Möhim Deeel!.. Hacet Giderdü…
Bodur Dursun’un kahvehanesi o gün tıklım tıklımdı. Dışarıda hafiften çise atıştırıyor, soğuksa “Mart Dokuzu”nu inkar etmiyordu. Köy muhtarı Sarı Sülo, Analar Kanağlamasın Partisi adayı Boncuk Hürşit’in köye yapacağı ziyaretin karşılama programını bitirmiş, sıra açıklamaya gelmişti. Herkesi kendi aralarında yüksek sesle konuşur görünce onları bastırmak için “destuur!..” dercesine sesini yükseltti:
-Len gahbe dölleri susun!.. Susun len!.. Elektrik kesilir ya, tıpkı onun gibi şıp diye sesler kesildi. Muhtar Sülo devam etti:
-Bakın hele, heç hata istemeyom, deyip karşılama programını okumaya başladı:
- Len ooolum İrecep, sen adayımızı omuzleycen. Sen Kıvrık Kasım, sen de İrecebe yardım edeceen. Annaşıldı mı? Adayımız ağar gelirkene omuza almak içun herkeş yardım edecek… Tamam mı?
- Tamaaam Mıktar!.. Tamaaam!
-Ooolum Sümsük Salih, Cıngıl Haso, Camgöz Amet, Kıvrış Memo ve diger saadıçlar Boncuk Huşit adayımız uçağın kapısından görünün cek hep bir ağazdan; “- Sen bizim herşeyimizsin” deyicek anırırcasına baarceniz tamam mı? Durma yok len! Soora karışmam. Mahçup olursam herkeş kövlerden köv beğensin artıkın…
Uçak havalimanına inmiş, karşılama ekibi görevini yapmıştı. Aday Boncuk Hurşit, elini, yanaklarını öpenler bitince sıra; kısa da olsa konuşmasına gelmişti. Kemençe , davul-zurna susuturuldu. Koca havaalanında bırakın uçak uçmasını sinekler bile görünürde yoktu. Boncuk Hurşit ensesini şöyle geriye doğru kırıp, yüzünde beşüş bir gülücük oluşturduktan sonra mikrofonu kavrayıp başladı konuşmaya:
-Sevgili Saadıçlarım… Can gardaşlarım… Böğün Angara’da yaptığımız çook böyük ve möhim toplantıda bulunmanın gururu ve huzuru içinde huzurlanızdayım, dedi ama arkasını getiremedi. Belli ki bir sorunu vardı. Vekil olmadan korumalığını üstlenen “Safinaz’ın Seyfi”nin kulağına bişeyler söyledi.
Seyfi, durumun önemine binaen mikrofonu alıp açıklama yaptı: “-Len saadıçler bu kadarın yeter… Sorasını sora kövde konuşçek Hürşit Agam” deyip birlikte koşar adım bekleyen siyah otomobile bindiler. Arkalarından onlarca otomobil, midibüs, minibus… Korna sesi kulakları tırmalıyor, herkes bir an önce kent içinden çıkıp köy yoluna çıkmaları için sabırsızlanıyordu. Çünkü, ancak o zaman tabancalarıyla havaya ateş edip adayları Boncuk Hürşit’i onurlandıracak/şereflendireceklerdi. Nitekim öyle oldu. Köy yoluna sapıldığında tabancalardaki mermiler bitirilmiş, herkes bir iç güvenle köye doğru yol alırken önde giden Boncuk’u taşıyan otonun yol üzerindeki camiye saptığını ve camiye girdiğini görenler:
-Ooolum gördün mü, aday dedüğün bövle olur. Adam nemazında niyazında… Bak da gör.
-Boncuk kövümüzün cibarı… Hele bi şeçelim… Onunla gurur duyuycek.
-Ulenler, bu kövden heç yaban çıktımın ki?
Köylüler böyle düşüne dursun Boncuk’un üç-dört dakika sonra camiden çıktığını görenler bu kez şaşkınlıka, “Len bu ne çabuk nemaz kılıyo?” deyip birbirlerine sorarken Horoz Tahsin: “Len kafasızlar, Hurşit seferidir. Sadeceme farzları, onu da iki rekat kılıyor”, dedi. Oradakiler büyük bir mahcubiyetle birbirlerinin yüzüne baka kaldılar bir süre.
Sonra arabaların kontakları yeniden açtı, motorlardan sesler gelmeye başladığı sırada aday Boncuk Hurşit tam arabaya binmişti ki, köyden Sansar Abdi makam şoförünün kulağına eğilip hafiften ne sormuşsa aldığı yanıt ilginçti: “- Hurşit Agam, Angara’da keçi eti yedi. İshal oldu, onun için durup hacet giderdü,.
Sansar şaşkınlıkla arabalara doğru seslendi: “ - Saaadıçlaaar! Möhim deeel!, Möhim deeeel!.. Hacet giderdü.