Bireyselleşme Tüketmedir!
İnsanlar arasındaki ilişkiler bu günlerin en canlı sohbet konusu. İnsanın birbiriyle kurduğu bağların kırılganlığı, sıkışmışlığı ve daha fazla hassasiyet içerdiği yönündeki algısal hacimde ciddi artış söz konusu. Hızlanan toplumsal değişmenin yarattığı ortam, aynı paralelde bireyselleşmeye de daha fazla olanak sağlama eğilimindedir. Bauman'ın deyimiyle; aşırı bireyselleşme günümüzün gündemi ve virüsüyken, bu realite iki ucu sivri sopa gibi ruhumuza dayanılmaz etkiler serpmektedir. Böylelikle "güzel düşler ile kâbus arasında gidiş ve gelişler olur, birinin ne zaman diğerine dönüşeceği bilinmez."
İlişkilerin merkezine bu değerlerin yerleşmiş olması, toplumsal sağduyu, samimiyet, dostluk ve toplulukla ortak sonuçlar üretmeye dair yeni değerlerin açığa çıkması için kalıp dışı tespitlere olan ihtiyacı da elzem kılmaktadır.
Bireyselleşmenin bollaştığı ya da bireyselleşmenin örgütlendiği dünyamızdaki tüm ilişki biçimleri keskin biçimde güzel varoluşumuza zaman zaman karasaban gibi çökmektedir. İnsanların görevleri sadece kendilerinden sorumlu olma gibi lanse edilse de, esasta karmaşık, çetrefilli ve süreklilik hali almıştır. Yine Bauman'a göre, "bu durumdaki kişiler tek başlarına altından kalkamayacakları ya da tahlil edemeyecekleri gizemli bir güçle (bireyselleşmeyle) karşı karşıyalar.
Modern çağda kaygı enflasyonu, akışkan zamanın ve belirsiz sonunun boyunlarımızı bükmesi, bizleri sosyolojik deneyimleri yeniden irdelemeye yöneltiyor. Daha önceki çağlardaki insanlığın durumları ile ilgili bilgi sahibi olmak gerekiyor. Başka hayatların bize bıraktığı mirasların hayal güçleri ve iyileştirici rezervleri ile yol almak değerlidir. Bauman’ın başka bir ifadesiyle, "sosyolojik düşünmek, baskıcı bir dünyayı esnekleştirir. Bize dünyanın şimdiki olduğundan farklı bir dünya olabileceğini gösterir."
Eleştirel düşünmeyi ve sorgulamayı öğrenmek elbette ki günlük bakışın ilerisine geçiş olasılığını artırır. Ve öteki ya da önceki toplumlar hakkında bilgi edinip çevremizdeki insanları, onların tasalarını, düşlerini, dert ettiklerini ve acılarını daha iyi anlamayı kolaylaştırmak ise sosyolojik deneyimleri içselleştirmekle eş güdümlüdür
Bu deneyimler, bizim aslında “ne yardan ne de serden” vazgeçmek istemediğimizin en somut öğütleridir. Bu öğüde göre, yaşamla ölüm gibi bir kez karşılaşmaktayız. Dolayısıyla ölümle birlikte yaşamayı, sevmeyi, korunmayı ve uzak durmayı da öğreniriz. Çünkü bir öncekinin deneyimi öteki ile yaşam bulan hikâyeye dönüşebilmektedir.
Toplumsal sosyolojik tecrübeler ışığında öğrendikçe ya da anlamaya başladıkça duyularımız hayatın kokularını toz halde her yanımıza yayarken, kendimizi güvencede, güvende hissetme telaşı iç sahnemizde anonimleşir. Bu ince bir buzun üzerinde kaymaya benzer. Arzuladıkça durmanın imkânı azalmakta ve kontrolsüz hızımız vites yükseltmektedir. Bireyselleşme ile birlikte, yaşam ve gerçek köşe kapmaca ya da sinsice bir koltuk kapma oyununa girer İlişki kurduğumuz her şey aynı zamanda hiçbir şeye dönüşür.
Adil, ahlaki, insancıl ve barışçı yollarla yapılacak köklü dönüşümlerin bireyselleşme ile ne kadar doğru orantılı olabileceği elbette tartışma konusu olmayı sürdürecek. Çünkü “sağlıklı yollardan gerçekleşmeyen bireyselleşme kişiyi bencilliğe düşürme, bireysel özgürlükleri geliştirmek birey ve toplum ilişkilerindeki dengeleri de bozma tehlikesi içermektedir.”
Özet olarak toplumun dinamik iç yapıları, büyük çaplı değişimler, evrensel algılama sağlıklı ve dengeli bireyselleşmeyi ama esasta toplumsallaşmayı önemsemektedir. Bireyselleşmenin aynı zamanda yalnızlaşmayı vaat ettiği göz ardı edilmemelidir. Sürekli bir ikilik, duyarsızlık, ilgisizlik, her şeyi sıradan sayma eğilimi bireyselleşmenin kronik sancılarıdır.
“Değişimin ya da dönüşümün dünyamız açısından istenen yönde gerçekleşmesi hepimizin arzusu. Bu çerçevede bireyselleşmenin bireysel özgürlüklere saygılı toplumsallaşma ile gerçekleşeceği aşikârdır. Dolayısıyla bir ilişkiye yatırım yapılacaksa bunun teminatı toplumla iç içe, yan yana ya da üst üste bütünlük inşa eden ilişkidir.
Birbirimizi sevmeden hayatı da sevemeyiz. Kendimize dair iyi değerleri geliştirmeden iyileşemeyiz. Toplumun tüm bileşenlerini ve her parçasını kendimizin üst çatısı görmeden objektif gerçeklere yol alamayız.
Kaynaklar:
Akışkan Hayat (Zygmunt Bauman)
Akışkan Aşk (Zygmunt Bauman)
dergipark.org