Güneşin battığı
Türkiye Cumhuriyeti daha kuruluşunda Milli bir Eğitim’in çok önemli olduğunu bilen önder Mustafa Kemal 16-21 Temmuz 1921 senesinde, Milli Eğitim Kongresinin toplanmasını ister. Kendisi de cepheden gelip bu toplantıya katılır. Genç Cumhuriyetin yeni nesil eğiticilere ihtiyacı vardır. Bu nedenle çok hızlı bir çalışma ile iyi planlama yapılmasını ister. Heyeti İlmiye adı altında eğitime yön verecek kararların alınması için 1923-1924-1925 senelerinde de toplantılar yapılır. Atatürk’ün direktifleri ile öğretmen okulları 2 senelik yoğunlaştırılmış bir eğitim programı ile öğretmen ordusu yaratılır. Yetişen bu genç kuşak Türkiye’nin dört bir tarafına dağılır.
Öğretmen Ali Demircan’ın tayini ise Sinop iline çıkar. Bu şirin Karadeniz şehri, Türkiye nin çok müstesna bir beldesindedir. Şehrin her rüzgara karşı, tıpkı Çandarlı ilçesinde olduğu gibi korunacak iki ayrı limanı bulunur. Bu nedenle balıkcılık burada çok gelişmiştir. Sinop ili sakin bir şehir olduğundan, burada suç oranı, yok denecek kadar azdır. Küçük şehrin kale surları civarında bulunan tarihi yapı, hapishane olarak kullanılır. Bu denize nazır şirin hapishaneye uzun bir dönem siyasi suçlular konulur. Bunların içinde çok önemli isimler burada hapis yatmıştır. Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Refi Cevat Ulunay, Burhan Felek, ve Necip Fazıl Kısakürek gibi kıymetler, siyasi sürgün olarak bu hapishanede kalmışlardır.
Öğretmen Ali, Mustafa Kemal’in irfan ordusunda idealleri olan genç bir öğretmen olarak bu şehre geldiğine çok sevinir. Zaten Melahat Hanım’la da bu okulda tanışırlar. 1940 senesinin baharında bu genç çift evlenir. Vatani görev için çağırılan Öğretmen Ali, Gelibolu’da askerliğini yapar.Burada Orhan Veli Kanık ile tanışır. İlk çocuklarını talihsiz bir hastalıktan dolayı kaybederler. 5 Haziran 1943 senesinde bir kızları dünyaya gelir. Bu doğum kendilerine hayat verdiği için kızlarının adını ‘’Cansın’’ koyarlar. Cansın daha üç aylıkken Ögretmen Ali Bey’in Ankara’ya, oradanda Kırıkkale’ye tayinleri çıkar. Cansın ilk okulu Kırıkkale’de bitirir.
Baba Ali Demircan‘ın tayini bu sefer Ankara’ya Milli Kütüphaneye çıkar ve anne Melahat hanım da Kızılay a müdür olarak tayin edilir. Cansın, o dönemde çok moda olan Ismet Paşa Kız Teknik, diğer adıyla Ismet Paşa Kız Enstitüsü’ne kaydolur. Okulda fırsat buldukca küçük şiirler yazan Cansın, babasının asker arkadaşı Orhan Veli’yi çok sever. Onun şiirlerindeki ahengi, kendine örnek alarak denemelerini geliştirir.
Öğretmen Ali Bey, döneminin tipik otoriter Türk babasıdır. Cansın, Enstitüde okuyan bir çok mezun genç kızların yaptığı gibi, mazuniyeti sırasında tanıştığı genç Mülkiyeli, müzisyen ince ruhlu Müfettiş Vural Erol’un evlenme teklifine tereddütsüz evet der. Vural Erol aynı zamanda çok güzel keman çalar ve musiki bilgisi derin bir kişidir. Ankara ‘da müstesna bir yer olan Türkocağının arka bölümünde bulunan nikah salonunda nikahları kılınır. Efsanevi davudi sesli nikah memuru Müşteba Yetişen, 19 yaşındaki gelin Cansın’a “Evlenmek istiyormusun’’ diye iki defa sorar. Cevabını bir kerrede veren Cansın hanımla Vural Erol 23 Şubat 1962 de evlenirler. Adetten olan ayağa basma ikazı, tahta sıralarda oturan aile üyelerinden gelir. Bu evlilik töreni sonrası yeni aile Istanbul’a yerleşir.
Mutlu evliliği içinde üç erkek çocuğu dünyaya gelir. Bu mesut evlilik sürecinde sevgi ve saygı, aile içinde uyum konusunda Cansın hanımın mahareti etkin olur. Bazı mutlulukların uzun sürmesi dilensede bazen ‘’ Tanrım bu mutluluğu bana çok görme ‘’ dercesine bir olay veyahut bir kaza bu mutluluğu kıskanır. İşte böyle bir olay 1978 senesinde Yalova yolunda meydana gelir. Kötü bir trafik kazasında Vural Erol, sevdiği eşini, Cansın’ı ve üç oğlunu , yanlız bırakarak sonsuzluğa uçar.
Üç erkek çocuğu ile tek başına kalan Cansın, hayatında meydana gelen bu büyük boşluğu kendini sanata vererek kapatmaya çalışır. Yazdığı şiirlerden bir çoğu Selahattin İçli ve Erdoğan Berker tarafından bestelenir. Artık kendini çocuklarının yetiştirilmesine adayan Cansın Erol, bir taraftanda sanata ağırlık verir. Sanatın hem resim, hem de güfte yazmak dalında başarılı olan Değerli Dostum Cansın Erol’un şu şarkısını dinlerken gözlerime hiç hakim olamam ve ağlarım.
Usulü ........ Düyek
Makamı ........ Kurdilihicazkar
Güfte ..............Cansın Erol
Bestekar........Selahattin İçli
Güneşin Battığı Yerde Bir Dönülmez Ufka Gittin
Beni Böyle Dertli Garip Bitkin Bıraktın
Gittiğin Gün Gibi Sessiz Seninle Doluyum Sensiz
Sonsuzluğa uğurladığı eşi Vural’ı anlatan bu güzel eseri, iki ayrı özel ve duygulu sesten sizlere dinletmek isterim. Mutlulukların hiç kesilmemesini dilerim diye bir sözüm geldi söyledim.
http://www.youtube.com/watch?v=xhe6BJUm6gY
http://www.youtube.com/watch?v=wsDuUVOcDpU&feature=related