Dinleme sanatı
Mistik Koçi ilginç bir adam idi. Nerede, nasıl davranacağını kimse bilemezdi. Bir yere misafirliğe gider, uykusu gelirse uzanır uyurdu. Onu gören yaramaz bir çocuk sanırdı. Çok konuşmazdı. Onun için dinlemek çok önemliydi. Ağzından gün boyunca çıkan kelimeleri saysanız 10 cümleyi bulmazdı.
“Dinlemeyi bilmeyen konuşmayı bilemez, konuşmak için önce dinlemek lazım” derdi.
Onun dergahında hep sessizlik hakimdi. Gelen öğrencilerine “Önce susmayı öğrenin” diye tavsiyelerde bulunurdu. Susmayı öğren, dinlemeyi öğren ve az konuş. Bu kavramlar en önemli prensipleri idi.
Yaşadığı dergahın az ilerisinde yaşlı bir teyze yaşıyordu. Bütün mahalleli bu teyzenin konuşmasından usanmıştı. Üstad Koçi bir kişiyi müritliğe kabul ettiği zaman onu önce bu yaşlı teyzenin yanına gönderirdi. Yeni müridin işi günlerce gidip sadece teyzeyi dinlemek olurdu. Yaşlı kadın saatlerce konuşurdu. Zavallı mürit sadece dinlerdi. Konuşmaya hiç müdahale etmez, cevap vermezdi.
İlk günlerde işkenceye dönüşen bu durum zamanla neşeye dönüşürdü. Mürit sadece dinler ve bir süre sonra dinlemekten zevk almaya başlardı. Müridindeki bu değişikliği gören Üstad Koçi onu yanına çağırır “Birinci aşamayı başardın. Artık dünyadaki her insanı dinleyebilirsin. İyi bir dinleyici oldun. Ama bu sadece başkalarını dinleme konusunda oldu. Şimdi sıra kendi içindeki dırdırcıyı dinlemekte” derdi.
Bu ikinci aşamada mürit inzivaya çekilir ve sadece kendi iç sesini dinlerdi. Artık kendi iç sesi de susunca eğitimini tamamlamış olurdu.
Bir dırdırcıyı dinlemek çok zordur değil mi? Aslında daha zor olanı insanın kendi kendini dinlemesidir. Bunun için insanlar yalnız kalamazlar.
Yalnız kaldığınız an hemen sıkılmaya başlarsınız. Bunun için insanlar kendi iç seslerini hep bastırmak isterler. Bazen gece kendinizle baş başa kalınca hemen sıkılırsınız. Yatakta dönüp durursunuz. Rahatsız olmanızın sebebi ise iç sesinize sahip çıkmanız, ona inanmanız, onunla ilgili yorum yapmanızdır.
Olması gereken ise sadece iyi bir dinleyici olmaktır. Sadece izle, yorum yapma. Hiçbir şey deme…
Bırak iç ya da dış ses konuşsun. Sen bir sandalye gibi, masa gibi, bir eşya gibi sadece dinle.
Necip Fazıl, kendisi ile konuşmaya gelen kişiyi saatlerce dinlermiş. Adam konuşmasını bitirince “Başka anlatacağın bir şey var mı?” dermiş. Adam “Hayır, kalmadı, hepsini anlattım” deyince bu sefer Necip Fazıl anlatmaya başlarmış.
Dinlemek bir sanattır. İnsanlar dinlemeyi öğrense dünyadaki bir çok problem daha başlamadan çözülür. Ama günümüz insanı ha bire konuşuyor. Eskiler çok konuşan bu kişilere “ağız ishali olmuş” derlerdi.