Döner global oldu, darısı baklavanın başına
Dönerimizi ‘The Boston Globe’ gazetesinde okuyunca doğrusu şaşırdım.
Boston, Amerika’nın en güzel, en varlıklı şehirlerinden biridir. Daha önemlisi kıtanın entelektüel insanlarının yaşadığı bir kent olan Boston; eğitim, sağlık ve finans merkezidir. M.I.T., Harvard, Northeastern gibi dünyanın en önemli üniversitelerine sahiptir.
‹şte böyle bir kentin dünya çapında tanınırlığı olan gazetesinin döneri yazması çok ilgimi çekti.
Boston’da da pıtırık gibi dönerci dükkanları açılmaya başlamış. Boston Globe’un muhabiri de gidip kendisine döner ziyafeti çekmiş. Daha önce dönercileri Almanya’da gördüğünde dikkatini çekmiş ama tadına bakmayı düşünmemiş. Taa ki dönerci Boston’a gelinceye kadar.
Muhabir döneri şöyle tarif ediyor: “Sağlıklı, hemen servis yapılabiliyor, hamburgerden ucuz ama en önemlisi müthiş lezzetli…”
Dükkan sahibi ile de konuşmuş. Bir Türk, Almanya’dan gelmiş, Boston’da dönerci dükkanı açmış.
Benim ilginç bulduğum nokta ise bayağı globalleşiyor olmamız...Çünkü İtalyanlar dünyaya restoranları ile yerleşmiş, sonra işleri büyütmüşlerdi. Şimdi aynı işi biz yapıyoruz. Amerika’da dönerci dükkanları ve benzin istasyonları bizim kontrolümüz altına giriyor. Biz de başkaları gibi bu işlerden büyüyeceğiz.
***
Tekrar Boston Globe’a dönersek...
Muhabirin konuştuğu yeni Boston’lu Ahmet Tetik adlı vatandaşımızın verdiği bigiye göre, Almanya’daki dönerci dükkanının müşterilerinin yüzde 80’i Almanlarmış. Tetik, “Burada yabancı az, Almanya gibi değil. Müşterilerimizin çoğu Amerikalı. Bizde bir döner dürümü (Amerikan dürümü Antepteki’nin 2-3 misli gibi) 4.60 dolar. Boston’da diğer dönerci dükkanlarında da fiyatlar 3-6 dolar arasında değişiyor” diyor.
Aklıma hemen Gaziantep’in lokantaları geliyor. Adam başı 75-200 liraya çıkılan lokantalar...
Bu rakamları İstanbul’da arkadaşlarıma söylediğimde, “Vay be, Antep’e ‘Boğaz’ gelmişte haberimiz olmamış!” diyorlar.
***
Boston’da döner dürümünün (vaktiniz olursa, tabakta da yerseniz fiyat aynıymış) fiyatını yazdım. Boston’daki en lüks restoranda adam başı ödeyeceğiniz fiyatın ise 100-125 dolar olduğunu söylersem, o restoranın kalitesinin de buradakinin en az 50 misli daha iyi olduğunu da eklersem, yediğimiz kazığı daha iyi anlarsınız zannediyorum. Bir de asgari ücretin Amerika’da 1500 dolar olduğunu da belirtmeliyim.
Almanya’da 15 bin 500 dönerci dükkanında günde 400 ton etin döneri satılıyormuş. McDonald’s ile Burger King’in toplamından daha fazla. Bu da yılda 3.3 milyar dolar ciro anlamına geliyormuş. Döner sektörü Almanya’da 60 bin kişiye de iş imkanı sağlıyormuş.
Yakın bir gelecekte bu rakamlar Amerika’da kimbilir kaç bin ton et ve kaç milyar dolarlık bir sektör yaratacak?
"Herkese ders olsun" diye idam edilecek!
Hani zamanında ödenmeyen çeklerin sahipleri hapislerde çürüsün, idam edilsin ki kimse bir daha karşılıksız çek kesmesin diyenler vardı ya, işte onların bu dilekleri Çin’de gerçekleşiyor.
Çin, kendi kurduğu şirketle kısa sürede ülkenin en zengin kadınlarından olan Vu Ying’e verilen idam cezasını tartışıyor.
