Ali Nadi Bey…

YAYINLAMA: 22 Ocak 2023 / 19.15 | GÜNCELLEME: 22 Ocak 2023 / 19.15

Geçtiğimiz hafta içerisinde GBB Arşiv Dairesi Sorumlusu Ecem Tan, Ali Nadi Ünler’in vefat günü nedeniyle anma yapınca hemen ben de bir şeyler yazmak istedim.

Ali Nadi Ünler, Sevgili Fatma Halam’ın eşidir. Bu yazıyı hazırlamak için düşünürken, Ünler’in yüzüne baktığınızda çok otoriter görünen, ama gerçekte müthiş sevecenlik yatan kişiliğini yazmak istedim. Onun torunu yaşında olmama rağmen, bana hep birey muamelesi yapardı. Yâni çocuğum diye, önemsememe, dinlememe gibi eylemleri olmazdı. Ali Nadi Bey, sadece bana değil, konuştuğu herkese değer verir, ama aradaki mesafeyi de korurdu.

Fatma Halam çok güzel bir kadındı. Menekşe rengi gözleri hep hafızamdadır. Alçak sesle konuşur, dedikodu yapmaz, daha çok karşıdakini dinlerdi. Fatma Halam da mesafeli biriydi.  Ünler ailesini düşündüğümde aklıma ilk gelen şey, çok kibar oldukları… Gerçekten… Cumhuriyet’in ilk yıllarının yetişkinleri olduklarından olsa gerek, birbirlerine hitapları, kullandıkları kelimeler pek zarifti. Ünler çiftinin iki kız, iki erkek olmak üzere dört çocukları vardı. Kızları Bedia Hanım, kuzenim olmasına rağmen, ben ona hala diye hitap ederdim. Bedia Halam, babası Ali Nadi Bey’e ölünceye kadar Beybaba diye hitap etti. Bedia Halam’ın kızı, anneannesi olan halama Cicianne derdi.

Kaç günden beri dağarcığımı zorlayıp, hatırlamaya çalışıyorum Ali Nadi Bey ile olan anılarımı. O kadar çok şey var ki nereden başlasam?

Ali Nadi Ünler-Osman Tuzcu ilişkisi, Ünler’in Fatma Halam ile evlenmesiyle başlamış olabilir. Geçtiğimiz yaz, farklı kişilerle konuşurken fark ettim, Medeni Kanun 1926’da devreye girdiği için bu çiftlerin hepsi resmî nikahlı. Halamın tül şapkalı inanılmaz güzellikte bir fotoğrafı vardı, acaba nikah fotoğrafı mıydı?

Yemen, Çanakkale ve Antep’te yer alan savaşların hepsinde çarpışmıştı Ali Nadi Bey. Onu hatırlamaya başladığımda bir ayağının aksadığını biliyorum. Çanakkale Savaşı sırasında şarapnel isabet ettiğini söylerdi. Şarapnel parçaları isabet ettikleri yerde kalıyor vücutta. Daha doğrusu zaman zaman hareket edip, kişiye çok acı verebiliyor. Bana yazılarını dikte ettirirken, “Ayfer, biraz duralım, şarapnel hareketlendi, bacağım ağrıdı, az sonra geçer” dediğini hatırlıyorum. Ali Nadi Bey, daktilo kullanamaz olunca, yazmak istediği tüm yazılarını bana dikte ettirir, ben daktilo ederdim. Okumak istediği gazete haber ve makalelerini de okurdum. Bir kısmını da Bedia Halam evde okurdu. Hatta, yabancı yayınları da simultane tercüme ettiğimi hatırlıyorum. Müthiş merâklı bir okur-yazardı. Ölünceye kadar da hafızası da çok güçlüydü.

Halep’te lise muadili bir okuldan mezun olduğu, evleninceye kadar da Osmanlı’nın çeşitli cephelerinde subay olarak çarpıştığı aklımda kalmış. Antep Savunması’nda da önemli görevler almıştı. Bu konuda çeşitli kitaplar da yazdı. Bir de sohbetlerinde, “Şahin Bey’i Fransız işgal güçleri şehre girerken, Elmalı Köprüsü’ne gitmemesi konusunda ikna edemedim. Ona, başımızda komutan olarak kalmasının, ölmesinden daha değerli olduğunu anlatamadım” dediği hafızamdan silinmemiş.

Kendirli Kilisesi -çok şükür restore de edildi- Ünler’i bana hatırlatan en önemli yapılardan biridir. Çünkü orası Halk evidir, Gaziantep Arkeoloji Müzesi orada başlamıştır, Devlet büyüklerine verilen ziyafetler ve her türlü toplantı orada yapılmıştır ve orası Cumhuriyet’ten sonra resmî kanaldan basılan her türlü yayının matbaasının yer aldığı binadır aynı zamanda. Ali Nadi Bey, bu matbaanın müdürüdür, babam ise önce yayınları dizen mürettip, daha sonra matbaa ve yayın yönetmeni olan kişidir.

Çocukken ve yetişkinken hatırlarım, Cumartesi günü öğleden sonra çiğ köfte yoğurulurdu matbaada. Çiğ köfte partisinin misafirleri değişken olurdu, hep aynı kişiler olmazdı yâni. Misafirleri ağırlayan babam dışında demek istedim. Acaba, “Cumartesi günü çiğ köfte yoğurma” geleneği, Kendirli Kilisesi’nin altındaki matbaada mı başlamıştı? Muhtemelen öyledir. Şimdi, oradaki muhite bakalım: Halkevi Matbaası alt katta, girişi dışardadır. Kilise salonundan inilmez, demek istiyorum. Kendirli Kilisesi’nin yanında yer alan, bina ilk yapıldığında okul olarak kullanılan, iki katlı binada ise idari bölümler ve Sabahat Göğüş’ün Arkeolog olarak Gaziantep’e tayinle gelip, bir odada başlattığı Gaziantep Arkeoloji Müzesi vardır.

Bahsettiğim binanın kullanım detayları hakkında detaya girmeyeceğim, daha ziyade matbaa etrafında odaklanmak istiyorum. Bu matbaa, bir kültür ocağıdır aslında. Oraya giren çıkan, sohbete gelen, Cumartesi çiğ köfteye davet edilen herkes okuyan, fikrini savunan, çeşitli konularda önerileri olan, ön yargıları ve saplantıları olmayan kişilerdir. Yazımı yazarken, muhitin birer parçası olan, Ali Nadi Bey’i, babamı ve Sabahat Hanım’ı düşünüyorum, üçü ile yetişkin olduğumda defalarca bir araya geldim, onlardan toparladıklarımı Sabah Gazetesi’nde yazdım. Sabah Gazetesi’nin arşivine dijital olarak erişemediğim için, aklıma takılanları görme şansım yok. Görebilsem daha fazlasını yazabilirdim.

Ali Nadi Bey ile olan anılarımı sürdüreceğim.

alı nadı uüüünler1

alı nadı üüünler

 

Ali Nadi Bey…