Sorumluluk almak!
Günlük hayatta hepimizin zaman zaman yoluna çıkan engeller oluyordur. Peki, herhangi bir sorunla karşılaştığımızda o sorunu çözmek için ne yapıyoruz, hangimiz elini taşın altına koymaya cesaret ediyor? Birçoğumuz tam tersine sorumluluk almaktan kaçar, bir kenarda oturup sorun ne ise çözülmesini bekleriz. Bunun için hiç mücadele etmeyiz. Ama asıl başarı her zaman mücadele etmekle mümkündür. Gerçek mücadele ise öyle bir köşede durup sorunların kendiliğinden çözülmesini beklemekle değil, elini taşın altına koyabilmekle olur.
Bugün, beğeneceğinizi düşündüğüm şu örnek olayı paylaşmak istedim sizlerle:
Bir gün sultan yolun ortasına bir taş koyuyor, büyük bir taş.
Pencereden seyrediyor ne yapacak insanlar diye.
Vezir geliyor taşı görüyor.
Aklına taşı yoldan kaldırmanın sadaka olduğu gelmiyor bile.
Taşın etrafında dolaşıyor ve diyor ki;
Sultanımla konuşayım, yolun ortasından taşı kaldırması için bir adam bulalım, bir kadro ihdas edelim.
Vezir gidiyor, asker geliyor.
Asker de taşın etrafında dolaşıyor, aklına gelmiyor taşı kaldırmak.
O da diyor ki; Vezirle konuşayım, yolun ortasına taş koyana ne ceza vereceğiz onu kararlaştıralım.
O da cezadan anlıyor tabi.
Elinde kılıcı var, çekti mi tamam.
O geliyor, bu geliyor.
Menfaatperest geliyor. Saray dalkavuğu, saray maskarası...
(Eskiden padişahlar öyle akıllı adamlar ki, sarayda, özellikle dalkavuk, saray maskarası bulundururlardı. Sultana dalkavukluk etmeye çalışan olursa, dur o senin işin değil, bizim kadrolu maskaramız, dalkavuğumuz var, sana ihtiyaç yok denirdi.)
Dalkavuk taşın etrafında taklalar atıyor, maskaralıklar yapıyor.
Böyledir biliyor musunuz? Menfaatperestler, ikiyüzlüler…
Sürekli sorunların etrafında taklalar atarlar.
Asla düzeltmezler. Düzelmesi içinde hiçbir şey yapmazlar.
Onlar sorunları çoğaltanı da överler.
O da yolun kenarında oturup sultana yalakalık için şiir yazayım deyip gidiyor.
Sonra oradan geçen bir köylü taşı görüyor ve diyor ki: “Yoldan taşı kaldırmak sadakadır.”
Önce taşa tebessüm ediyor.
“Kaldırayım yolun ortasından da kimsenin ayağına, arabasına, hayvanına takılmasın.” Diyor.
Elindeki eşya sepetini, küfeyi yere koyuyor ve taşa "Ya Allah Bismillah" deyip sarılarak sağa sola sağa sola derken taşı kaldırıp bir kenara koyuyor.
Sonra bir bakıyor ki; taşın altında bir kese altın.
Kesenin içinde bir not.
Sultan şöyle yazmış:
“Bu kesedeki altınlar, Taşın altına elini sokmayı becerebilenler içindir.”
Taşın altına elini sokmazsa bir insan, maalesef başarılı olamaz.
Maalesef bu ülke taşlarla dolu.
Bir hayali gerçekleştirmek isteyen kişi taşın altına elini sokacak.
Yoksa başarılı olması mümkün değildir.