdeki tanrılarını yadırgamadan, eski uygarlıklardan kendine kalan sunak taşını malı gibi kullanmış, taş tekneyi değerlendirip öteberisini koymuş. Bu arada onlardan kalan inançları, ritüelleri, yiyecekleri, görenekleri de sürdürmeyi unutmamış. Gerçekten de öyle değil mi? Şimdi ahalisi kalmayan köylerde antik çağdan kalmış çeşitli taş yontular kullanılmaz mı? Sütun başları sehpa olurken, taş sunaklar bazan çamaşır sermek için bir alan, bazan da güneşte kuutulmak istenen sebzelerin serildiği bir platformdur. İşte oyunlar da bu kültürün bir parçasıdır. Çoğu şimdi sadece kitap sayfalarında kalsada 60 yaşının üzerindekiler tarafından bilinmektedir.
Bizim 1990 lı senelerin ikinci yarısında oynadığımız yüzük onuna dönersek, Anadolu’da çok farklı şekillerde oynanmış olduğunu görürüz. Metin And, çok geniş bir çevre tarafından oynan bu oyunu tamamen ayrı bir katagoride “yüzük oyunları” olarak ele alıp, Isparta’dan,Sivas Şarkışla’dan, Çorum’dan, Harput’tan, Eğin’den, Kars’tan, Gaziantep’den, Dursunbey’den, Çankırı’dan, Burdur’dan, Kayseri’den çeşitli örnekler vermiş.
Buraya yazmadım, Antep’te oynanan çoğu oyun tesbit edilmiş ve kayıt altına alınmış. Ama eminim, tıpkı bizim oynadığımız yüzük oyununda olduğu gibi pratik yaparak oynamasını bilen yoktur. Oyunları bilen insanlar halen sağ, yaşıyorlar. İnsanlar birbirlerine sorup, oynamasını öğrenseler ne iyi olur değil mi? Fehime Hanım, yüzük oyununu bize öğretmek konusunda ne düşünür acaba?