Demokrasi ve Amerikan Politikası
Demokrasi, dünyadaki tüm vatandaşların devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Bunu en iyi uygulayan devletlerden birisi de Amerika’dır.
Demokrasi, ana yurdunda, Eski Yunan'daki filozoflar Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş, "ayak takımının yönetimi" gibi aşağılayıcı kavramlarla nitelendirilmiştir.
Ancak demokrasi diğer yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın kullanılan devlet sistemi haline gelmiştir.
Donald Trump’ı geçen gün canlı yayında, tartışma programında izlerken aklıma bunlar takıldı. Acaba, Eflatun ile Aristo sağ olsalardı da benimle birlikte Donald’ı izleselerdi ne düşünürlerdi, bilmeyi çok isterdim!..
Neyse, biz bugün de Amerikan seçimlerine, tartışma programına devam edelim.
Donald, tartışma bitince başarılı olamadığını anladı ve ilk iş moderatör Lesley’e ateş püskürdü. Sonra mikrofonunun bozuk olduğunu iddia etti ve hızını alamadı Hillary’i alenen tehdit etti! “Televizyonda çıkıp Bill’in seni nasıl aldattığını anlatacağım” dedi.
Bence bunu anlatmasına hiç gerek yok! Ben Antep’te yaşayan birisi olarak bunu biliyorsam, zaten bütün dünya da biliyor!
Bir de, sanki kendisi çok muteber bir metahmış gibi, rakibine belden aşağı vurmaya yelteniyor!
Yaparsa kendi kaybeder! Ama biz de bu arada Clinton ve Trump aileleri ile içli dışlı olabiliriz!..
Zannetmeyin ki Amerika’da politika temiz!
Hayır! Bizden daha beter.
Örnek vereyim.
Başvekil Adnan Menderes çok çapkın bir adamdı. Neler yaptığı da biliniyordu. Ama bunlar hiçbir zaman seçimlerde rakipleri tarafından malzeme yapılmadı.
Deniz Baykal’ın CHP’nin Genel Başkanlığı’ndan ayrılmasına neden olan skandala gelince…
Bunu kimin yaptığını öğrendik. FETÖ’cüler! Bu parlak (!) fikir nereden geldi derseniz, Amerika’dan Pensilvanya’dan geldi. Yani, bu işlerde uzman ülkeden…
Bir örnek daha…
Cumhuriyetçi George Bush’un 2004 yılında ikinci dönem seçiminde rakibi Demokrat John Kerry idi.
Kerry, Vietnam savaş gazisiydi. Amerika’da bu son derece önemlidir. Seçimleri kazanması bekleniyordu. Ama Cumhuriyetçiler, “O John Kerry, bu John Kerry değil” diye yalan söylediler, ortalığı karıştırdılar. Basın da yardımcı oldu! Halkın kafasını karıştırmaya muaffak oldular. (Daha sonra bunun yalan olduğunu ama seçim stratejisi, taktiği gereği öyle yaptıklarını itiraf ettiler!)
Seçim sonuçlarında ABD tarihinde ilk kez seçimler mahkemeye düştü. Kazanan ancak aylar sonra açıklandı. Cumhuriyetçiler abidik gubidik numarası ile kazandılar.
Yani, demem o ki, işte adaylardan da anlıyoruz, “… Yok birbirimizden farkımız, hepimiz Osmanlı Bankasıyız!..”
New York Times’ın dünkü manşeti, “Tartışma programında hayalkırıklığı yaşayan Donald saldırıya geçti” şeklindeydi.
Bakın Trump neler söylemiş.
“Bu tartışma programı onun için (Hillary) bir güzellik yarışması gibiydi. Benim de yapımcı olarak organize ettiğim bu tür yarışmalar oldu. Dünya güzeli seçilen bir kadın, yarışmadan sonra çok kilo aldığı için bütün popülaritesini kaybetti.”
Bununla güya Hillary Clinton’a saldırıyor. Hillary’nın çekimlerde görünmeyen ve büyük olan kalçasını kastediyor.
Bu adam ‘yedi bela…’ gibi!..
Seçimleri kazanmak için her yolu deneyeceğe benziyor.
Yarın devam edeceğim.