Yaygın basındaki haberlere göre, 2007 yılında şirket hesaplarında usulsüzlük tespit edilen Vu Ying’in tutuklanmasıyla başlayan süreç, Vu’nun Halk Mahkemesi tarafından idam cezasına çarptırılmasıyla devam etti.
Vu, daha sonra kararı temyize taşımış fakat neticesinde karar değişmemişti. Yüksek mahkeme, son olarak cezayı onadı ve genç kadının infazına karar verdi.
Vu Ying’in yargılanma süreci beş sene boyunca, halk arasında ve birçok alandan uzman tarafından yazılı ve görsel medyadan sosyal paylaşım sitelerine kadar geniş bir alanda, gerek sosyolojik, gerekse etik açıdan birçok tartışmaya sebep olmuştu.
Benim teklifim, mazoşist bazı hukuk(!) adamları paraya kıysınlar, karşılıksız çek kesenleri Çin’e götürüp Vu Ying’in idam edilişini seyrettirsinler. Bakın bakalım bir daha karşılıksız çek kesen oluyor mu?
Tembellik ve Üzeyir Garih
Hala gerçek katili bulunamayan, kim, neden ve niçin öldürttü belli(!) olmayan ünlü işadamı Üzeyir Garih’ten bir anı...
“1951 yılının Temmuz ayında 17 arkadaşımla birlikte İTÜ Makine Fakültesi'nden başarılı bir öğrenci olarak mezun oldum.
O gün hayatımın en mutlu günlerinden biriydi.
Sınavlara hazırlanmaktan para getirebilecek işleri altı aydır ihmal etmiştim, parasızdım. Ancak Yüksek Mühendis Diploması’nı kazanmış olmaktan dolayı mutluydum..
O sabah motor dersi hocalarımız, ikisi de asistan olarak çalışan Prof. Necmettin Erbakan ve Prof. Hakkı Öz'ün karşısında başarılı bir motor sınavı ile mezuniyete hak kazanmıştım.
Bu olayı kutlamak için bir arkadaşımla Moda'da yazın ilk deniz banyosunu yapmayı ve kendimize bir ziyafet çekmeyi kararlaştırdık. Mayolarımızı yanımıza almıştık.
Arkadaşım Moda'ya gitmeden önce yeni inşa edilen Levent Mahallesi'nde otobüsle bir tur atıp Türkiye'de o gün için yepyeni bir olay olan bir uydu villa kenti gezip görmeyi teklif etti.
Merakla kabul ettim. Levent, alt yapısı tamamlanmış ve villaları toparlar görünümdeydi.
Yolları o zamanlar pek ender rastlanan bir şekilde tamamen asfalttı. Otobüsten inip merakla yürürken bir villanın kapısının önünde villa sahibi ile bir amelenin yüksek sesle tartışmalarına tanık olduk.
Merakla yaklaştık. Bizi gören villa sahibi sanki içini dökmek ister gibi bize dönerek:
‘Burada temizlenecek bir su deposu var. Tam yevmiye veriyorum, yapmıyor. Ne ister bilmem ki?’ diyordu.
Amele ise; ‘Bu iş geceye kadar sürer, kurtarmaz! Kahveye gidip yarına kadar uygun iş ayarlarım’ diyordu.
Arkadaşımla aynı şeyi düşünmüş gibi bakıştık. İkimiz de parasız sayılırdık.
Amele yevmiyesi ise 6 lira idi. Bizim o günkü ihtiyacımızın hemen hemen iki misli. Villa sahibine bu işi yapmaya hazır olduğumuzu söyleyince, amele sinirlenip, ‘Çalışmaktan canınız çıksın da anlayın halimizi’ diyerek uzaklaştı.
Mayolarımızı giydik. Deponun pırıl pırıl temizlenmesi bir saat sürmemişti. O sıcak yaz gününde bahçede hortumla duşlandık. Havlu fabrikası sahibi olduğunu sonradan öğrendiğimiz ev sahibi, kim olduğumuzu anladıktan sonra altışar lira ile birer havlu hediye ederek ve üstüne birer de gazoz ikram ederek uğurladı.
Bu işte kanımca tek kaybeden 'kurtarmaz!' diyen amele olsa gerek.
‹ş mi çoktu? ‹nsanlar mı tembeldi?
Neyi 'kurtarmaz' idi? Bugüne kadar da anlamış değilim...”