Çok Bilmişliğin Labirentinden Çıkabilmek…
Kimi zaman bir uygunsuzluk/münasebetsizlik gördüğümüzde “Eski eve yeni usul mü?..” diye çokbilmişlik pozuyla sorarız. “Eski” dediğimiz; geçmişi/maziyi yaşamışlığın verdiği deneyime sığınarak böyle bir “haklılık pozisyonu” alırız kendimize aklımızla.
Tıpkı “Altılı Ganyan” oynarken hangi atın birinci geleceğini önceden az/çok tahminde hep isabetli karar vermişken; kimilerin hiç deneyimi yokken başka atlara oynama konusunda yandan akıl vermeleri durumu gibi… Ya da artık uygulaya-uygulaya gelenekselleşen bir durum varken birilerinin “ akil” pozisyonu takınıp“yeni denemelerle rol kapmaya kalkma”sıgibi…
Her neyse… İnsanın kendi aklı ile ofsayda düşmüş olmasının yarattığı mahcubiyeti/utancı hiç yaşadınız mı? İşte böyle bir durumda iken bunun üzerine bir de “eski eve yeni usul” sitem dolu söylemi gelirse…
Bizim öteden beri uygulaya geldiğimiz, daha doğrusu uygulama isteyip de ağzımıza/burnumuza bulaştırdığımız “demokrasi sevdalanmaları”mız var ya; aklımızın sınırlarını zorlamamıza karşın her seçimde sınıfta kaldığımız natürmort uygulamalar/manzaralardır hep ortada gözüken … Böylesi durumlardır bizim “sıfıra sıfır, elde var sıfır” bitmişliğimizin muhasebesi… İki bin metre koşacak yerde daha bin metreyi koşmadan yorgunluktan dili dışarıda kalıp yarışı terk etmek durumu gibi…
“Çok Partili Dönem” sonrasının demokrasi arayışlarında hep bunu yaşamadık mı? Ne koşunun öncesinde bir bilgilenme/besi rejimi yapmışız, ne de koşunun 500, 1000, ve 1500 etaplarını kaç dakika/saniyede geçmemiz gerektiğini merak edip araştırmışız.
Kendi kafamıza göre takılmış, dünya demokrasileriyle yarışa kalkmışız.
Önce “açık oy, gizli sayım…” sevdalanması…
Referandum… Ön seçim… Kısmi seçim… Ara seçim…
Darbe… Kurucu Meclis… Senato… Kanuni Esasi… Anayasa…
YÖK… ÖSS… ÖYS… KPS…
Kamutay… Sayıştay… Danıştay…
Hasılı kelâaam, yerinde saaayyy!..
Aklımızca demokrasiyi güzel ülkeme getirip yerleştirmek için çaba gösteriyoruz. Hem de nice yıllar…
*****
Hangi yöne dönsek çıkılacak yolun rotasını kendi çıkarımıza göre ayarlayıp işimize gelen limanlara uğramak… “-Yeter!.. denilen ilk başlangıçtan sonra yapılan her seçimde alanları/meydanları inleten ve özlem dolu “demokrasi!.. demokrasiii!..” söylemlerinin hep gelip seçim sisteminin labirentlerinde kaybolup gittiğini yaşamadık mı, yaşamıyor muyuz?
Seçim Yasası’nın gözle görülüp akıllarca kabullenilen onca uyumsuzluğunun düzeltilmesi istemi bir başka yarası demokrasimizin.
Peki, demokrasimizin sırıtan bir başka yönü “Tek seçici” sultasının açtığı yarayı nasıl tedavi edeceğiz?
Partilerin başına geçip “Bildiğim bildik…” havalanmalarıyla demokrasi ahkamı kesenler şöyle bir silkelenip de ayna önüne geçip kendilerine bir sorsalar:
- Herşeyi ben mi biliyorum?