İnsanların Sevinmesi için Bekleyen Renklere Bak!

YAYINLAMA: 14 Aralık 2021 / 14.47 | GÜNCELLEME: 14 Aralık 2021 / 14.47

 “Bir kitabın kaderi, okuyanın zekâsına bağlıdır.”

Latin Atasözü

Stefan Zweig, her konuyu, her alanı, duygu, düşünce, hissi, her edimi en etkili yansıtan bir yazardır. Her okuyucunun çok şeyi, hatta kendisini bulduğu kitaplarından okuyucu asla vazgeçemiyor. Stefan Zweig, “Mecburiyet” kitabı ile savaşa dair çıkışını, düşüncelerini, kaygılarını, korkularını anlatmaktadır; savaşı, insan, doğa, kültür, yaşam ve tarih üzerindeki yıkımlarından dolayı bir suç sayar; 

Aksini düşünmene rağmen dünyanın işlediği bu en büyük suça ortak olacak mısın? Olmayacak mısın? Çünkü itiraz etmeyen, karşı koymayan herkes suç ortağıdır. Ve sen itiraz edebilirsin, bu yüzden itiraz etmek zorundasın, karşı koymak zorundasın.” Bu sözlerle yazar, savaşa karşı tepkisel gücümüzü açığa çıkarmayı “mecburi sorumluluk” sayar.

Zweig, savaş karşıtlığını ve savaşa karşı tepkilerini, Birinci Dünya Savaşının sürdüğü yıllarda sürdürmüştür. Savaşın; yıkımlarını, yarattığı tahripleri, insanlar üzerindeki yozlaşmasını ve savaşsız bir yaşamın mümkün olabileceğini yazdığı kitabı “Mecburiyet,” her dönemin en değerli kitaplarındandır. Kitapta yazar, hiç bilinmeyen veya hissetmediğimiz birçok doğruyu, gerçeği ve duyguyu “düşündürerek” yaşatır; “düşündürücü etkisini” yoğun yansıtır

Savaşı; yutan, yok eden, körelten canavara benzeten Zweig; savaşa insanların gerekçe geliştirmesine de sert tepki verir. Yazar, “içinde öldürmek olan hiçbir sistemi” kabul edilemez olduğunu ısrarla hissettiriyor. Savaş ve çatışma ortamlarında tüm dünya da insanlığının kolayca zehirlenebildiğini, psikolojik olarak gerçeklikten uzaklaştığını hatırlatan yazar, isteğinin dışında da olsa insanın kendini kolayca kötülüğün akışına salmasına da öfkelidir.

Toplumsal psikolojinin insan üzerindeki derin etkisine karşı tepkisini şöyle ifade eder: “İnsan bir halkın üyesi olabilir, fakat halkı çıldırdığında kendisinin çıldırması gerekmez. “İnsanı her durumda hümanist olmaya, aklını önde tutmaya, yaşatmayı merkez alan değerleri öncelemeye davet eder. Çünkü yıllarca elde edilen küçücük mutlulukların, huzurun, toplumsal dayanışmaların, neşeli ilişkilerin savaş ile bir anda yok edildiğini bilir yazar.

Savaşlar, kurban eder insanlığı ve doğayı; insan, doğanın sunduğu asalete, duruluğa, güvene, sevecenliğe, samimiyete kararlılıkla sarılmalı. Savaşları anlamak için, barışın tarafından bakılmasını ve savaşın olduğu bölgeleri, savaş olmayan ortamlarla kıyaslandığında “barışın etkisini” anlayabileceğimiz kitaba yansımıştır.

Savaşın yarattığı acı, hüzün, keder, ateş, sis ve aleve karşı yazarın şu ifadeleri can alıcıdır: “Savaşa baktığında anlamsızlığı görmüyor musun? Bak, gölün üzerindeki gökyüzü ne kadar berrak, renklere bak, insanların sevinmesi için bekleyen renklere bak;” Evet insanı, canlıyı bekleyen çok şey var!

Zweig, insanı doğayla, varoluşla, evrenin sunduğu sonsuz zenginlikle, coşkular ve de sevinçler yaratmaya davet eder. İnsan, sevinçler yaratmalı, umutlu yarınlar sunmalı, yaşamda sevgi fidanları ekmekli ve insan özgürlükleri kucaklayarak uzlaşabilir tüm kâinatla.

Adalet yaratmalı insan; kimliklerimizi, yaşamımızı ve yaşamın tüm zarafetini besleyen bir adalete yolculuğumuzun başlamasını önemser yazar. Savaşların gölgesinde zorlanan adaletlerin, insanlık yararına sonuçlar doğuracağına katılmaz yazar.

Savaşlarda, “kendiliğimizden” çıktığımıza ve “o” kötü gücün, tüm acısıyla bizi de ele geçirmeye çabalamasına bilakis dikkat çekiliyor. “Siz erkekler, hepiniz ideolojileriniz yüzünden çürümüşsünüz, sizler politika ve etik diyorsunuz, oysa biz kadınlar neyin ne olduğunu hissediyoruz.” Yeryüzünde erkek egemenlikçi anlayışın, erk’in olumsuz etkilerine dem vurur, sorgular ve sığındığı gerekçelerin benimsenmesine karşı duruş sergiler.

Yazar, sadece savaşın kötülüklerini kitaba yansıtmaz, savaş karşısında yapılması gerekeni yapmayan insanın kolayca savaş zehrinde boğulduğuna üzüntü ile vurgu yapar; insanın savaş koşullarında özgür iradesi, mantığı, insani duyarlılığı ve vicdanı ile hareket edememesi ile savaşın yüküne, zararına, acısına hep birlikte katlanmak zorunda oluşumuza öfkelidir, Sweig.

Kitap, ruhumuzu, vicdanı, fikirlerimizi doğrudan sorgulamada etkili oluyor; yaşama, güzelliklere, müziğe, sevgiye, aşka, barışa, varoluşa sarılmanın değerini fark ettiriyor. Savaşsız bir dünyanın, çatışmasız bir yaşamın mümkünlüğü kitapta güçlü bir inançla belirleniyor. Kitap, doğruya yanaşmaya, iyiyi içselleştirmeye, acıyı derinden hissetmeye vesile oluyor ve en önemlisi bizlere iyiye, doğruya, güzele, adalete, barışa, özgürleşeme ve mutluluğa yol alabilmenin umudunu köpürtüyor.

“Mecburiyet kitabı;” daha hümanist bir dünya, özgür yaşam koşullarının varlığına, güvenli geleceğe inandırıyor; sonsuz muhteşemlikleriyle buluşmanın mükâfatını ortaya koyuyor.

Öyle değil mi? Eşitlik değerleriyle, merhametle, özveriyle, erdemle buluştuğumuzda kâinat bize özgür coşkusunu sunmaz mı?

Yararlanılan Kaynaklar:

Mecburiyet Kitabı (Stefan Zweig)

İnsanların Sevinmesi için Bekleyen Renklere Bak!