GEÇMİŞ GELECEĞİ AYDINLATMIYORSA, KARANLIKTA YOL ALIRIZ

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Alexis de Tocqueville ne kadar doğru söylemiş, geçmişi bilmezsek günümüzü nasıl aydınlatabiliriz? İşte bu fikirden yola çıkarak Profesör  Alexan Bezciyan’ı daha önceki yazıda anlatmaya çalışmıştım. Ve hayatı konusunda yazdığı kitabından bahsetmiştim. Kitabın ismi:  Profesör H.A.Bezciyan ve Bazı Eserleri, basıldığı yer: Halep, Kolej Matbaası 1932. Hemen açıklıyayım, Merkezi Türkiye Koleji Antep’te kapandıktan sonra eğitim hayatına Halep’te devam etti. Alexan Bezciyan’ın benim yazıma konu olan kitabı oğlu Profesör Zenop Bezciyan tarafından, babasının ölümünden 20 sene sonra Merkezi Türkiye Kolej Matbaasında Halep’te yayınlandı.

 

Kitap, Ermeni harfleriyle son derece duru bir Türkçe ile yazılmış. Armen Aroyan’ın okuduğu her kelimeyi kolaylıkla anladım. Arada bir manasını bilmediğim Osmanlı Türkçesi kelimeler çıkıyordu, sözlüğe bakıyordum. Bazı kelimeleri ise sözlükte bulamadım, Ömer Asım Bey’in Gaziantep Ağzı kitabında bulunca anladım ki, bizim bugün ki dilimizde kullanmadığımız epey bir Anteplice kelime var. Bu arada hatırlatayım, Merkezi Türkiye Kolej’inin eğitim dili Türkçeydi, o nedenle Prof. Bezciyan’ın yazımda kullandığı dil mükemmel bir Türkçedir. Bu arada Prof. Bezciyan, Merkezi Türkiye Koleji’nin kurucularından biridir ve ölümüne kadar uzun seneler orada öğretim üyesi olarak çalışmıştır.

 

Kitabı okurken, 1800 lerin son çeyreğinden itibaren  Antep’te çok aktif bir ekonomik yaşam olduğunu ve New York Borsası’nda satılan ünlü şirketlerin hisse senetlerinin Antep’de de satıldığını öğrendim. 1850’lerde seyahat özgürlüğünün olmadığını, vilayetten vilayete gidenlerin Mürur Teskeresi (bir yere gitmek için gerekli olan izin belgesi) isimli bir izin belgesi almak zorunda olduklarını yine kitap sayesinde öğrendim. Bilgilendiğim bir başka konu ise 1852’den itibaren Antep’te açılan okulların sayısının kabarıklığı idi. 1860’da Anadolu’daki ilk ve en mükemmel kız okulu Antep’te bulunuyordu.

 

Bu yazı dizisini hazırlarken Gaziantep Amerikan Hastanesinde Annem’e eşlik etmek amacıyla kaldım. Orada kaldığım ilk gece ay dede hilal şeklinde, tam da eski kızlar okulu, bugün ki poliklinik binasının üzerinde bulunuyordu. Manzara güzeldi, ben de Antebi ve Antep’in billur parlaklığındaki gözyüzünü müthiş özlemişim, çok duygulandım. Üstelik Hastanenin bulunduğu yer, bir zamanların Ermeni Mahallesi... Alexan Hoca’yı düşündüm, eskiden Hastane’nin bulunduğu tepenin bir kısmı da mezarlıkmış. Hoca, muhtemelen orada gömülüdür... Alexan Hoca, 1850 lerde Robert Kolej’de; 1870 lerde Yale Üniversitesinde okumuş... Düşünün, o zamanlar Antep, küçük bir Liva... Konuşmalarına filan baktım, karakter olarak Antepliliğin tüm özelliğini taşıyan, gayet kültürlü, lisan bilen, Türkçe’ye hakim, bilim adamı...

 

Yazdıklarını nasıl yayınlamam gerektiğini uzun uzun düşündüm. Sonunda Alexan Bezciyan’ın yazdığı duru Türkçeyi size aktarmayı uygun buldum. Gerekli gördüğüm yerlerde parentez açarak izah etmeye çalıştım. Buyrun okuyun...

 

Prof. Alexan Bezciyan’nın şahsı tercüme-i hâli

50 senelik muallimlik hizmetim: Pederim okumak bilmez idiyse de  keskin hafızası var idi. Anın içün mevlûdumun (doğumumum) tarihi muayyendir (belirlidir). Çünkü merhumun bildirdiğine göre, 1837 Balıkların su içtiği günde doğmuşum. Bu ise, şaşmaz bir gün olup, Nisanın 19’una tesadüf eder.

İlk varjebedim (Ermenice dini hoca) Der Hovannes ve ilk mektebim onun hanesi (evi) idi. Mûmâ-ileyhâ (adı geçen) ile  komşu bulunduğumuzdan mı bilmem bende okumağa heves göründüğü için mi, yoksa belki daha doğrusu evde bir vızırtı eksik olsun diye mi, ancak 4-5 yaşında olduğum halde pederim beni oraya götürdü. Ve alfabe, tahta ve keragan (gramer) beni korkutmasın deyi orası bana ancak eğlence ve oyun mahalli (yeri) olacağına dair bana teminat (verilen söz) verdi. Eyi hatırımdadır ki benim gibi diğer birkaç çocuk ile beraber hanenin alt tarafında trabzon dibinde oturur idik. Sağ tarafımızda tandır; karşımızda Yeretsgin ananın (papazın karısına verilen özel isim) çıkrığı, biraz yokarda kızların nakış kergefi... Ve eşikten geçme bir çukurda da Der Baba’nın dezgahı var idi. Der Hovannes evde çok eğlenmez idi. Fakat kiliseden ve çarşıdan eve gelmesi üzerine avluda peyda olan gürültülü sesini işittiğimizde titrerdik. Şurası ma’lûm olsun ki (bilinsin ki) ol vakdın (o zamanın) çocukları ol vakdın derderlerinden (papaz)  çok korkarlar idi. Bu ilk mektebimde ne kadar kaldığımı ve nasıl okuduğumu hatırlayamaz isem de mezmur (makamla okunan Zebur suresi) okumak derecelerine az günden mükemmel yetişmiş olmalıyım ki, şakirtler (öğrenci, çırak) beni bi-huzur (huzursuz, rahatsız) ederlerdi.

İkinci mektebim, -milli okul- bunun baş hocası Kırlangıç ismiyle maruf Haruçun Kalfa olup, Aristages Varjabed ile Asvadadur Kalfa dahi muavinleriydi. Kırlangıç’ın başlıca işi, şarkı söyleyerek sesli talim etmek idi. Talim etmek: Aristages’in ki gramer ve Asvadadur Kalfa’nın ki rakam ile yazı dersi vermek olduğu halde burası ol günün en muntazam varjaranı (okulu) idi. Talebe ale (üst üzere) seviyesince küçük olup, aralarında ancak bir kaç tane iriceleri bulunur idi ve  bu da lazım idi. Çünkü Kırlangıç’ın işareti üzerine müttehim (kabahatli, suçlu görülen) zanın olunanları (zannedilenleri) derhal falakaya (ceza olarak ayak tabanlarına kalın bir sopa ile vurulması esasına dayanan bir araç) yatıracak olan bunlar idi.

Devam edecek...

GEÇMİŞ GELECEĞİ AYDINLATMIYORSA, KARANLIKTA YOL ALIRIZ