Almanya’da Hitler zamanında bir Antepli
Avusturya’da koalisyon hükümeti kurmak için yaklaşık yedi haftadır müzakereler yürüten muhafazakar Avusturya Halk Partisi (ÖVP) ile faşist Avusturya Özgürlükçü Partisi (FPÖ) anlaştılar.
Avusturya Dışişleri Bakanı sıfatıyla da tanınan 31 yaşındaki ÖVP lideri Sebastian Kurz, dünyanın en genç başbakanı olacak. Koalisyon anlaşması meclisten güvenoyu alırsa, Avusturya, Batı Avrupa’da aşırı sağın hükümette yer aldığı tek ülke konumuna gelecek.
Kurz ile FPÖ lideri Heinz Christian Strache, Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen ile partilerini bilgilendirdikten sonra koalisyon programıyla ilgili açıklama yapacaklarını belirttiler.
15 Ekim seçimine göçmen/sığınmacı karşıtı gündemle damga vuran Kurz, faşistlerinkinden (FPÖ) pek farklı olmayan bir söylem ve programla birinci çıkmış, ama net zafer elde edememişti. Hatta FPÖ’nün politikalarını çalmakla suçladığı Kurz için ‘taklitçi’ denmişti.
Avrupa’ya göç yollarının kapanması, sığınmacılara sosyal yardımlarda büyük kesintiye gidilmesi, göçmenlere ancak Avusturya’da 5 yıl kaldıktan sonra sosyal yardım verilmesi gibi vaatlerde bulunan Kurz liderliğindeki ÖVP yüzde 32, FPÖ de yüzde 26 oy almıştı. Kurz, AB’nin Türkiye ile üyelik müzakarelerinin bitirilmesini savunan cephenin de başını çekiyor.
Bu koalisyon Batı için çok büyük bir tehlike. Çünkü, Avusturya’yı izleyecek başka AB ülkeleri de var. Bu ülkelerde milyonlarca Türk vatandaşı yaşıyor.
Unutulmamalı ki, asrın canisi Hitler Avusturya doğumludur.
Bu haberleri endişe ile izlerken aklıma şimdi aramızda olmayan, çok saygıdeğer merhum bir işadamı geldi. Çok ilginç bir mecarası var. Olağanüstü ve gerçek bir hikaye. Onu anlatmak istiyorum. Daha önce de biraz bahsetmiştim ama Avusturya’nın bugünkü tutumunun ne kadar tehlikeli olduğunu anlatabilmem için bundan daha güzel bir hikaye olmazdı.
Aslında kahramanımızın ismini verebilirim çünkü olumlu ve hoş bir anekdot. Ancak izinini almadım. Artık almam da mümkün değil.
İsmine Ahmet Bey diyelim.
Ahmet Bey çok çalışkan ve zeki bir öğrencidir. Lise eğitiminden sonra üniversite eğitimi için Almanya’ya gider.
Sular, seller gibi okur, mezun olmasına ramak kalmıştır, Antep’e dönecektir.
Ama aklına girerler, “Lan oğlum sen deli misin? Burada krallar gibi yaşıyorsun, ne işin var Antep’te. Kal burada biraz daha keyfini çıkar…” derler.
1930’lu yılların ortası…
Birinci Düya Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya bir türlü toparlanamamaktadır. 1933’de işsizlik, Alman işgücünün neredeyse yüzde 50’sine denk geliyordu.
Yahudiler’e karşı artan düşmanlığın bir sonucu olarak, Yahudilerin Alman vatandaşlığından çıkarılması, işsizlik istatistiklerini biraz aşağıya çeker ama Alman Mark’ı sürekli değer kaybetmektedir.
Alman arkadaşlarımdan şöyle bir söylenti duymuştum:
Fırında ekmek almak için sıraya giren bir Alman sıra kendine geldiğinde ekmeğin fiyatı değişmektedir!
Bu pek doğru olmasa da ekonominin durumu ile ilgili bir fikir vermektedir.
Bunları şunun için anlattım. Ahmet Bey’in Türkiye’den ailesinin gönderdiği aylık para altın karşılığı olarak gelmekte, ödeme yapılırken o günkü altın değeri üzerinden yapılmakadır.
Yani Ahmet Bey’in eline inanılmaz paralar geçmektedir. Çok zengin bir işadamı gibi rahat yaşamaktadır.
İşte bu nedenlerle, “Nereye gidiyorsun, burada biraz daha kal, şarışın Alman kızları öksüz bırakma…” diyorlar.
Ahmet Bey, yıl sonunda kolay bir dersini bırakıyor, böylece Almanya’da bir sene daha kalıyor.
Her şey güzel giderken bir gün Gestapo soruşturmasına takılıyor. Ahmet Bey’in lüks yaşamından şüphelenen Gestapo karakola davet ediyor. Yahudiler zengin oldukları ve de askere gitmedikleri için hedefteler.
Ahmet Bey çok korkuyor! Gestapo’nun karşısında tir tir titriyor, “Ben öğrenciyim, Türk’üm, müslümanım” dese de ikna edemiyor.
Çünkü, Gestapo’nun ilk yaptığı, yakaladıları şüphelilerin sünnetli mi, sünnetsiz mi olduklarına bakıyor!
Ahmet Bey, “Yalnız Yadudiler değil, müslümanlar da sünnetlidir” diyor ama Gestapo inanmıyor.
Karar: Temerküz kampı!
Ahmet Bey’i o korkunç kamplardan birisine göndermek üzere tren istasyonuna götürüyorlar. Dünyanın sonu gibi bir şey!
Arkadaşları hemen bizim Büyükelçiliği arayor ve korkunç yanlışlığın önüne geçilmesini istiyorlar.
Hikaye uzun…
Ahmet Bey trene bindirilmişken son dakikada gelen emirle indiriliyor!
Arkadaşları evine götürüyorlar. Yorgunluktan, haksızlıktan, korkudan bitap düşen Ahmet Bey, kendine gelebilmek için birkaç gün evden dışarı çıkmıyor.
Kendine gelir gelmez de, tahmin edebileceğiniz gibi ilk trenle vatanına dönüyor.
Bu devirde böyle şey olur mu, demeyin!
Öyle bir olur ki, bal gibi olur!
Dünyanın en önemli coğrafik bölgesinde bulunan Türkiye’nin altını karıştırıyorlar. Üstünün durumunu da anlattım işte size.
Türkiye’nin en çok birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu bu dönemde durum ortada…
Bölünmüş, birbirinden haz etmeyen hatta yer yer nefrete varan ayrışmaların bizi nereye götürebileceğini anlatmaya çalışıyorum…