İmparator!
Türkiye Futbol Direktörü, İmparator Fatih Terim, Arda ve kumpanyasını milli takıma davet ederek hepsine ilk 11’de yer verdi.
Galatasaray’da bile tartışılan Selçuk’a forma vermek ancak Terim’in ‘kahır’ tavrıyla açıklanabilir! Gökhan da öyle!
Milli Takım, Kosova karşısında iyi değildi. İkinci devre Alman Bundesliga takımı Maiz’in yıldız oyuncusu Yunus Mallı’nın oyuna girmesiyle dengeler değişti. Her iki golde de, rakip ceza sahasına adam eksilterek dalan Mallı’nın imzası vardı. Arda’nın yapması gerekeni o yaptı.
Arda, Barcelona’daki muhteşem evinin yüzme havuzu başına İstanbul’dan ithal ettiği iki televizyon gazetecisine ısmarlama sorular sordurarak Terim’e verdi veriştirdi.
NTV’de yayınlanan söyleşi bomba etkisi yaptı. İhraç gazeteciler döndükten sonra da iyi ağırlanmanın bedelini ödercesine Arda’yı arkalamayı sürdürdüler.
Arda da söylediklerinden zerre taviz vermedi. Sonuç olarak Arda ve kumpanyası milli takıma davet edilmediler. Ama istiflerini de bozmadılar!
Peki, ne oldu da Terim kumpanyayı davet etti?
Söylediklerini yazacağım ama hepsi hikaye! Baskı gördü, mecbur oldu. Ya istifa edecekti ya da kumpanyayı davet edecekti! Yıllık 5 milyon Euro’yu elinin tersiyle itmek her babayiğidin karı değildir.
“Bu kararı içime çok sinerek de vermedim” ayaklarıyla karizmasını çizdirmeyi yeğledi!
Arda, bal gibi imparatorun, Barcelona’daki havuz başında çizdiği karizmasını önceki gün Antalya Arena stadının çimlerine gömdü!
İşte Terim’in söyledikleri…
Ağustos ayındaki beyanım çok açık. İyi okumamışsınız, iyi takip etmemişsiniz. İsterseniz birer tane dağıtsınlar size. Kendime ait özür beklemediğimi ifade ettim. Türk halkından herkes özür dilemeli, yoksa olmaz da demedim. Ben, “benden değil, halktan özür dilesinler, yoksa almam” demedim. İnanıyorum ki pek çok kişinin alamayacağı bir kararla, 4 maçlık bir kadro kararı verdim. Eğer halktan özür dilemezlerse, onları almam diye bir şey söylemedim.
Ben halen aynı noktadayım. Bu tartışmalara yol açan olayları yok saymam mümkün değil. Kadroya almak demek, gönlümü almak demek değil. Milli menfaat bunu gerektirdiği için, artı, açıklayacağım kadroda o gün için önemli bir telefon aldım... Daha önce değil, açıklayacağım gün birkaç saat önce bir telefon aldım. Görüşmeler, Arda'nın araması ile görüşmeye itti. Emre'den, vasıtasıyla...
Ben görevleri veririm, onlarda antrenmanlarda ve maçlarda bunu uygular. Muhakkak ki bir şeyler yaşandı, itirazımız yok. Sayın cumhurbaşkanımızın bile talimat verdiğini söylüyorsunuz. Bizi bütün maçlardan sonra aramıştır, yanımızda olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımız, bu konu ile ilgili bana tek kelime etmemiştir. Türkiye'nin fırsatı kaçırmaması için, milli menfaat için gereken neyse onu yaptığımızı insanların bilmesini isterim.
Ben eskiden nerede duruyorsam, orada duruyorum. Görüşüm, görünüşüm değişebilir, ama benim karakterim değişmez. Muhakkak ki, acıtmak için kendi arkadaşlarına iş bulup, kendisine de pozisyon bulur mu diye uğraşan insanlar var. Herkes inşallah bir görevin başında olur, ama böyle çok aleni düşmanlık yaparak, hoş bunların düşmanlığından ne olacak da...
Sizin hiç ihanete uğradığınızı hissettiğiniz oldu mu? Bilmediğinizi televizyondan acımasızca öğrendiğiniz oldu mu? Ben eski stilime döneceğim galiba. İnşallah bana bunu yaşatanlar, bunu yaşamazlar.
Terim’in açıklaması çelişkilerle dolu. Bir siyasi danışmana başvursaydı, bu gibi durumlarda nasıl davranılır, ne söylenir, yardım alsaydı bu işi ağzına gözüne bulaştırmazdı belki…
Ancak, Arda’nın yaptığı da yanına kar kalmayacaktır. Terim-Arda kavgası spor tarihinde yerini aldı.
Allah nazardan saklasın…
Sık sık yerel gazetelere manşet oluyor: Gaziantep güvenli bir şehirdir, Gaziantep güvenilir bir kenttir…
Bu bilinen bir gerçektir. Sık sık tekrarlamanın ne anlamı var? Başkaları, ‘yarası olan gocunur’ diye düşünebilir.
Bu şehrin özellikle basını da güvenilirdir, esnafı da, kısaca insanı da güvenilirdir.
Ancak sık sık söylenince ‘nazar değer’ diye korkuyorum!
Eskileri düşününce…
Gaziantep Ticaret ve Sanayi Odası’nı Orhan Sevinç’ten (1971-78) beri takip ediyorum. Yani, 40 seneden beri…
Merhum Mehmet Batallı, Mehmet Ali Zengin’in başkanlığı döneminde de meclis üyeliği yaptım.
Geçen gün istifa eden yönetim kurulu üyelerinin resimlerine bakınca ister istemez gerilere gittim. Şaşkınlığım üzüntüye, üzüntüm gelecek için endişeye dönüştü.
Gazetenin manşetinde gördüğüm bir üyenin garip bıyığının şifresini çözemedim! Eskiler gözümün önüne geldi. Aradaki farkı düşününce, “Nereden nereye…” demeden edemedim!
Yeniden oluşturulacak veya seçilecek, her ne ise, yönetim kurulunun Gaziantep Sanayi Odası ile rekabet edecek düzeyde, hatta temsil ettiği kesimin sayısının çok daha fazla olması nedeniyle daha da ileri olmasını istemek çok mu şeydir acaba!..
‘Proje’ olarak gelen ekibin değişimi bakalım ne zaman mümkün olacak…
Haso hesabını bilir...
Geçen sene genel seçimler öncesinde gazete ofisimizi ziyarete gelen HDP adayı ile seçim finansmanı konusunu konuşurken, “Antep’te çok sayıda zengin Kürt işadamı var. Herhalde sizi destekliyorlar, sıkıntınız olmamalı” gibisinden bir yoruma şu yanıtı vermişti:
“Yanılıyorsunuz. Onlar bize bir kuruş bile vermezler. İçeride bizimle birlikte olmaktan dikkatle kaçınır, Kürt kartını dışarıda; ihalelerde, mal satımında kullanırlar!..”
Bugün İstanbul’da Conrad Otel’de Türkonfed’in organize ettiği ‘Sürdürülebilir Ekonomide kadının Rolü’ konferansı var.
Konferansta iki tanıdık konuşmacının birisi, kadının adının geçtiği her yere onurla davet edilen Belediye Başkanımız Şahin. Diğeri de tanıdık bir sima, Türkonfed Başkanı Tarkan Kadooğlu.
Konuşmacılar dehşet, hepsi de çok saygın ve değerli bilim insanları, dev şirketlerin üst düzey yöneticileri ve sivil toplum kuruluşlarının önde gelenleri.
Bilmem anlatabildim im?