Fatih Terim ile Arda Turan
Amerika’daki seçimler Amerikan halkına ne ifade ediyorsa, bizim için de bugünlerde en önemli konu Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim’in Arda’yı Ukrayna ve İzlanda maçlarına davet edip etmeyeceği…
Bizim için de memleket meselesi bu!..
Yarın aday kadro açıklanacak; bakalım Arda çağırılacak mı?
Avrupa’da, Amerika’da olduğu gibi bizde de legal bahis şirketleri olsaydı, bu iş trilyonlar götürürdü!..
Fatih Terim, Fransa’dan döndükten sonra alınan başarısız sonuçlarla ilgili bazı oyuncuları suçladı. Bence de haklıydı.
Ancak, suçlarken, “… Bu karar ilkeseldir. Milli takım, kendini bu formayı taşıma şerefine hazır ve istekli olan her oyuncuya açıktır. Hata Türk halkına yapıldı. Özürün de halktan dilenmesi gerekir” cümlesindeki ‘şeref’ kelimesi biraz ağırdı. O cümle aynı anlamda daha ılımlı kurulabilirdi.
Zaten kurnaz Arda’da işi buradan tutturdu.
Şimdi bir soru sorup öyle yorum yapacağım.
“Arda, Barcelona’nın şu anda başarılı bir oyuncusu olmasaydı da Galatasaray’da oynasaydı, Rıdvan Dilmen ile söyleşi yaparken bu şekilde konuşabilir miydi?”
Hayır konuşamazdı.
Ama yılda 10 milyon Euro kazanan Arda, o sözleri tabii ki sarfeder.
Ben Arda’nın anlatıldığı kadar müthiş karakterli bir insan olduğuna da inanmıyorum. 4-5 sene birlikte yaşadığı nişanlısı ile nikah tarihi aldığı halde son dakikada vazgeçti! Yalnız bu bile benim için yeterli bir karinedir…
Arda, Barcelona’nın en lüks semtindeki villasının havuz başında ayak ayak üzerine atmış, Rıdvan’la söyleşi yaparken Fatih Terim’e üfürüyor!..
“Ben bu takımın kaptanıyım. Arkadaşlarımın sorunlarını anlatmak görevim. Milletin vergisinden prim de almadık. Kimse bir kulun şerefini sorgulayamaz. Onu ancak Allah ölçer” v.s...
Çok ayıp! Böyle futbolcunun gereği yok. Arda değil, kim olursa olsun.
İspanya karşısında Arda, top oynamadı. Hiçbir gayret ve çaba da göstermedi. Seyirci Arda’yı haklı olarak yuhaladı. Bunu Fatih Terim mi yaptırdı?
Ortada Arda’nın iddia ettiği gibi, herkes elinden gelen çabayı gösterdi gibi bir durum varsa, seyirci neden yuhaladı?
Arda, prim işinde de haksız! Gruptan çıkma primi 150 bin Euro idi. Son maçta gaza gelen TFF Başkanı Demirören primi 500 bin Euro’ya çıkardı. Buna hiç gerek yoktu. Ama oyuncular nasıl algıladı?
Utanmadan 150 bin+500 bin Euro, yani 650 bin Euro istediler. Ç.ş ve insaf!
Şampiyon olan Portekiz’in oyuncularına 275 bin Euro verildi, o kadar.
Daha bir de utanmadan Arda, “Biz halkımızın vergilerinden para istemiyoruz, UEFA’dan gelen katılım parasını istiyoruz” demez mi!
Türk Milli Takımı’na 8 milyon Euro olarak verilen katılım payı, şampiyon olan Portekiz’e 25.5 milyon Euro olarak verildi. Ama, oyunculara 275 bin Euro!
Arda, sen gelme kardeşim, gereğin yok!
Haa, bütün bunları Fatih Terim’i sevdiğim için falan söylemiyorum. Terim konusu ayrı, çok ayrı bir konu. Başka zaman yazarım.
Ben prensiplerden, ahlaktan yola çıkarak bunları söylüyorum.
Terim’in büyük kızı Merve Terim Çetin, sosyal medya hesabından Şems-i Tebrizi’nin bir sözünü paylaşmış, çok beğendim:
“Edep, aklın tercümanıdır. İnsan edebi kadar akıllı, aklı kadar şerefli, şerefi kadar kıymetlidir.”